Şanlıurfa Yahudileri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Şubat 2019
İnternette
sitesinde
başlıklı
bir makale okudum.
Birincisinde Akdeniz’deki Majorka’da yaşayan Yahudi kökenli Hıristiyanlardan bahsediyor. Bu konu bizi fazla ilgilendirmiyor, orada yirmi bin kadar Yahudi kökenli Hıristiyan varmış, bir kısmı asimile olmuş ve saire…
Merkezi İsrail’de bulunan
adlı dernek Yahudilerin
araştırmak maksadıyla çalışmalar yapıyormuş. Meselâ Hindistan’ın
sınırı tarafında
bulmuşlar ve İsrail’e getirtmişler.
Bizi asıl ilgilendiren makale
tarafından kaleme alınan
ile ilgili yazıdır. Gutman’ın JTA için yaptığı araştırmaya göre bu
varmış ve bunlar gizlice hem evlerinde Yahudi bayramlarını kutlarlar, hem de camilere giderlermiş.
ve JTA temsilcileriyle, başka Yahudilerle temastan kaçınıyorlarmış.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Urfa Yahudileri İsrail’e göç etmişler, ancak
iddia ediliyor. Bunların bazıları asimile olmuş, bir kısmı ise gizlice Yahudi kimliğini muhafaza ediyormuş.
Bu gibi bilgileri ihtiyatla karşılamak gerekir. Dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus da hiçbir vatandaşı kimliğinden ve kökeninden dolayı rahatsız ve tedirgin etmemektir.
Yeter ki, insan haklarına, hukuka aykırı bir şey yapılmasın.
Osmanlı Cihan İmparatorluğu’nun mirasçısı olan Türkiye’de elli kadar, hatta bazılarına göre daha fazla etnik köken bulunmaktadır. Bu çeşitlilik ülke kültürü için bir zenginlik teşkil eder
Sanırım Türkiye’nin her bölgesinde birtakım Kripto Yahudiler bulunmaktadır. Dünyada insan hakları yaygın hale gelmiştir. Bunların kriptoluğu bırakmaları, Yahudilik tarafları ağır basıyorsa Yahudiliklerini ilan etmeleri, Müslümanlıkları ağır geliyorsa, Yahudi kimliklerinden sıyrılmaları ve evlerinde gizlice Yahudi bayramlarını kutlamamaları daha uygun olmaz mı?
Bazıları şöyle diyebilir: Efendi, hürriyet var, kripto olmak hürriyeti yok mu?.. Elbette var, ancak bunun sakıncaları bulunmaktadır. Belki onlar bu iki kimlikten rahatsız olmuyorlar. Fakat ben bir Müslüman olarak tedirgin oluyorum.
, iki kimlikten rahatsız olmuş, mahkemeye müracaat ederek,
demiş; bu talebi yargı tarafından kabul edilmiş ve nüfus hüviyet kartındaki din hanesine
yazılmıştır. Bu hadise Türkiye’nin son üç yüzelli yıllık tarihinde bir ilk teşkil etmektedir. Zorlu mahkemeye verdiği dilekçede,
beyan etmişti, kendisini alkışlıyoruz.
Türkiye lâik
bir cumhuriyettir. Birtakım makamlara yükselen insanların dininin ne olduğu önemli değildir. Lakin iki kimlik önemli bir problemdir. Bugün Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri çok sıkıdır. Lakin ileride muhalif rüzgarlar eser, iki ülke arasında ihtilaflar olabilir; önemli makamlara geçmiş birtakım “Kriptolar” böyle ihtilâflı, gergin, krizli zamanlarda Türkiye’nin menfaatlerini mi, yoksa İsrail’in menfaatlerini mi koruyacaklardır?
Tek kimlikli bir Yahudi’nin önemli bir mevkiye geçmesi, şayet o zat medenî, vatansever, namuslu bir kimseyse büyük bir sakınca teşkil etmez. 1970’li yıllarda Avusturya’nın Başbakanı
Rusya’dan gizlice Avusturya üzerinden İsrail’e göç eden Yahudilerle ilgili olarak İsrail ile bir ihtilaf çıktı ve
şöyle dedi:
Zahiren Müslüman görünür, gerçekte Yahudi’dir; medenî ve demokrat bir zihniyete sahip değildir. İslâm dinine ve dindar Müslümanlara oyunlar eder… Böyle bir şeyi ben bir Müslüman olarak kabul edemem.
Müslümanlar bu gibi konularda ciddi, efendice, olgun ve medenî insanlar olarak hareket etmelidir. Hiçbir vatandaşı üzmeye, tedirgin etmeye hakkımız yoktur. Birtakım zanlarla, isim vererek, göstererek kimseye çamur atmamalıyız. Ben bu yazımda kaynak göstererek sosyal, kültürel, antropolojik bir hadise üzerinde durdum. Asırların oluşturduğu birtakım hadiseler, problemler öyle kolay kolay çözüme kavuşmaz.
Bu konuda seviyeli, ilmî araştırmalar yapılmalıdır; bunca üniversitemiz var, tarihçilerimiz, sosyologlarımız var, onların bir kısmı bu konular üzerine eğilsinler, arşivleri tarasınlar, kitapları incelesinler; sahih bilgilere, ciddi belgelere dayanan bilimsel makaleler yazsınlar. İşin başı bilmektir. Sağlam, faydalı, değerli bilgi çok büyük bir güçtür. Meşhur İran şairi Firdevsi, “Güçlüdür o kimse ki, bilgilidir” demiştir. Yazık ki, Türkiye’de bir bilgi toplumu yok, kulaktan dolma malumatla, bir kısmı maval ve masallardan ibaret rivayetlerle, ideolojik safsatalarla, balığın tırmandığı kavak hikâyeleriyle vakit geçirip duruyoruz.
Bir Fransa’ya bakalım, bir de Türkiye’ye. Fransa bir bilgi, araştırma ülkesidir. Geçen Mayıs’ta Özbekistan’ın başşehri Taşkent’te, Fransa’nın açmış olduğu
müessesesini gördüm. Dünyanın her yerinde onların böyle müesseseleri var. İstanbul’da
çalışıyor ve bizim üniversitelerimizden daha ciddi, vasıflı, seviyeli araştırmalar ve yayınlar yapıyor.
Ömürlerini verimsiz koşuşturmalarla, şikayetlerle,
edebiyatıyla, feryad u figânla, yaygarayla ziyan eden Müslümanların hiç vakit geçirmeden bilgiye, yüksek kültüre, araştırmaya yönelmeleri gerekir. Yaza yaza bıktım, bir kere daha tekrarlıyayım: Tezelden bir
kurulmalı, ilmî çalışmalara ve yayınlara başlanmalıdır. 19 Ocak 2004