Şaşkınlık
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 20 Şubat 2019
Cumartesi
Bu ülkede hâkim hava şudur: (1) Şaşkınlık, (2) Kafası karışıklık, (3) Yetersizlik, (4) Ehliyetsizlik, (5) Kültürsüzlük, (6) Ahlâk ve karakter bakımından kifayetsizlik… Bunları şerh etmek için kitaplar yazılması gerekir.
Koskoca bir memleket, altmış beş milyon nüfus, bunca imkân ve potansiyel var ama bu vücuda yetecek baş ve beyin yok. Okumuşları, idarecileri, aydın sınıfı kasdediyorum. Elbette istisnâlar vardır ama sayıları çok az, bir kenara itilmişler.
Türkiye’de A’dan Z’ye kadar bütün işlerin bozuk olmasının suçu ve sorumluluğu elbette ki, işçilere, çiftçilere, küçük esnafa, halkın tabanına ait değildir. İdarecilere, aydınlara, beyin takımına aittir.
Türkiye İslâm dünyasında tam bir başarı sergiliyormuş, bütün Müslüman ülkeler örnek ve model olarak Türkiye’ye bakmalıymış, Türkiye’yi taklit etmeliymiş…Bir halimize bakınız, bir de şu iddialara. Güler misin, ağlar mısın, çatlar mısın…
Son kırk sene içinde Türkiye dünya çapında başarılı bir otomotiv sanayii kurabilir ve en ileri ülkelere bile ürettiği vasıflı ve beğenilen otomobilleri ihraç edebilirdi. Güney Kore bunu yaptı, biz yapamadık. Bu beceriksizliğin, bu geriliğin, bu hıyanetin suçlusu herhalde fabrikalarda çalışan işçiler ve ustalar değildir. Politikacılardır, büyük bürokratlardır, büyük iş adamlarıdır, sistemdir.
Güney Kore, Taiwan, Singapur gibi kalkınan, başarılarıyla bütün dünyayı hayret ve hayranlık içinde bırakan Asya ülkelerinde çok vasıflı, çok güçlü, çok üstün bir eğitim sistemi vardır, örnek okullar vardır, kalifiye bir eğitim kadrosu vardır. Onlar çocuklarını, genç nesillerini uluslararası rekabet ve müsabakada önde koşacak şekilde yetiştiriyor. Bizim eğitim sistemimiz ve üniversitelerimiz ise bir felâkettir. Çocuklarımızın, genç nesillerin kanına giriyoruz. Lise mezunu evlâtlarımıza doğru dürüst yazılı-edebî Türkçe bile öğretemiyoruz. Zaten gaye vasıflı, güçlü, üstün, bilgili, ahlâklı, yüksek karakterli, başarılı, becerikli, hünerli, marifetli, Türkiye’yi yükseltecek gençler yetiştirmek değil; bir sistemi, bir ideolojiyi ayakta tutmaktır.
Bizde genellikle iktisadî ve malî çöküntüden, krizden, iflâstan bahsediliyor. İktisat ve finansın çökmesi bir sebep değildir, bir neticedir. Asıl kriz siyasette, kültürde, sosyal sahadadır.
Paranın tek değer haline geldiği; insanların para, kazanç, menfaat, zenginlik için çıldırdığı, kudurduğu bir toplum batmaz da ne yapar?
Para geçinmek için bir vasıtadır. Para üretmek, ticaret yapmak, sanayi için bir sermayedir. Toplumumuz yıllardan beri parasını meskene, mala, otomobile, lükse ve israfa, aşırı tüketime, zevk u sefaya harcadı ve bugünkü hale geldi.
Beş milyon dolar sermayesi olan bir iş adamı bu parayı lüks bir eve, lüks bir yazlığa, lüks bir otomobile, lüks bir yata, lüks ve israflı bir hayat sürmeye harcarsa sonunda ne olur? Müflis olur. Parasını ölü mallara yatırdığı için faizle sermaye bulmak zorunda kalır ve sonunda batar.
Akıllı tacir ve sanayici bir milyon dolara lüks bir ev alacağına, kirada oturur, o bir milyon doları çalıştırır ve güzel bir ticaret yapar.
Fakirlik gibi zenginlik de âfettir. İş adamlığı, zenginlik ahlâk, karakter, görgü, hikmet, tecrübe, birikim ister. Türedi, sonradan görmüş, ne oldum delisi zenginler ve iş adamları hem kendilerini batırır hem de ülkelerini.
Son onbeş yılda bizde bir sürü türedi zengin peydahlandı. Aklı başında olanları tenzih ederim ama bazılarının yaptıklarını normal karşılamamız mümkün müdür?Adam birden bire büyük zengin oluyor ve kuduruyor. On beş yirmi senelik cefakâr ve çilekeş eşini, üç çocuğunun annesini bir paçavra gibi boşayıp birtakım hafif meşreb karılara gönlünü kaptırmak yaşı kemâle ermiş bir tacire, bir sanayiciye yakışır mı?
Herif milyonlarca dolarla oynuyor ve evinde kütüphanesi yok. Aylık harcamaları listesinde sanata, kültüre, kitaba ayrılmış bir bölüm yok.
Bir ara türedi zenginler, sözde prestij kazanmak maksadıyla birtakım kulüplere üye olabilmek için büyük hava paraları ödüyorlardı. Zaman zaman uğrayacak, oturup viski içeçek ve aklınca önemli ve saygın adam olacak. Görmemiş p…..!
Nâdir istisnalar dışında politika hayatımız ne kadar kalitesiz ve moloz hale geldi. Büyük medyamızın hali ne kadar perişandır. Fikir ve sanat hayatı yozlaştı, dejenere oldu. İsmi Türk ve Müslüman, kendisi Yahudi olan
üç sene kadar önce New York’ta ağzından kaçırmış,
demiş.
Sabataycıların hakimiyet ve saltanatlarında çatlaklar oluşmaya başladı. O ünlü, anlı şanlı, kodaman, kocaman, tantanalı, dediği dedik, astığı astık, kestiği kestik, irtica tehlikesi borazanlarını çaldığı vakit milyonlarca vatandaşı titreten Selanik Dönmesine ne oldu da bu hallere düştü? Onun hal-i perişanına cümle Avdetiyan ağlıyor.Türkiye onların büyük çiftliği, mandraları, Tekelistan’ları idi. Aman kontrolları dışına çıkmasın…
Ben bu satırları yazarken bir sürü saygın hırsız ve çarpıcı herif soygun ve talanlarına devam ediyor. Yüzde on komisyonlar, sahte naylon faturalar, mükerrer makbuzlar, hileli ve şaibeli ihaleler, bire yapılacak işi ikiye yaptırmalar, kontrolu kendilerinde olan vakıflara para akıtmalar, rüşvetler, beş ve on milyon dolarlık sus payları ve daha neler neler.
Çok namuslu, çok dürüst, çok vatanperver kimseler de yok değil bu güruh-i lâ yüflihûn içinde. Lâkin pek korkaklar, pek pısırıklar, pek mızmızlar. Gölgelerinden korkuyorlar. Namuslarını sevsinler! Şu memleketin, şu milletin halini görüp de üzüntüden kahr olmamak, çatlamamak mümkün mü? 30 Aralık 2001