Pazar

 

Geleneksel millî sanatlarımız konusunda neler yapılabilir? Bendeniz teoriden çok pratiğe yönelik bir vatandaşım, bu konuda yapılabilecek “işleri” madde madde yazmak istiyorum:

(1) Her zengin evine orijinal yazılı ve orijinal tezhipli bir Hilye levhası asılmalıdır. Hattatlar ve müzehhibler elbette para kazanacaklardır ancak sanat bir köşeyi dönme vasıtası olarak görülmemelidir. Büyük, orta, küçük boy bir Hilye kaça yazılır, kaça tezhip edilir, çerçevesi kaça çıkar; bunun bir listesi yapılıp yayınlanmalıdır.

Fiyatlar yüksek, orta ve düşük olarak derecelendirilmelidir.

En iyisi, bu Hilye levhalarının önceden yazılıp, süslenmesi ve çerçevelenmesidir. Lakin sanat galerilerinin kira, tezgâhtar, vergi, KDV ücretleri fiyatları ikiye katlar. Devletin geleneksel sanatlardan vergi almaması gerekir.

(2) Evlere, işyerlerine Hilye dışında da hatlar konulmalıdır.

(3) Çiçekli ebrû levhaları da meskenlerimiz ve bürolarımızı süslemelidir.

(4) Salonlarımızın ve bürolarımızın tavanlarına ahşaptan tavan göbekleri yaptırılıp konulmalıdır.

(5) Duvarlarımıza ya gömme, yahut çerçeve içinde çini panolar yerleştirilmelidir.

(6) Zeminlere el dokuması, kök boyalı halı ve kilimler serilmelidir.

(7) Dikdörtgen şeklindeki çay masalarının ortasına İznik çinileri gömülmelidir.

(8) Eski geleneksel usulle yapılmış dövme bakır siniler, tepsiler kullanılmalıdır.

(9) Üzerleri işlemeli büyük sarı madenden tepsiler, uzun veya kısa ayaklar üzerinde kullanılmalıdır.

(10) Evlerde, topraktan yapılmış çanak çömlek kullanılmalıdır.

(11) Çaylar, kalaylı bakır çaydanlıkta kaynatılan sularla ve porselen veya toprak demliklerde demlenmelidir.

(12) Yerli bıçakçılığımızı teşvik için her evde elle yapılmış yerli bıçak setleri bulunmalıdır.

(13) Mümkünse her zaman, mümkün değilse arada bir yer sofrasında, ya tahta sofra, yahut bakır sini üzerinde yemek yenmelidir.

(14) Evlerimizde ve bürolarımızda geleneksel cam sanatımıza ait, elle tek nüsha olarak yapılmış süs eşyası kullanılmalıdır.

(15) Yazmacılık sanatımız canlandırılmalı, her evde yazma bohçalar, yazma masa örtüleri, yazma yorgan yüzleri, yazma yastıklar ve minderler bulunmalıdır. Tesettürlü hanımlar yazma başörtüleri ve eşarplar örtünmelidir.

(16) Tavanlardan sarkan âvizelerin millî sanatımıza uygun olmaları için çareler ve çözümler bulunmalıdır.

(17) Evlerimizin, dairelerimizin kapıları millî sanatımıza uygun ahşap kapılar olmalıdır.

(18) Evlerimize, bürolarımıza, makinası ithal, dışındaki ahşap süslemesi yerli ve millî olan saatler asılmalıdır.

(19) Evlerdeki perdeler, müze ve kolleksiyonlardaki tarihî millî kumaşlara benzeyen kumaşlardan yapılmalıdır.

(20) Anahtarlıklarımızda millî sanatımızdan objeler asılı olmalıdır. (Eski veya taklit gümüş paralar gibi…).

(21) Geleneksel el dokumacılığımızı geliştirmek ve teşvik etmek için el dokuması çarşaflar, havlular kullanılmalıdır.

Şu anda hatırıma gelen maddeler bunlardır. Konunun uzmanlarına sorulsa kimbilir daha kaç madde bulunur.

Devletimiz geleneksel sanatla uğraşanlardan vergi almamalıdır. Dünyanın bütün medenî ülkelerinde sanatkârlar teşvik edilir, onlardan vergi alınmaz veya çok az vergi alınır. Bir ara bizde de bu uygulama vardı. Bu konuda vergi muafiyeti tanınırsa geleneksel millî sanatlarımız çok inkişaf edecektir. Aksi taktirde gerileyecektir.

Halkımıza geleneksel sanat zevki ve sevgisi aşılanmalıdır. Sevgi ve ilgi olmazsa bu sanatlar ölür veya çok cılız kalır.

Toplumumuz son kırk sene içinde eskiden kalmış ecdat yâdigârı dövme bakır eşyaları yok fiyatına hurdacılara vermiş, onların yerine iğrenç melamin, alüminyum eşya almıştır. Ne büyük kayıp, ne büyük cahillik!

Peşlerinden milyonlarca vatandaşı sürükleyen liderler, cemaat başkanları, hazretler, efendiler, hocalar geleneksel millî sanatlarımızı teşvik etmeli, bağlılarına bunların alınması ve desteklenmesi konusunda öğüt ve direktif vermelidir.

Unutmayalım ki, eskiden pek fazla bilinmeyen ve içilmeyen kuşburnu çayı, sabık başbakanlardan birinin bu içeceği reklam etmesiyle büyük revaç kazanmıştır.

Yine unutmayalım, düne kadar tekerlekli camekânlı arabalarda satılan fukara yiyeceği simit bir anda parlamış ve dört katlı simit saraylarında satılmaya başlanmıştır.

Bir kampanya açılır, teşvik edilirse geleneksel sanatlarımız da böyle parlayacak, revaç bulacaktır. Bunun sonunda doğrudan doğruya ve dolaylı olarak milyonla vatandaşımız ekmek yiyecektir.

Eski geleneksel yazmacılık sanatımızın kaybolması son derece üzüntü verici ve düşündürücüdür. Bu sanat birkaç sene içinde canlandırılabilir. Ülkemizde başını örten milyonlarca muhafazakâr hanım ve kız bulunuyor. Bunların zengin takımı, elde dokunmuş ipek kumaş üzerine tabiî boyalarla yapılmış yazma eşarplar, cilbablar kullanmalıdır. Böylece hem daha sanatlı ve zarif giyinmiş olacaklar, hem de millî bir sanat gelişecektir.

Otomobillerimize yakıt doldurturken verdiğimiz paraya hiç acımıyoruz da, bir geleneksel eşya alırken ellerimiz titriyor. Bu ne kötü bir cimriliktir.

Çinden Maçinden gelmiş uyduruk, sanatsız fabrika eşyası ile evlerimizi dolduruyoruz. Aklımızca süslüyoruz. Bizim kendi sanatlarımız yok mudur?

Para kazanmak isteyen fakir hanımlara ve kızlara sanatlı işlemeler yapması öğretilmeli; bunların işledikleri eserleri zenginler, varlıklılar satın almalıdır. Böylece hem refah, hem güzellik olur.

Yastık, minder deyip geçmeyelim. Onların da sanatlısı olur, sanatsızı. Niçin millî zevklerimize uygun yastıklarımız, minderlerimiz, örtülerimiz olmasın?

Şu husus hiç hatırdan çıkartılmamalıdır ki, kaba saba gibi görünen millî bir toprak eşya; sanat boyutu olmayan pahalı bir kristalden veya gümüş eşyadan daha kıymetlidir. Kıymet sadece para ile ölçülmez.

Kullandığımız eşyanın sanat boyutu, sanat katsayısı olması gerekir.

Müzelerimizde, yeraltından çıkartılmış onbinlerce toprak ve maden eşya bulunmaktadır. Bunların bir kısmı vitrinlerde teşhir ediliyor, bir kısmı depolarda çürüyor. Yüksek seviyeli sanatkârlarımız bunlardan kalıplar çıkartmalı ve daha alt seviyedeki sanatkârlar da bol miktarda ve ucuza üretmelidir. Böylece hem turistlere, hem de yerli zevk sahiplerine, seve seve alacakları tarihî eşya replikaları temin edilmiş olur.

Yetmiş milyonluk Türkiye’de çay içmeyen vatandaş, çay pişmeyen ev yoktur. Lakin doğru dürüst çay hazırlayabiliyor muyuz? Çay her kapta hazırlanmaz. Alüminyum kapta çay olmaz. Madenî demlikte iyi çay olmaz. Çaydanlığın kalaylı bakır yahut emaye kap olması, demliğin de porselen veya toprak olması gerekir.

Lüks restoranlarda bazı yemekler üzerleri kapaklı kalaylı bakır kaplarda müşteriye sunuluyor. Niçin? Çünkü dövme bakırın sanatı vardır, asaleti vardır.

Yozlaşacağımız kadar yozlaştık, yabancılaşacağımız kadar yabancılaştık. Artık kendi kimliğimize, kendi sanatımıza, kendi kişiliğimize ve kültürümüze dönmemiz zamanı gelmiştir.

Bu yazdıklarım, hali vakti yerinde, orta bir geçimi olan milyonlarca vatandaş için zor şeyler değildir. Ancak câhillik, ilgisizlik, kültürsüzlük, kötü alışkanlıklar belimizi bükmektedir.

Bu gibi geleneksel sanat eşyalarının nerelerde satıldığı, nasıl temin edilebileceği, normal ve mâkul fiyatlarının ne olduğu hakkında kitaplar çıkartılmalıdır.

Sanatsız kalan bir toplum ruhunu yitirmiş sayılır.

Cep telefonu için deli oluyor, sanata karşı hiç ilgisi yok. Böyle kişiler acınacak mahluklardır.

Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek ayıptır.

Elimden gelse, bildiğim kadar öğretir, rehberlik ederim. Lakin yaşlandım, vaktim ve sağlığım yeterli olmaz.

Sevgili okuyucularım, lütfen gündeminize sanat maddesini, geleneksel sanatlar maddesini, evlerimizi ve işyerlerimizi elimizden geldiği, bütçemizin yettiği kadar bu gibi eserlerle süslemek gerektiğini yazar mısınız? 12 Temmuz 2004