İnternette

religioscope

sitesinde

“Kripto-Yahudiler: İspanya ve Türkiye’de”

(11 Mart 2003)

başlıklı

Fransızca

bir makale okudum.

Jewish Telegraphic Agency’de dinlerini saklayan Yahudilerle ilgili iki makale yayınlanmış.

Birincisinde Akdeniz’deki Majorka’da yaşayan Yahudi kökenli Hıristiyanlardan bahsediyor. Bu konu bizi fazla ilgilendirmiyor, orada yirmi bin kadar Yahudi kökenli Hıristiyan varmış, bir kısmı asimile olmuş ve saire…

Merkezi İsrail’de bulunan

Amishav

adlı dernek Yahudilerin

“kaybolmuş kabilelerini”

araştırmak maksadıyla çalışmalar yapıyormuş. Meselâ Hindistan’ın

Birmanya

sınırı tarafında

Bnei Menashe Yahudilerini

bulmuşlar ve İsrail’e getirtmişler.

Bizi asıl ilgilendiren makale

Matthew Gutman

tarafından kaleme alınan

Şanlıurfa Yahudileri

ile ilgili yazıdır. Gutman’ın JTA için yaptığı araştırmaya göre bu

şehrimizde on kadar Yahudi ailesi

varmış ve bunlar gizlice hem evlerinde Yahudi bayramlarını kutlarlar, hem de camilere giderlermiş.

Bu Kripto Yahudileri asıl kimliklerinin meydana çıkmasını istemiyorlarmış

ve JTA temsilcileriyle, başka Yahudilerle temastan kaçınıyorlarmış.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Urfa Yahudileri İsrail’e göç etmişler, ancak

yüzelli kadar ailenin kalmış olduğu

iddia ediliyor. Bunların bazıları asimile olmuş, bir kısmı ise gizlice Yahudi kimliğini muhafaza ediyormuş.

Bu gibi bilgileri ihtiyatla karşılamak gerekir. Dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus da hiçbir vatandaşı kimliğinden ve kökeninden dolayı rahatsız ve tedirgin etmemektir.

Bizim gayemiz Yahudi aleyhtarlığı, anti-semitizm yapmak değildir. Yahudilerin teşkilat kurarak, dünyanın her köşesine uzmanlar ve araştırıcılar göndererek Kripto Yahudileri aramaları nasıl bir suç teşkil etmezse, bizim de bu konuda araştırma yapmamız suç değildir.

Yeter ki, insan haklarına, hukuka aykırı bir şey yapılmasın.

Osmanlı Cihan İmparatorluğu’nun mirasçısı olan Türkiye’de elli kadar, hatta bazılarına göre daha fazla etnik köken bulunmaktadır. Bu çeşitlilik ülke kültürü için bir zenginlik teşkil eder

. Önemli olan husus iki kimlik taşımak meselesidir. Zahiren Müslüman görünüyor, fakat asıl kimliği ve dini başkadır.

Sanırım Türkiye’nin her bölgesinde birtakım Kripto Yahudiler bulunmaktadır. Dünyada insan hakları yaygın hale gelmiştir. Bunların kriptoluğu bırakmaları, Yahudilik tarafları ağır basıyorsa Yahudiliklerini ilan etmeleri, Müslümanlıkları ağır geliyorsa, Yahudi kimliklerinden sıyrılmaları ve evlerinde gizlice Yahudi bayramlarını kutlamamaları daha uygun olmaz mı?

Bazıları şöyle diyebilir: Efendi, hürriyet var, kripto olmak hürriyeti yok mu?.. Elbette var, ancak bunun sakıncaları bulunmaktadır. Belki onlar bu iki kimlikten rahatsız olmuyorlar. Fakat ben bir Müslüman olarak tedirgin oluyorum.

Dönme olan Ilgaz Zorlu Bey

, iki kimlikten rahatsız olmuş, mahkemeye müracaat ederek,

“Ben Müslüman değilim, dönmeyim, resmen Yahudiliğe geçmek istiyorum”

demiş; bu talebi yargı tarafından kabul edilmiş ve nüfus hüviyet kartındaki din hanesine

“Musevi”

yazılmıştır. Bu hadise Türkiye’nin son üç yüzelli yıllık tarihinde bir ilk teşkil etmektedir. Zorlu mahkemeye verdiği dilekçede,

iki kimlikli olarak Müslüman vatandaşlarını aldatmak istemediğini

beyan etmişti, kendisini alkışlıyoruz.

Türkiye lâik

(bizim kendimize mahsus bir lâiklik)

bir cumhuriyettir. Birtakım makamlara yükselen insanların dininin ne olduğu önemli değildir. Lakin iki kimlik önemli bir problemdir. Bugün Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri çok sıkıdır. Lakin ileride muhalif rüzgarlar eser, iki ülke arasında ihtilaflar olabilir; önemli makamlara geçmiş birtakım “Kriptolar” böyle ihtilâflı, gergin, krizli zamanlarda Türkiye’nin menfaatlerini mi, yoksa İsrail’in menfaatlerini mi koruyacaklardır?

Tek kimlikli bir Yahudi’nin önemli bir mevkiye geçmesi, şayet o zat medenî, vatansever, namuslu bir kimseyse büyük bir sakınca teşkil etmez. 1970’li yıllarda Avusturya’nın Başbakanı

Kreisky Yahudi idi.

Rusya’dan gizlice Avusturya üzerinden İsrail’e göç eden Yahudilerle ilgili olarak İsrail ile bir ihtilaf çıktı ve

Kreisky

şöyle dedi:

“Ben Yahudi’yim ama, Avusturya Başbakanıyım ve Avusturya’nın menfaatlerini korurum…”

Zahiren Müslüman görünür, gerçekte Yahudi’dir; medenî ve demokrat bir zihniyete sahip değildir. İslâm dinine ve dindar Müslümanlara oyunlar eder… Böyle bir şeyi ben bir Müslüman olarak kabul edemem.

Müslümanlar bu gibi konularda ciddi, efendice, olgun ve medenî insanlar olarak hareket etmelidir. Hiçbir vatandaşı üzmeye, tedirgin etmeye hakkımız yoktur. Birtakım zanlarla, isim vererek, göstererek kimseye çamur atmamalıyız. Ben bu yazımda kaynak göstererek sosyal, kültürel, antropolojik bir hadise üzerinde durdum. Asırların oluşturduğu birtakım hadiseler, problemler öyle kolay kolay çözüme kavuşmaz.

Bu konuda seviyeli, ilmî araştırmalar yapılmalıdır; bunca üniversitemiz var, tarihçilerimiz, sosyologlarımız var, onların bir kısmı bu konular üzerine eğilsinler, arşivleri tarasınlar, kitapları incelesinler; sahih bilgilere, ciddi belgelere dayanan bilimsel makaleler yazsınlar. İşin başı bilmektir. Sağlam, faydalı, değerli bilgi çok büyük bir güçtür. Meşhur İran şairi Firdevsi, “Güçlüdür o kimse ki, bilgilidir” demiştir. Yazık ki, Türkiye’de bir bilgi toplumu yok, kulaktan dolma malumatla, bir kısmı maval ve masallardan ibaret rivayetlerle, ideolojik safsatalarla, balığın tırmandığı kavak hikâyeleriyle vakit geçirip duruyoruz.

Bir Fransa’ya bakalım, bir de Türkiye’ye. Fransa bir bilgi, araştırma ülkesidir. Geçen Mayıs’ta Özbekistan’ın başşehri Taşkent’te, Fransa’nın açmış olduğu

“Fransız Orta Asya Araştırmaları”

müessesesini gördüm. Dünyanın her yerinde onların böyle müesseseleri var. İstanbul’da

“Fransız Anadolu Tetkikleri Enstitüsü”

çalışıyor ve bizim üniversitelerimizden daha ciddi, vasıflı, seviyeli araştırmalar ve yayınlar yapıyor.

Ömürlerini verimsiz koşuşturmalarla, şikayetlerle,

“Bizi Tanzimatçılar, Masonlar, Siyonistler, Jön Türkler mahvetti…”

edebiyatıyla, feryad u figânla, yaygarayla ziyan eden Müslümanların hiç vakit geçirmeden bilgiye, yüksek kültüre, araştırmaya yönelmeleri gerekir. Yaza yaza bıktım, bir kere daha tekrarlıyayım: Tezelden bir

“Türkiye Yahudilerini ve Sabataycılarını Araştırma Merkezi”

kurulmalı, ilmî çalışmalara ve yayınlara başlanmalıdır. 19 Ocak 2004