Sanata ve Kültüre Destek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 04 Şubat 2019
Cuma
Değerli bir ilim ve araştırma adamımız, geleneksel sanatlarımızdan biri ile ilgili önemli bir araştırma ve çalışma yapmış, bastırtmak istiyor. Müslüman kesimin, doların milyarları çapında hacmi olan bir sanayi firmasına müracaat etmiş, “Bir sanat ve kültür eseri hazırladım, bunu bastırır mısınız?” demiş. “Hayır, bu gibi faaliyetler bizi ilgilendirmez, bastıramayız…” cevabını vermişler.
Başka bir Müslüman ilim, kültür, araştırma adamı ilmî çalışmalar yapacak bir enstitü planı hazırlamış, islâmî kesimin büyük bir holdingine müracaat etmiş, bir randevu alıncaya kadar akla karayı seçmiş. Holdingin sorumlusuna “Nefsim için bir şey istemiyorum, projemi alın, ben katılmayayım, siz bunu hayata geçirin, yeter ki, hayırlı ve faydalı bir faaliyet yapılmış olsun…” şeklinde konuşmuş. Muhatabı, “Biz öğrencilere burs veriyoruz, başka kültür işi ile uğraşamayız” cevabını vermiş.
Ülkemizin iki büyük müessesesi Koç ve Sabancı kültürümüze müzeler kazandırmışlardır. Koç’ların Boğaz’da “Sadberk Hanım Müzesi” ile Haliç’te “Sanayi Müzesi” vardır. Sabancı’nın resim ve hat sanatı ile ilgili büyük koleksiyonu da müze şeklinde halkın hizmetine arz edilmiştir. Dünyanın bütün medenî ülkelerinde zengin şahısların ve firmaların kurdukları müzeler, enstitüler, vakıflar, araştırma merkezleri, kütüphaneler bulunuyor. Müslüman kesimde son çeyrek asırda hayli büyük şirket, müessese, holding, dev sanayi işletmesi kuruldu. Bu sevindirici bir gelişmedir. Bunların, siyasete karışmamak şartıyla kültür, ilim, irfan, sanat, araştırma faaliyet ve hizmetlerine katkıda bulunmalarını bekliyoruz.
Büyük bir islâmî holdingin futbol takımı var, her yıl bunun için trilyonlar harcıyor. Başka bir Müslüman holding kendi firma ismini taşıyan bir basketbol takımı için yine trilyonlar harcamaktadır.
Birtakım zengin belediyelerimiz her yıl on binlerce öğrenciye yüzlerce trilyon liralık burs dağıtıyor. Acaba bu burslar planlı, programlı bir şeklide mi dağıtılıyor, yoksa rastgele mi? Bence, rastgele dağıtılıyor. Altı yerden burs alan açıkgöz öğrenciler biliyorum. İhtiyacı olmadığı halde burs alanları görüyoruz.
İlim, irfan, araştırma, kültür, sanat konusundaki harcama ve yatırımlarımızın planlı, programlı, belli bir stratejiye göre yapılması gereklidir. Aksi takdirde trilyonlar, hatta katrilyonlar boşa gider. Futbola, basketbola yapılan yatırım bir kültür yatırımı değildir.
1. Müze açmak,
2. Çok ciddî kütüphaneler kurmak,
3. Geleneksel millî sanatları öğretmek için kurslar açmak, okullar kurmak, atölyeler tesis etmek, bunların yayılması için çalışmak,
4. Tarih, edebiyat, lisan, mimarlık, sanat konularında araştırma enstitüleri kurmak,
5. Çok değerli, çok güzel, çok lüzumlu kitaplar hazırlatıp bastırmak.
Birkaç misal vereyim: Son kırk yılda kırk bin yeni cami yapılmış, bunların kırkı güzel ve sanatlı olmuş, geri kalanı kalitesiz ve sanatsız yapılmıştır. Müslüman bir holding pekala bir vakıf veya enstitü kurarak cami mimarîsi konusunda halka rehberlik yapabilir. Başarılı büyük mimarlara cami projeleri hazırlatılır, bunlar isteyenlere verilir. Diyanet ile işbirliği yapılarak yeni camilerin sanatlı, kaliteli, estetik olması için gayret gösterilebilir. Sanatın, kültürün, ilmin, irfanın, araştırmanın futbol veya basketbol takımı kadar kıymeti yok mu?
Yapı Kredi Bankası edebiyat, sanat, tarih konusunda ciddî yayıncılık yapıyor. Müslüman firmaların, holdinglerin, dev kuruluşların bu konuda Yapı Kredi ve o saftaki diğer kuruluşlarla yarışmaya girişmesi doğru olmaz mı? Rekabet, düşmanlık, husumet kötü bir şeydir. Hayırlı, faydalı hizmetlerde yarışma yapmak ise çok hayırlıdır. İlme, irfana, sanata, kültüre, araştırmaya yardım etmenin, yatırım yapmanın afetleri de vardır:
Birinci âfet: Hiçbir değeri, ehliyeti, liyakatı olmayan birtakım haşarat üşüşür ve bu işler için harcanacak paraları almak için bin türlü numara çevirirler. Kültür hizmeti yapacak holdinglerin, kuruluşların böyle haşarata yüz vermemesi gerekir.
İkinci âfet: İslâm düşmanları bu gibi faaliyet ve hizmetleri hoş görmezler, “Gerici sermaye, yeşil sermaye…” diye yaygara kopartırlar.
Ancak böyle sakıncalar var diye bu gibi hizmetlerden uzak durmak da asla akıl kârı değildir.
Müslüman kesimin büyük bir müessesesi “Geleneksel Türk-İslâm Sanatları Vakfı” kursa ve büyük kısmı sönmüş olan veya can çekişen iki yüz kadar millî sanat ve zenaatimizi canlandırsa fena mı olur.
Bağımsızlığını kazanalı daha on küsur yıl olan kardeş Özbekistan’da “Behzat Güzel Sanatlar Koleji” kurulmuş ve sekiz islâmî sanat konusunda dört yıllık tahsil ile değerli sanatkârlar yetiştirmeye başlanmıştır. Biz niçin böyle okullar açmıyoruz? Bale okuluna evet, islâmî millî sanat kolejine hayır mı? Olur mu böyle şey!
Başarılarına sevindiğimiz Ülker firmasından bu gibi kültür hizmetleri beklemeye hakkımız yok mudur? Kombassan’dan, Yimpaş’tan da böyle hizmetler bekliyoruz. “Efendim biz nice hizmetler yapıyoruz. Senin dediklerini de başkaları yapıversin…” Peki kimse yapmazsa ne olacak?
Müslüman kesim son elli yıl içinde cami helalarına ve imam meşrutalarına milyarlarca dolar harcamıştır. Şimdi çılgın bir ihtirasla camilere kalorifer, klima konuluyor, hiç lüzumu olmayan mabetlere bile en pahalısından ses yükseltme cihazları döşeniyor. Öncelikle ilme, irfana, kültüre, sanata, araştırmaya, vasfa, keyfiyete ağırlık verilmesi gerekmez mi?
Kuşa çevrilen Türkçe’nin mükemmel bir lügati bile yoktur elimizde. Bu işi devlet yapmıyorsa sivil kuruluşlar da mı yapamaz? “Efendim onu da Sabataycılar yapsın!..” Yapmıyorlar, yapmazlar da. Böyle bir hizmet akıllı, medenî, firasetli, kapasiteli, vasıflı Müslümanlara düşer.
Ne demişti bir zat bundan birkaç yıl önce: “İslâmcılar seçimlerde yüzde doksan oy alsalar bile yine iktidar olamayacaklardır.” Yüzde doksan oy almakla iş bitmiyor tabiî. Medenî, vasıflı, kültürlü, sanatlı, ağırlıklı, firasetli Müslüman olmak gerek. Hakimiyet ve iktidar kelle sayısıyla gerçekleşmez. Bedevî, göçebe, varoş kafalı kalırsan davul sende bile olsa tokmak başkalarının elinde olur. 16 Ağustos 2003