Sarkozy Yahudi Selânik
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Perşembe
Google’a
kelimelerini yazdım. 701 veri çıktı. Fransa cumhurbaşkanlığına en güçlü aday durumunda bulunan bu zat ana tarafından Selanikli Sefarad Yahudisiymiş. Kendisi vaftiz olmuş. Mâlum, Yahudilerin büyük din alimi Maimonides’in fetva ruhsatı var: “Bir Yahudi, içinden Yahudilik inançlarını muhafaza etmek şartıyla, dıştan Müslüman veya Hıristiyan görünebilir” diyor.
internet sitesinde Sarkozy’nin bir fotoğrafı yayınlandı. Ortada hazret, bir yanında kara şapkalı, zülüflü, sakallı, redingotlu iki ortodoks Yahudi, öbür yanında sivil kıyafetli iki Yahudi. Hazret’in elinde ne var
Fransa lâik bir ülkedir. Orada Yahudiden de devlet başkanı olabilir. Eyvallah… Lâkin bir Müslüman olabilir mi? Fransa’da resmen 500 bin Yahudi yaşıyor. Aslında bu rakamı bir milyona çıkartmak gerek. Meselâ Sarkozy Katolik görünüyor ama aynı zamanda Yahudidir.O ülkedeki Müslümanların sayısı ise 5 milyondur.
Bir ara Fransa’da Mendes France adında bir zat başvekillik yapmıştı. Su yerine şarap içilen o ülkede şarap içmez, onun yerine süt içerdi. Bir yerde okuduğuma göre bu Sarkozy de şarap içmiyormuş.
19’uncu asırda İngiltere’de başbakanlık yapan Disraeli de, adından anlaşılacağı üzere Yahudi idi. Osmanlı devletine dost görünür, bütünlüğünün korunması için destek verirdi.
Sarkozy Türkiye’yi sevmiyor. Daha seçilmeden, ülkemizin AB üyesi olamayacağını yüksek sesle söylemeye başladı.
Bizdeki Sabataycılar, onun Selanik kökenli olmasına seviniyorlardır muhakkak. Büyük gazetelerin bazısı onun hakkında yaptıkları yayınlarda, her nedense Yahudi kökenli olduğu konusunu dile getirmiyorlar.
Malûm olduğu üzere Yahudilikte kimlik anadan geçer. Babası Yahudi, anası Hıristiyan olan bir çocuk Yahudi sayılmaz da, babası Hıristiyan anası Yahudi olan sayılır.
Bizim yakın tarihimizde hayli Yahudi devlet adamı, büyük bürokrat, diplomat, akademisyen, gazeteci, fikir adamı yetişmiştir. Bugünkü modern Türkiye’de onların hayli tuzu-biberi vardır.
Bizde bıçak kemiğe dayanmadan çare ve çözüm aranmaz. İstanbul motorlu vasıta ile doldu, şehirde 2 buçuk milyon plaka varmış. Başbakan bu rakamı fazla bulmuş, araç sayısı 2 milyona insin, plaka sayısı dondurulsun demiş.
Bir başka tedbir de, eski araçlara trafiğe çıkma izninin verilmemesi. Bu iki çare de birer hayalden ibarettir.
Bir kere hukuka aykırıdır.
İkincisi: Bunlar trafik keşmekeşini kesinlikle halletmez.
İstanbul’daki trafik, halkımızın otomobil sevdasından dolayı bugünkü hale gelmiştir. Otomobil bir ihtiyaç olmaktan çıkmış bir statü, bir prestij, bir cinnet, bir manyaklık, bir isteri halini almıştır. Her tarafı deniz olan bu şehirde doğru dürüst deniz taşımacılığı yapılmıyor. Eskiden Eminönü’nden vapura binerek bir tarafta Sarıyer’e kadar, öbür tarafta Beykoz’a kadar rahatça gidebiliyordunuz.
(1) Halk yığınları eğitilecek ve otomobilin sadece bir ihtiyaç maddesi veya vasıtası olduğu; bir statü, bir prestij, bir namus ve şeref olmadığı iyice anlatılacaktır. Bu iş kolay değildir.
(2) Sabahleyin evden işe, akşamleyin işten eve otomobille geliş gidişler daha da zor ve zahmetli hale getirilecek, canından bezen, delirme sınırına gelen milyonlarca otomobile tapar vatandaş toplu taşıma vasıtalarına çekilecektir.
(3) Halkımız lüks, birinci mevki, şatafat hastasıdır. Eskiden olduğu gibi vapurlara, trenlere ve öteki vasıtalara birinci sınıf, ikinci sınıf, üçüncü sınıf farkı getirilecektir. Şatafat meraklısı vatandaş biraz fazla para verecek, kadife koltuğa oturacak, vapurun lüks mevkiinde çay kahve içecek, böylece kendini tatmin edecektir.
(4) Devlet büyükleri, büyük bürokratlar, tanınmış medya mensupları, artistler martistler toplu taşıma vasıtalarına binecekler, televizyonlar bunları gösterecek ve halk da “Madem sayın ağabeylerimiz, sayın ablalarımız bunlara biniyor, demek ki, bunlara binmek ayıp değilmiş, binenlerin incileri yerlere saçılmıyormuş…” diyecekler, onlar da otobüslere, vapurlara, trenlere rağbet edecektir.
Şu hususu belirteyim: Plaka sayısını dondurmakla trafik kıyameti asla halledilmez. Aksine müzminleşir. Halletmenin yolu azaltmak değil, kısa zamanda iki misline çıkarmaktır. Bugün 2,5 milyon vasıta mı var, bir sene sonra bu rakam en azından 3.5 milyon olmalıdır. Bugün evden işe iki saatte mi gidiliyor, bir sene sonra dört saatte gidilmelidir. Asıl kıyamet ondan sonra kopacak, milyonlarca oto-sever, otoya tapar vatandaş bu sefer gerçekten deliye dönecektir.
Belki bu delilik akıllanmamıza yol açar.
Geçinmekte zorluk çeken, yavrularının karnını doğru dürüst doyuramayan, gırtlağa kadar borca batmış bir vatandaş beş sene vâde, 60 taksitle bir otomobil almış. Sormuşlar: “Bu kadar sıkıntı içinde niçin araba aldın?”
Gözlerinden çakmak çakmak kin ve nefret ışıltıları saçarak şu cevabı vermiş:
-Ben insan değil miyim?
Sekiz dilde yayın yapan www.alterinfo.net internet sitesini zaman zaman ziyaret etmenizi hararetle tavsiye ediyorum. İngilizce, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce, Almanca, Çince, Arapça… Normal medya ile siyasetin içyüzünü değil
, dekorunu, size gösterilmek istenen kısmını görebilirsiniz.
Fransızca yayın yapan quibla.net ile oulala.net de olup bitenler hakkında insanı aydınlatan, yazılarını okuyan kimselerin ufuklarını genişleten iki sitedir.
Konvansiyonel medya (gazeteler, dergiler, TV’ler) çeşitli sebeplerden doğruları dosdoğru yazamıyor. Birincisi: Sermaye ve idare bakımından kontrol altındadır. İkincisi: Üzerlerinde baskılar vardır.
Üçüncüsü: Büyük medyada büyük ölçüde tekelleşme ve kartelleşme vardır.
Haberlerin ve yorumların son derece şeffaf, açık, seçik olması gerekir. Büyük medya enformasyon hizmeti yerine dezinformasyon yapıyor. Objektif olduğu sanılan fotoğrafların yayınında bile medya etiğine aykırı manipülasyonlar yapılmaktadır.
Zamanımızda en zor iş, olup bitenleri doğru şekilde öğrenmek, hâdiselerin içyüzüne vâkıf olmaktır. 19 Ocak 2007