Sanatsızlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 21 Aralık 2018
Sultan Abdülhamid sanatkâr bir padişahtı. Yıldız sarayında marangozhanesi vardı. Bizzat sanatla zanaatla uğraşırdı. Almanya’dan bir baş marangoz getirtmişti. Boş zamanlarında sanatla meşgul olurdu. Gerçekten çok güzel eserler meydana getirmiştir.
İstanbul’a güzel binalar kazandırmıştır. Karaköy’de
(yeri boş duruyor)
Yıldız porselen fabrikası Sultan Abdülhamid’in emri ve himmetiyle kurulmuştur.
Sultan Abdülhamid’in sanata, mimariye, millî sanat ve zanaatlara olan katkısı yazmakla, anlatmakla bitmez.
Padişahların çoğu sanatla, geleneksel el sanatlarımızla meşgul olurdu. Aruzla şiir yazanları, hattat olanları, beste yapanları çoktur.
Son Halife İkinci Abdülmecid bin Abdülaziz Han ressamdı, bestekârdı.
Cumhuriyetten sonra güzel sanatlar, mimarî, süsleme sanatları, dekorasyon, şehircilik, beste işleri çok ihmal edildi. Bu sahada yozlaşma başladı.
Millî şef diktatör İsmet Paşa sanatkâr biri değildi. (Âhir ömründe viyolonsel dersleri aldığı ve çalgı gıcırdattığı rivayet edilir…)
Celal Bayar hakeza.
27 Mayıs 1960’ın general Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Paşa’nın sanatla manatla bir ilgisi yoktu.
Velhasıl devletin başındaki zevat sanatla uğraşmadı.
Mimarlıkta, resimde, müzikte, şehircilikte, dekoratif sanatlarda büyük gerileme oldu.
Şehircilik bakımından ülke çirkinleşti. Bana inanmazsanız, sanat gözlüğüyle şu memlekete bakın, iddiamı kabul edeceksiniz.
İki ceza evi binası:
* Biri Osmanlının yaptığı son kamu binası, Sultanahmet hapishanesi.
* Diğeri yakın zamanlarda yapılmış olan Bayrampaşa (Sağmalcılar)cezaevi.
Birincisi şu anda beş yıldızlı bir otel olarak hizmet veren bir mimarlık şaheseridir. Koruma altına alınmış bir binadır.
İkincisi, boşaltıldıktan sonra yıktırılmıştır. Hiçbir özelliği ve güzelliği olmayan sanatsız, estetiksiz berbat bir bina olduğu için.
Cumhuriyet devrinde hüsn-i hat, tezhib, ebru sanatı inkişaf etti ama devlet desteği ve koruması ile değil.
16’ncı yüzyılın sonlarına doğru Sumatra’daki Açe sultanlığı, Portekizlilere karşı Osmanlı hilafetinden yardım isteyince, Devletimiz onlara bir donanma ile: Gemi yapma mühendisleri, Top döküm mühendis ve ustaları, Barut yapmasını bilen ustalar ve bunların yanında Hattatlar ve Müzehhibler (Tezhip, süsleme sanatkârları) göndermişti.
Yakın tarihimizde Türkiyeye hakim olan Sabataycı, Benzetilmiş (Sabataycıların kendilerine benzettiği Türkler) Kripto zihniyeti ve kültürü (daha doğrusu anti-Kültürü) ülkeyi çok ama çok çirkinleştirmiştir.
Tarihte sanatkâr diktatörler görülmüştür. Hitler sanatkârdı. Mussolini sanattan, mimarlıktan, şehircilikten anlardı. Bu ikisinin zamanlarında Almanyada ve İtalyada harika mimarlık eserleri yapılmıştır.
İslâm düşmanı kanlı Stalin sanattan, mimarlıktan anlamazdı.Onun devr-i saltanatında Sovyetler Birliği çirkin, dev anası, gudubet, iğrenç, ruha kasavet veren korkunç binalarla donanmıştır. Çarlık zamanında böyle değildi.
İstanbuldaki eski Osmanlı mezarlarına bir bakınız, bir de yeni mezarlara. Aradaki farkı, birincilerdeki hüzünlü sanatı, ikincilerdeki sanatsızlığı göreceksiniz.
Yazılı ve edebî bir lisan olarak Osmanlıca ne kadar zengin ve güzeldi. Arı, sade, uyduruk Türkçe ne kadar cansız, ruhsuz, ifadesiz bir dil…
Müziğimiz, nadir istisnalar dışında yerlerde sürünüyor. Bir, “Hâbıgâhı yâre girdim arz için ahvalimi/ Bir perişan halini gördüm unuttum halimi” şarkısının güftesine ve bestesine bakınız; bir de “Ey sevgili seni çok seviyorum ben/Niçin beni çok sevmiyorsun sen” şarkısının pespayeliğine.
Haydarpaşa garının önündeki Osmanlıdan kalan küçük vapur iskelesi bile bir şaheserdir. (Denize bakan tarafındaki Osmanlıca Haydarpaşa yazılarını 1928 yazı devriminden sonra kazımışlardı. Sonradan yazıp koydular ama hatları çok çirkin…Arka tarafında orijinal sülüs yazılar var, onlar çok güzel.)
Bir Sultan Abdülhamid’in yaptırttığı Sirkeci gar binasına bakınız, bir de Cumhuriyet devrinde onun sağ tarafına ilave edilmiş berbat, iğrenç, çirkin yeni giriş kısmına.
Şimdi bazı beyinsiz zevzekler çıkacak beni Cumhuriyet düşmanlığı ile suçlayacaktır. Ben Cumhuriyet düşmanı değilim, faziletli ve gerçek Cumhuriyet taraftarıyım. Cumhuriyetten değil, ona yük olan, ona ihanet eden, onu gayr-i meşru emelleri uğrunda kullanan haşarata ve mütegallibeye karşıyım.
Türkiye’de Cumhuriyetin vazgeçilmez şartları vardır:
Halka karşı değil, halka hizmet için olacaktır.
Faziletli bir rejim olacaktır.
Şeffaf ve temiz olacaktır.
Millî kimliği ve kültürü koruyacak, ayakta tutacaktır. Bunlara karşı olmayacaktır.
İnsan haklarına bağlı ve saygılı olacaktır.
İlimleri, fenleri, sanatları koruyup ilerletecektir.
Din ve inanç hürriyetine karşı olmayacaktır.
Halka yabancı bir ideolojiyi empoze etmeyecektir.
Tabusuz bir Cumhuriyet olacaktır.
Lisanı ve tarihi tahrif etmeyecektir.
Bunları istemek suç mudur?
Toplumda büyük azgınlık ve bozulma görüyorum. “Tam aksine azgınlık ve bozukluk yok, dehşetli iyileşme var” diyenler olabilir, fikir hürriyeti var, desinler.
Halkımız büyük ölçüde nasihatsiz kalmıştır. Bildiğiniz gibi din nasihattir. Nasihat olmazsa fesat başlar.
Nasıl nasihat edilmelidir? Uygun ve tesirli (etkili) nasihat. Uygun ve etkili olmazsa fazla işe yaramaz.
Bağdat caddesinde oturan modern bir gence Mızraklı İlmihal veya En’am cüzü vermekle, uygun ve tesirli nasihat etmiş olmazsınız. Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) “İnsanlarla akıllarına, kültürlerine göre konuşunuz” buyurmuşlardır.
Sadece dinden kopanlar, dinden uzaklaşanlar değil, dindar geçinenlerin, namaz kılanların, sofu görünenlerin bir kısmı da bozuldu.
(Aziz kardeşim!.. Ben bozulmadım, direk gibi doğruyum, bende hiç kusur yoktur diyorsan sözlerimden alınma…)
İslâmî gazeteler ve tv’ler Müslüman halkı uyarıyor mu?Bana göre ya hiç uyarmıyor, yahut yeterli ve etkili şekilde uyarmıyor.
İslâm’ın üç temel, esas şartı şunlardır:
1. Sahih bir iman.
2. Beş vakit namazı dosdoğru kılmak.
3. Zekatı yerli yerinde dosdoğru vermek. (Cami veya talebe yurdu yapılması için verirse o zekat olmaz, hayır olur.) Müslüman medya bu üç konuda Müslüman halkı bilgilendiriyor, uyarıyor, doğru yola kılavuzluk yapıyor mu?
Öldüğümüzde soru melekleri bize cemaatin ne, tarikatin ne, hizip veya fırkan ne, hangi takımı tutuyorsun diye sormayacaklar.
Kaç Müslüman muharrir fıkralarında tashih-i itikad, beş vakit namaz, zekat, İslâm ahlâkının temel ilkeleri ve hükümleri konularına temas ediyor?
Günlük gazete Mızraklı İlmihal değilmiş… Elbette değil ama onlarda uygun ve etkili bir üslupla elbette dinî bahisler yer almalıdır.
Aradan vakit geçti, bir zamanlar Müslümanlardan sergi usulü para ve mücevher toplamışlardı. Bilhassa İslâm kadınlarına “Bacılarımız!..İslâm tv’si kurulacak, İslâm gazetesi çıkartılacak aman yardım edin, para verin, yüzük ve bileziklerinizi ortadaki çarşafın içine atın..” diye. Verdiler de ne oldu? Açık saçık şarkıcı kadınlara program yaptıran Müslüman tv’ler bile gördük.
Müslüman gazeteler, Müslüman gazeteciler, Müslüman tv ve tv’ciler yayınlarında, yazılarında zaman zaman dinden, tasavvuftan, İslâm büyüklerinden, evliyaullahtan, gerçek büyük mücahitlerden bahsetmelidir.
İslâm medyası Müslüman halkı:
1. Sahih itikada.
2. Beş vakit namazı dosdoğru kılmaya.
3. Zekâtı dosdoğru vermeye.
4. İlmihalini sahih ve muteber ilmihal kitaplarından öğrenmeye.
5. İslâm ahlâkı ile ahlâklanmaya.
6. Gıybetten ve din kardeşliğini bozan lisan âfetlerden uzak durmaya.
7.Ehil, layık ve mu’temen bir İmam-ı Kebire biat ve itaat etmeye.
8. Hizipçilikten, cemaatçilikten, fırkacılıktan, militanlıktan, taassuptan kaçınmaya.
9. Din sömürücüsü alçaklarla en iyi şekilde mücadele etmeye
Ve bu saydıklarım gibi temel vazifelere çağırmalıdır.
Politikacıların, futbolcuların, şarkıcı ve türkücülerin dedikodularıyla halkı oyalamak cinayettir.
Dünyanın en büyük gerçeği ölümdür. Biz insanlara “Öleceksin, hesaba çekileceksin, buna hazır mısın?” diyor muyuz?
Herkes kendi kafasına göre halka nasihat edemez. Nasihat hizmetinde gerçek İslâm büyükleri esas alınmalıdır.Onların kitapları, onların menkıbeleri, onların nasihatleri uygun ve etkili bir üslupla bıktırmayacak şekilde tekrarlanmalıdır. 17 Nisan 2010 Cumartesi