Cuma

 

Dinler arası diyalog ve tolerans yangını bütün şiddetiyle sürmektedir. Bu yangın maalesef birtakım saf, cahil Müslümanların imanını yakacak, onları -Allah saklasın!- ebedî bir felâket ve hasarete (zarara) uğratacak mahiyettedir.

Kur’ân’da kesin olarak, Allah katında tek hak, geçerli, muteber, kabul edilen dinin İslâm olduğu beyan edilmektedir. Hazret-i Âdem’den beri gelip geçmiş bütün Peygamberlerin, bu arada Hazret-i Musa’nın, Hazret-i İsa’nın da usûl (asıllar, temeller) olarak dinleri İslâm’dır. Yüce Allah, İslâm’dan başka bir dinden razı olmaz.

Diyalogcular ve toleransçılar, birtakım bâtıl dinleri de hak din olarak göstermeye kalkıyorlar. Bendeniz müftü değilim, fetva veremem. İcazetli, liyakatli, ehliyetli ehl-i sünnet müftülerine müracaat ederek onlardan fetva isteyiniz. “Zeyd-i Müslim; Yahudilik de, Hıristiyanlık da hak dindir, onların mensupları da ehl-i necattır, onlar da cennete girecektir derse, Zeyd’e ne lazım gelir?”

İffet, namus, şeref, haysiyet, eş, kız, mukaddesat konusunda tolerans olmaz. Hiç kimsenin Yüce İslâm dininin kesin, değişmez, temel hüküm ve ilkelerinde tolerans göstermeye hakkı yoktur. Bu din, şunun bunun uydurduğu bir “sekt” (uydurma din) değildir ki, birtakım adamlar istedikleri değişikliği, toleransı, hoşgörüyü yapabilsinler. Bu dini bize Yüce Allah katından, Resulullah Efendimiz getirmiştir. O nasıl tebliğ ettiyse, o şekilde muhafaza edilecektir.

Katolikler, kendi dinlerinde tolerans gösteriyorlar mı, “Müslümanlar da ehl-i necattır” diyorlar mı? Demiyorlar. Tam aksine “Kilise dışında kurtuluş ve selamet yoktur” diyorlar.

Resulullah Efendimiz, Mısır’da Kıpt ulusunun ulusu Mukavkis’e gönderdiği nâmede, onu İslâm’a davet etmiş, bu daveti kabul etmediği taktirde Kıptların vebalinin kendisi üzerinde olacağını açıkça beyan etmiştir.

İmdi, dinimizde bulunmayan bu diyalog ve tolerans işini çıkartan birtakım cemaatlere, cemaat başkanlarına, ilahiyatçılara, yazarlara, profesörlere hitap ediyorum.

– İnançlarının sarsılmasına, itikatlarının bozulmasına, ayaklarının kaymasına sebep ve vesile olacağınız Müslümanların vebali size ait olacaktır.

Ayaklarınızı denk alınız. Bir kimsenin hidayetine vesile olmak, Peygamber Efendimizin beyan ettiği üzere, üzerine güneşin doğduğu ve battığı her şeye sahip olmaktan daha kıymetlidir. Ancak madalyonun arka tarafında da şu vardır: Bir Müslümanın, bir müminin sapıtmasına, küfre düşmesine, temel İslâm ilke ve inançlarından birini inkâr etmesine yol açan kimse, kendi felaketini hazırlamış olur.

Bu tolerans ve diyalog yüzünden çok sayıda mümin kardeşimizin imanları tehlikeye girmiştir. Onları mutlaka en güzel, en uygun bir şekilde uyarmamız gerekmektedir.

Toleransçılar ve diyalogcular lafları ağızlarında gevelemesinler. Biz Müslümanlara karşı takiyye yapmasınlar, içlerindekini açıkça söylesinler. Onlara soruyoruz:

1. Teslis esası üzerine kurulu Hıristiyanlığın hak din olduğunu, mensuplarının Cennete gireceğini hangi delile istinat ederek iddia ediyorsunuz?

2. Onlar, Hâtem’ül-Enbiya Resul-i Kibriya Efendimiz Hazretlerini Peygamber olarak kabul etmiyorlar. Bu durumda nasıl ehl-i necat (kurtulanlardan) oluyorlar? Gerekçelerinizi beyan ediniz.

3. Onlar, Allah’ın insanlığa bir hayat düsturu (anayasası), bir hidayet meşalesi olarak gönderdiği Kur’ân-ı Azimüşşan’ı inkâr ediyorlar, “Kur’ân İlâhi bir Kitap değildir, uydurmadır…” diyorlar. Bu şartlar altında nasıl ehl-i necat oluyorlar? Delilleriniz, gerekçeleriniz nelerdir? Edebiyatı bırakınız, bunları bize açık ve seçik şekilde beyan ediniz.

4. Onlar, İslâm’ın hak din olduğunu kabul etmiyorlar. Etmiş olsalardı, zaten aramızda ihtilaf olmazdı. Kur’ân ise, “Allah katında din İslâm’dır” diyor. Siz nasıl oluyor da, Kur’ân’ın bu kadar açık ve kesin bir hükmüne rağmen, “Onlar da Cennete girecektir” diyebiliyorsunuz? İddianızı ispat için, elinizde ne gibi geçerli deliller vardır?

Birtakım din ve iman kardeşlerimiz, cemaat taassubu ve gayretiyle birer diyalog ve tolerans havarisi kesildiler.Maalesef öyle reformcu ilahiyat profesörleri türedi ki, mübarekler sanki Cennetin kapıcılarıdır, açmışlar kapıları, ne kadar gayr-i müslim, ehl-i kitap varsa içeriye dolduruyorlar.

Yeni bir adet zuhur etti. Diyalogcu ve toleransçı bir ilahiyatçı tefsir yazmış, Kur’ân âyetlerine muharref Tevrat’tan ve İncil’den aldığı açıklamaları getiriyor. 1400 yıllık İslâm tarihinde böyle bir tefsir metodu görülmüş müdür? Bazı tasavvuf ve ahlâk kitaplarında Hazret-i İsa Efendimizin birtakım sözleri, menkıbeleri zikredilir ama onlar muharref kitaplardan değil, başka kaynaklardan alınmıştır.

Aziz dostumuz Burhan Bozgeyik Beyin, Millî Gazete’nin 8 Nisan 2005 tarihli nüshasında yayınlanan bir yazısından acı bir vak’ayı sütunlarıma almak istiyorum:

İzmir’de bir profesörün, imam-hatip mezunu ve nurcu geçinen cemaatlerden birine mensup bir kızı varmış, tesettürlüymüş, namaz kılıyormuş. Bu kız din değiştirmiş, Hıristiyan olmuş. “Kızım sen ne yaptın?” diye sormuşlar, şu cevabı vermiş, “Hıristiyanlar da Cennete girecek diyenler sizsiniz. La ilahe illallah diyen herkesin mutlaka Cennete gireceğini söylüyorsunuz. O zaman niçin Hıristiyan olmayayım? Hıristiyanlık İslâm’a göre çok daha kolay bir din. Başörtüsü, tesettür mecburiyeti yok, günde beş vakit namaz yok, haftada bir kere kiliseye gitmek yeterli oluyor. Sonunda Cennete gireceksem, neden kolay olan yolu tercih etmeyeyim?”

İrtidat ve tanassur eden (dinden çıkan ve Hıristiyan olan) bu nurcu kızın günahı ve vebali, diyalogcuların ve toleransçıların üzerinedir. Bakalım yarın, Mahkeme-i Ruzî Cezâ’da (mahşer günü kurulacak Yüce Mahkemede) nasıl hesap verecekler?

Kimseyi isim vererek suçlamak, karalamak istemem. Lakin göz ardı edemeyeceğimiz bir husus vardır. Başta Evangelistler olmak üzere, çeşitli misyoner teşkilatları, Anadolu’yu tekrar bir Hıristiyan yurdu yapmak için milyarlarca dolarlık fonlara, bütçelere sahiptirler.Bu paralar kimlere dağıtılmaktadır? Birtakım diyalog ve tolerans havarilerine soruyorum ve kendilerine teklif ediyorum.

– Töhmetten kurtulmak için Kur’ân-ı Kerim üzerine el basmak suretiyle, Evangelistlerden, Amerikalılardan, diğer kiliselerden ve misyonerlerden para almadığınıza, yardım görmediğinize yemin edebilir misiniz?

Bir insan yanılabilir ve bedavadan diyalog ve tolerans taraftarı olabilir ve bu yolla propaganda yapabilir…

Bir de şu durum var: Diyalog ve toleransı para, maddi menfaat, riyaset, şöhret, benlik için yapmaktadır. Bu hal birincisinden, hiç şüphe yok ki, daha vahimdir.

  • Bir Müslüman, Hazret-i Muhammed Aleyhisselatü vesselamı, O’nun tebliği ve daveti kendisine ulaştığı halde inkâr eder, yalanlarsa o kimse kâfir (gerçeği örten) olur.
  • Kur’ân’ın Allah kelamı olduğunu kabul etmeyen, o Yüce Kitabın indirilmiş değil de, uydurulmuş olduğunu iddia eden de kâfirdir.

İslâm’ın, Allah katında tek hak din olduğunu kabul etmeyen kişi de inkârcılardandır.

Diyalogcular ve toleransçılar, yüz binlerce mümin kardeşimizin ayaklarının kaymasına yol açacak bir çığır açmışlardır. Dehşet verici bir yangın başlatmışlardır.

Bu kötü çığırı durdurmamız, bu yangını söndürmemiz gerekiyor. Nasıl?.. En güzel, en uygun, en tesirli, en bilgece metod ve sözlerle…

Büyük bir televizyon kanalında ehl-i sünnet din âlimleriyle, diyalog ve tolerans taraftarı bid’atçilerin temsilcileri arasında açıkoturum yapılmalıdır. Diyalogcuları davet ediyorum, meydandan kaçmasınlar, inançlarının ve görüşlerinin bir kısmını gizlemesinler, cesaret ve samimiyetle ortaya çıksınlar. 25 Haziran 2005