Pazartesi

 

Yıllarca önce İstanbul Teknik Üniversitesi’ne müracaat edilip rapor istendi ve şehirdeki binaların en az 40 bininin çürük olduğu ve şiddetli bir zelzelede yassı kadayıf gibi yerle bir olacağı öğrenildi. Bu binaların içinde okullar, hastahaneler, adliyeler, büyük devlet daireleri bulunmaktadır. Birtakım adamlar,

“İstanbul depreminde 60 bin ile 80 bin kişi ölecektir”


diyorlar. İTÜ’nün yıkılır dediği 40 bin bina çökerse maazallah bir milyon kişi ölebilir. Türkiye bu faciayı kaldırmaz, bütünüyle çökebilir.

Depremle birlikte gelecek en büyük felâket ise yabancı bir devletin, yardım bahanesiyle büyük donanmasını gönderip Trakya ve Marmara bölgemizi işgal etmesi olacaktır.

Hazret-i Ömer’in,

“Dicle kenarında bir kuzuyu kurt kapsa, ilâhî adaletin bunu Ömer’den soracağından korkuyorum”


diyerek ağladığını biliyoruz. Henüz vakit varken, İstanbul’da beklenen zelzelede yıkılacak 40 bin çürük binanın bir an önce tahliye ettirilmesi hususunda gerekenin yapılmasına emir buyurulmasını talep ile saygılarımı arz ederim.

Cesur Adam Aranıyor

PKK savaşının tozu dumanı içinde birileri uyuşturucu ve silâh kaçaklığı ticaretinden on milyonlarca dolar kazanmaktadır.

Güneydoğu bölgemizde iç barış, huzur ve adalet çok kısa zamanda sağlanabilir ama birileri bunu kesinlikle istemiyor. Çünkü

o bölgeye huzur, adalet, barış geldiği takdirde rantları kesilecektir.

Birtakım cesur gazetecilerin, politikacıların, aydınların bu hususu millete çok yüksek sesle ve çok açık olarak anlatmaları gerekmektedir. Bu memlekette böyle cesur adamlar yok mudur?

Çalışmadan Bol Maaş

Filan partiye mensup oldukları, falan devletlinin akrabası, hemşehrisi, asker arkadaşı,

“yakînî”

oldukları için bol maaşlı işlere tâyin olunuyorlar. İşe mişe gittikleri yok. Aydan aya bankamatikten yüklü maaşlarını çekiyorlar. Böyle rezalet olur mu? Böyle hıyanet olur mu? Bunun adı hırsızlık değil midir? Birtakım kuruluşlar onların babalarının ve atalarının çiftliği midir? Bu soyguna, bu haksızlıklara, bu haram yemelere dur diyecek yok mudur? Aldıkları maaşlar zehir zıkkım olsun!

Hadîsler Ayıklanamaz

İslâm indirilmiş (inzal edilmiş), Hak cânibinden gönderilmiş ilâhî dindir. İnsanlar tarafından uydurulmuş muharref dinlere benzemez. Dinsizlerin ve kâfirlerin istemesiyle Kur’ân’ın hiçbir âyeti gözardı edilemez. Vaktiyle büyük bir İstanbul gazetesi, iri bir politikacının şu sözünü sür-manşetten vermişti:

“Pozitif hukuka aykırı 300 küsur ayetin hükmü kalmamıştır…”


Bu gibi sözler ve iddialar hezeyandan ibarettir. Hadîsler de böyledir. Dinsizler istemiyor diye de hadîsler

“ayıklanamaz.”

Zayıf hadîslerden fıkıh hükmü çıkartılmaz ama onlar, tergib ve terhib hususunda kullanılabilir.

Mevzu hadîs iddialarına gelince:

Geçmiş asırlardaki âlimler mevzuat kitapları yazmıştır, bazılarının mevzu dediğine bazısı değildir demiştir. Her hâl ü kârda,

din işleri ehliyetli, liyakatli, icazetli, takvalı, sahih itikatlı ve bağımsız

(siyasî iktidara ve derin devlete bağlı olmayan)

din âlimleri tarafından müzakere edilir

ve yürütülür.

İslâm’da feminizm yoktur.

Feminizm

(Dinlerarası diyalog gibi)

Batı dünyasından çıkmış

bozuk bir ideoloji ve cereyandır.

Birtakım Diyanetçilerin ve İlâhiyatçıların daha dikkatli konuşmalarını tavsiye ederiz.

Kedinin Bereketi

Devr-i Sabıkta Bediüzzaman’ı Barla’ya sürmüşler.

Kuş uçmaz, kervan geçmez, ulaşımı son derece zor küçük bir belde. Günde bir ekmek veriyorlarmış. Küçük olduğu için yetmiyormuş. Sonra dört kedi beslemeye başlamış. Kendisine yetmeyen bir ekmek hepsine birden yeter olmuş.

Evinde kedi besleyen merhametli bir kimsenin geliri ve yaşayışı bereketli olur.

Lakin çok dikkatli olmak, hayvana asla eziyet etmemek gerekir. Yemeğine suyuna dikkat edilecek, hastalandığında veterinere götürülecek ve ölünceye kadar iyi bakılacak.

Bazı çokbilmişler benimle, evimde kedi beslediğim için alay ederler.

Onların bereketini bir bilseler… Kedi beslemenin zahmet ve külfeti çoktur. Faydası ise bunlardan bin kat fazladır. Hayvan yanınıza yaklaştı ve siz elinizi onun sırtının üzerine koyarak sıvazladınız.

Bedeninizde birikmiş olan Hartman birikiminden kurtulmuş olursunuz.


Ona bir lokma yemek verirsiniz,

onun Sahibi

size bir sofra yemek ihsan eder. Bereketli para ne demektir bilir misiniz? Şöyle anlatayım:

Bir tarafta bereketli 100 lira var, öbür tarafta bereketsiz bin lira.

İşte o 100 lira, bin liradan daha çoktur, harcamakla bitmez, hattâ bazen eksilmez artar.

Böyle şeyler Descartes mantığıyla, riyaziye ile anlaşılmaz.

Sabatay

Sabatay Sevi’nin som altından büyük bir heykeli yapılmalıdır.

Hatırasına pul çıkartılmalıdır. Mektep kitaplarına onun hayatı, eserleri, tesiri yazılmalıdır. Onun için neşideler yazılmalıdır. Çünkü o modern Türkiye’ye damgasını vurmuş ünlü bir kişidir. Yakın tarihimizde, onun tesirinin olmadığı hiçbir iş yoktur. Günümüzde de her taşın altında onun eli ve parmağı bulunmaktadır.

Yahudiler Allah’ın ismini telâffuz etmezler.

Yazmak mecburiyetinde kalırlarsa bir harfini eksik yazarlar. Sabatay Sevi de ismen anılmıyor ama ruh ve etki bakımından daima tepemizdedir. Böyle bir şahsiyeti

72 milyon Türkiyeli çok iyi bilmeli ve tanımalıdır.

Neler yapmıştır? Öldükten sonra, onun izinden gidenler neler yapmışlardır? Modern Türkiye’deki tesirleri ve ağırlıkları ne kadardır?

Yakın tarihimizdeki inkılaplar, ihtilâller, iğtişaşlar, darbeler, teceddüt hareketleri, yenileşmeler, real-politikler, devrimlerde hep Sabatay Sevi’nin ruhunun heyûlâsı görülüyor.

Bugünkü türban krizi bile onun eseridir. Doğrudan doğruya değil, dolaylı olarak. Onun ruhunun zamanımıza uzanmış gölgeleri vardır.

Türkiye’nin bütün krizlerinde Sabatay vardır, Sabataycı vardır. Bakmayın kimilerinin Kürt göründüğüne, onlar Kürt Sabataycılarıdır

. Bazıları Kafkasyalı görünür. Kafkasya’nın nesi? Çerkesi falan değil, Sabataycısı… Türk görüneni vardır, Müslüman geçineni vardır, Sabataycıdır onlar. Evet Sabatay’ın ruhu bu ülkenin, bu halkın, bu devletin

“Büyük Ağabeyidir.”


O bizim üzerimizdeki büyük gölgedir. 20 Haziran 2006