Sapıklıklar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
PazartesiAdam basbas bağırıyor, birtakım din kitaplarının Kur’an’a gölge yaptığını iddia ediyor. Açıkça konuşmuyor, hangi kitaplarmış bunlar?
Akaid (inanç bilgisi), ilmihal, namaz hocası, ahlâk ve tasavvuf, âdab (edebler) kitapları Kur’an’a hizmet eden kitaplardır.
Dinî tahsili olmayan, yeterli din kültürüne sahip bulunmayan Müslümanlar dinlerini Kur’an tercümelerinden öğrenemezler. Onların ilmihal kitaplarını, namaz hocalarını, halk ve okumuşlar için yazılmış din kitaplarını okumaları gerekir.
Mezhebsizler, Vehhabiler, İbn Teymiye’ciler, ehl-i sünnet dışı fırkaların bağlıları halkın ve gençliğin ilmihal, namaz hocası, akaid kitabı okumasını istemezler. Çünkü onların ehl-i sünnet mezhebini bırakıp kendi fırka ve hiziplerine girmelerini istiyorlar. Böyle kitapları okurlarsa sünnilik dairesinde kalırlar.
Son otuz yıl içinde ülkemizde mezhepsizler mezhebi türedi, birtakım Müslümanlar “Mezhep Asr-ı Saadet’te yoktu, binaenaleyh bid’attir. Ben dinimizi Kur’an’dan ve hadîs kitaplarından kendim öğrenirim” demeye başladılar. Çağımızın büyük İslam âlimi Profesör Said Ramazan el-Bûtî mezhepsizlik cereyanına karşı yazdığı kitabın ismini “İslâm Şeriatını Tehdit Eden En Büyük Bid’at Mezhepsizliktir” koymuştur. Kuş kadar aklı olana şu kitap ismi bile çok şey söyler.
Mezhepsizlik cereyanı olur da, naylon müctehidler olmaz mı? Ortalıkta sürüyle müctehid taslağı var. Medreseler kapatılmış, din âlimi yetiştiren müessese kalmamış, peki bunca müctehid nereden çıkmıştır?
Bir ilahiyat profesörü için “Büyük din otoritesi, büyük müctehid” diyenler var. Ne günlere kaldık.
Hazretim, “Erkekler de altın yüzük takabilir, ben buna izin veriyorum” diyor ve büyük müctehid, büyük din otoritesi oluyor. Fesubhanallah!
Yahu bu memlekette, mutlak müctehidden geçtim, tabakat-ı fukahanın en alt derecesi ve rütbesi olan müftü bile kalmamıştır. En son müftülerimiz Erzurumlu Ömer Nasuhî Bilmen, Ahmet Davudoğlu gibi hocalardı. Onların ayarında hoca kaldı mı şimdi Türkiye’de?
Müslümanlar için en zararlı şey verimsiz mezhebsizlik münakaşalarıyla uğraşmalarıdır.
Mevdudî, “Kur’an’da Dört Terim” adlı kitabında, “Rab, İlah, din, ibadet konusunda Müslümanlar üçüncü hicrî asırdan sonra şaşırıp sapıttılar. Bunların doğru yorum ve açıklamalarını şimdi ben yapıyorum” diyor. Hindistan’ın büyük sünnî âlimlerinden Nedvî hazretleri “İslâm’ın Siyasî Yorumu” adlı küçük kitabında Mevdudî’nin bu iddiasını red ve cerh etmiştir. Yazık ki, Mevdudî’nin hatâlı kitabının tercümesi belki elli baskı yapmış, Nedvî’nin ona verdiği cevap ise sadece bir kere basılmış bulunuyor.
Bir kısım Müslümanlar arasında ahlâksızlık ve karaktersizlik yaygınlaşmış bulunuyor. Bazı zengin adamlar, ilan edilmeyen gizli nikahlarla genç kızlarla ikinci evlilikler yapıyorlarmış. Yine birtakım radikal Müslüman gençler, ailelerine haber vermeden kendi aralarında mut’a nikahı kıyarak karı-koca hayatı yaşıyorlarmış. Laik ve çağdaş kesimin büyük dergilerinden biri bundan birkaç ay önce “İslâmî kesimde kürtaj patlaması” konusunda bir araştırma neşretti.
Dini imanı para olan, nefs-i emmârelerine put gibi tapan, yeryüzünü kendileri için yalancı bir cennet haline getirmek isteyen yarı mühtediler, sahte İslâmcılar gerek itikad, gerekse amel ve ahlâk konusunda bir sürü bozuk iş yapıyor. Yazık ki, bunlara nasihat edecek, dur diyecek ulema ve meşayih yok.
Okumuş, yüksek tahsil yapmış, doktora vermiş, makam ve mevki sahibi olmuş birtakım Müslümanlar yükseldikçe şaşkınlaşıyor. Onları vakit namazlarında camilerde göremezsiniz. İşleri güçleri maddî kazanç, servet, şan, ün, makam, mevki, riyaset peşinde koşmaktır. Bunlar ne biçim okumuş ve kültürlü Müslümandır?
Din baronlarının azgın militanlarına nasihat etmek, söz dinletmek mümkün değildir. Sakın bir baronu tenkid etmeye kalkışmayınız. Fanatik ve hooligan bağlılar hemen gözlerini yumar, ağızlarını açar ve hezeyanlarını kusmaya başlarlar. “Bizim baronumuzu kimse tenkit edemez… Bizim hocamız en büyüktür, öteki hocalar en küçüktür… Bizim cemaatimiz en haktır, öteki cemaatler berbattır… Bizi tenkit eden, bize cephe alan müşriktir, kâfirdir, münafıktır, sapıktır… Herkesin vazifesi bizi desteklemek, bize para vermek, bizi alkışlamak, bize hayır dua etmektir…”
Nice din baronu var ki, itikad bozukluklarına karşı hiçbir tepki göstermiyor, sahih itikad hususunda Müslümanları uyarmak için hiçbir çalışma yapmıyor. İtikad onların nesine gerek. Onlara para, çok para, daha fazla para, en fazla para lazımdır.
Namaz ve cemaat hususunda umumî bir seferberlik hareketine başlansa; gazetelerle, dergilerle, broşürlerle, şifahî ve yazılı nasihatlarla; açıkça ve el altından propaganda yapılsa bir seneye kalmaz, camiler beş vakit namazlarda, cuma namazında olduğu gibi dolar. Lakin böyle bir nasihat ve propaganda seferberliğini kimse yapmıyor.
Müslümanları namaza ve cemaate teşvik etmekte para olsaydı nice cemaat ve baron bu konuda cansiperane gece gündüz çalışmaya başlardı.
İslâmî kesimde birtakım trilyonluk dolaplar dönüyor. Halkın bunlardan haberi yok. İnsanı kahreden kötü rivayetler, dedikodular kulaktan kulağa fısıldanıyor. Her şey açığa çıksa iyi olmaz mı?
Şu nokta üzerinde de durmamız gerekir: Geçen gece yatsı namazında gördüğüm bir hocaefendi, “Hep Müslümanları tenkit edip duruyorsun, biraz da dinsizleri tenkit etsene!” dedi. Müslüman kesimde benim gibi özeleştiri yapan, Müslüman yüksek tabakanın eksik ve noksanlarını ortaya koyan başka bir yazar yoktur. Bir farz-ı kifayeyi yerine getirmekteyim. Bu işi başka biri yapsa çekileceğim. Şu hususu da samimiyetle belirtmek isterim ki, bu ülkenin Müslümanları kendilerini islah etmezlerse asla kurtulamazlar. Bizim başımıza gelenler düşmanlarımızın, karşıtlarımızın, zâlim ve fasıkların güçlü oluşundan değil; kendi zaaf, hıyanet ve kötülüklerimizdendir. Müslümanlar Zemzemle yıkanmış, günahsız, tertemiz… Bütün suç ve kabahat dinsizlerde… Bunlar şeytanî kuruntulardır. Asıl vebal bizdedir, bizim başımızdakilerdedir. Son yılda neler ektiysek şimdi onların meyvelerini toplamaktayız.
Sarsılmaz bir birlik içinde akıl ve hikmetin ışığında planlı ve programlı bir şekilde çalışmamız gerekirken bin türlü parçaya ve hizbe ayrıldık, birbirimizle tartışmaya, çekişmeye başladık. Birtakım din baronları zuhur etti, temiz fakat saf dindarlardan milyarlarca dolar topladı. Bunca para toplanmasına rağmen Müslümanların hâlâ bilgi bankaları, stratejik araştırma enstitüleri, plan ve program daireleri, irşad ve tebliğ müesseseleri yok. Çağımızın en büyük siyasî, sosyal, kültürel silahı ve aleti olan medya konusunda ikinci ligte kaldık. Senede iki dinî bayram olur, bu kutsal günlerde on büyük cemaat başkanımız bir araya gelip de musafaha etmez, kucaklaşmaz. Birtakım zındıklar, bid’atçiler, ehl-i sünnet dairesinden çıkmış reformcular zararlı propagandalar yapar, hezeyanlar savurur, lakin bunlara cevap verilmez.
Dinsizleri, İslâm düşmanlarını tenkit etmek, onlara verip veriştirmek belki biraz yüreğimizi soğutur, huzursuzluğumuzu giderir ama kurtuluşumuz için faydalı ve yeterli olmaz. 22 Ağustos 2000