Samimî Vehhabîlere Bir Şartla Haklarımı Helâl Ediyorum
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 21 Aralık 2018
Biri samimî şekilde, garazsız ivazsız, para ve maddî menfaat karşılığında değil, vicdanî kanaati öyle olduğu için Vehhabî olmuştur. Diğeri ise para, mal, menfaat karşılığında bu mezhebi seçmiştir.
Vehhabîler bendenizi sevmezler. Bazen ucu hakarete ve iftiraya varan saldırılarda bulunurlar. Bu iki tür Vehhabînin ikisi de yanlış yoldadır, bid’at üzerinedir ama…
Evet ama… Para karşılığında değil, samimî şekilde Vehhabî olan kardeşlerime (Beni şirk ve küfürle itham etmemeleri şartıyla) haklarımı helâl ediyorum. Yanılıyorlar ama ihlâslı şekilde yanılıyorlar.
Para, maddî menfaat karşılığında,
veya
Çünkü onlar samimî Vehhabî değildir, Vehhabîliğin paralı kiralanmış askerleridir.
Ehl-i Sünnet, Vehhabîlerden daha fazla para verse, onların aşırı Ehl-i Sünnet taraftarı olacaklarından hiç şüphem yoktur.
Ehl-i Sünnetin doğru yol olduğuna inandığım için savunuyorum.
Din ve inanç işlerinde samimiyet ve ihlâs esastır. İhlâs da ikiye ayrılır. Pozitif ihlâs, negatif ihlâs. Adam bozuk bir dine, inanca veya mezhebe bağlıdır. Ona samimiyetle inanmıştır. Hiçbir maddî menfaat, ücret almadan, beklemeden onun uğrunda çalışır. Bu negatif bir ihlâstır.
Hatıra bir soru gelecektir: Acaba Ehl-i Sünnet camiası içinde de para, mal, ücret karşılığında Sünnîlik savunması yapan kimseler var mıdır? Olduğunu sanmam. Çünkü Ehl-i Sünnet camiası bu konuda para dağıtmaz.
Para, ücret, menfaat karşılığında Ehl-i Sünneti müdafaa edenler varsa, onları da kınarım. Dinî hizmetlerde vicdanını ve kalemini kiralamak ve satmak yoktur.
Tarihî camideki
Minarelerin her şerefesini hoparlörle doldurduk. Ezan okunurken sesi sonuna kadar açtık, gök gürültüsü gibi ses çıkartıyorlar. Caminin içini, mimarî akustiği bozan ses cihazlarıyla donattık. Mâbedin tabanına
yaptırdık. Bahçeye
, her yere Türkçe ve İngilizce tuvalet yazdırdık.
Mihrabın iki kenarındaki duvarı deldik, dübelli vida ile iki adet Tahtakale işi ucuz mu ucuz, çirkin mi çirkin, berbat mı berbat, zevksiz mi zevksiz pilli saat astık. Mihraba tam altı adet mikrofon koyduk.
Bunlar yetişmiyormuş gibi
Daha bitmedi… Camiyi klima cihazları ile donattık. Sıcak yaz ayları için ön tarafa vantilatörler koyduk. Terli terli gelen cemaatin bir kısmı nezle, zatürrie olsun diye.
Caminin kapılarına Türkçe, İngilizce, Fransızca
koyduk. Hırsızlığa karşı
levhaları astık. Ayrıca özel olarak
levhaları da koyduk. Velhasıl yapabileceğimiz
yaptık.
Yerlerde berbat yeşil veya kırmızı halılar. Minarelerde ve içeride gök gürültüsü gibi gürleyen hoparlörler, klimalar, yerden ısıtmalar, vantilatörler, yardım kutuları, kapıların önünde
, görünür bir yerde nizamiye nöbetçisi gibi duran saplı bir süpürge, caminin yine görünür bir yerinde fennin son harikası
, bir sürü flüoresan ampul, anahtarlı kilitli pabuç koyma dolapları, pilli Çin saatleri…
Hele mihrap duvarına içine Kur’ân-ı Kerîmler konulsun diye öyle bir dolap yerleştirdik ki dillere destan… Bu dolap çirkin mi çirkin, berbat mı berbat… En kalitesiz formikadan yapılmış. Bir sanat âbidesi olan o tarihî camiye hiç mi hiç yakışmıyor. Ya Rabbi, ne büyük zevksizlik ve estetiksizlik!
Evet biz bu saydığımız hizmetlerin hepsini yaptık. Bu uğurda çok paralar harcadık. Lakin,
Eski hamam eski tas.
Hoparlörler avaz avaz haykırdığı, geceleri cami ışıldaklarla ışıl ışıl parladığı, yazın klimalar kışın kaloriferler çalıştığı, sıcak havalarda fırıldaklar fıldır fıldır döndüğü,
eski kıymetli tarihî halılar atılıp yerlerine çirkin paçavralar serildiği, pabuç koymak için kilitli dolaplar konulduğu, iki tarihî şamdanın üzerine iki karpuz fanus yerleştirildiği, evet bunca yenilik ve masraf yapıldığı halde niçin cemaat çoğalmadı.
Ah bu Müslümanlara yaranmak ne kadar zor!.. 12 Aralık 2010