Perşembe

 

Sayın

Tuncay Özkan

… Eskişehir’de Atatürkçü Düşünce Derneği ile Cumhuriyet Kadınları Derneği tarafından tertip edilen toplantıda konuşmuşsunuz. Oradaki sözlerinizi

“internethaber.com”

da okudum. Düşünce hürriyeti var, elbette konuşacaksınız. Bazı fikirleriniz bana ters düşüyor ama elbette sizin inanç ve düşünce hürriyetinizin bu yüzden kısıtlanmasını isteyecek değilim. O toplantıda bulunsaydım, size bazı sorular yöneltirdim. Bunları yazılı olarak aşağıda sıralıyorum.

(1)

“İstanbul kara çarşaftan geçilmiyor. Benim annemin de başı bağlıydı. Ama kara çarşaf hiç giymedi…”

diyorsunuz. Hangi gerekçe ile kara çarşafa karşısınız? Kendisine çok bağlı olduğunuzu iddia ettiğiniz

Mustafa Kemal Paşa’nın annesi Zübeyde Hanım

kara çarşaflı değil miydi? Bundan yüz sene önce İstanbul’daki bütün Müslüman hanımlar kara çarşaflı ve üstelik peçeli değil miydi?

Onlar bizden değil miydi? Yoksa siz mi onlardan değilsiniz?

Türkiye’nin kadın vatandaşlarının

başları açık olarak gezme hakları var da, örtünme, çarşaf giyme hakları yok mudur?

(2) CHP için sık

sık “Allah razı olsun”

diye dua ediyorsunuz. İslâmî ölçülere ve değerlere göre Allah’ın CHP’den razı olması istenilebilir mi?

CHP, yakın tarihimizde Müslüman halkın din, inanç, inandığı gibi yaşamak hak ve hürriyetlerini zorbaca kısıtlamış, binlerce camiyi kapatmış, satmış, kiraya vermiş, yıktırmıştır.

Yine o CHP din eğitimini kaldırmış, camilerde

gerçek Ezan-ı Muhammedî okunmasını yasaklamış, bolşevik Sovyetler Birliği’ndeki zulümlere paralel nice zulümler yapmıştır.

Adalete, insan haklarına, millî kimlik ve kültüre, millî menfaatlerimize aykırı olan bu icraat için siz nasıl olur da “Allah razı olsun” diyebilirsiniz.

(3)

“… şu salondakilerin hiçbirinin başı kapalı değil. Mahallenize bakın. Beş yıl öncesi mahallenizde bu kadar türbanlı var mıydı?..”

sözleriniz ne kadar garip. Bu ülkede çeşitlilikler, farklılıklar vardır. Sizin konuştuğunuz toplantıdaki kadınların hepsinin başlarının açık olması bir ölçü değildir. Dindar, muhafazakâr, millî ve dinî geleneklere bağlı kadınların bulunduğu toplantılarda başı bağlıların çoğunlukta olduğu görülüyor. Niçin geniş düşünmüyorsunuz? Ben sık sık sokaklarda başı açık kadın veya kızlarla başları kapalı olanların gayet rahat bir şekilde güleç yüzlü olarak yürüdüklerini, konuştuklarını görmekteyim. Size de, onlar gibi iç barışa, toplumsal mutabakata yatkın ve yönelik olmanızı tavsiye ederim.

(4)

“Eğer böyle giderse Türkiye beş yıl sonra faşizmin egemen olduğu bir ülke olacaktır. Benim istediğim, faşizme karşı omuz omuza verip mücadele etmektir”

diyorsunuz. Faşizm ne kadar yuvarlak ve muğlak bir kelime ve kavramdır.

Vaktiyle dünyanın en faşist rejimlerine sahip olan Sovyetler Birliği’nde ve uydularında muhaliflere faşist denilirdi. Türkiye’deki en faşist zihniyet, belli bir ideolojiye bağlı olanlardadır.

Çağımızda insanlık aleminde birtakım evrensel ve küresel değerler vardır. İnsan hakları, adalet, demokrasi, âdil yargılanma hakkı gibi. Ben parti tutmam. AKP’li değilim, siyasî iktidara da muhalifim. Ancak insaflı konuşmak gerekirse, bu memlekette AKP, faşist denilecekler listesinin başında değil, sonunda yer alır.

Kadınların ve kızların kendi istekleriyle başlarını örtmeleri, bazılarının yine kendi istekleriyle çarşafa girmeleri, dindarların dinî hizmetler ve propaganda yapmaları sizce faşistlikse milletçe yandık demektir.

Sayın Tuncay Özkan bey… Acaba size geniş düşünmenizi, tahammülü ve hoşgörülü olmanızı, düşünce, teklif, çare ve çözümlerinizde evrensel insan hakları ilkelerini temel ölçü olarak almanızı, sizin gibi düşünmeyenlere de hak tanımanızı istesem haddimi aşmış mı olurum? Saygılarımla…

Başı Örtülü Öğretmen

Hürriyet Gazetesi bir köy öğretmeni hakkında yayın yapmış. Hanım bir öğretmen… Bekâr… Diğer hanım öğretmen arkadaşlarıyla birlikte lojmanda kalıyor… Bu hanım öğretmene bir erkek arkadaşı misafir geliyor, oturup konuşuyorlarmış.

Hürriyet bunu diline dolamış, bir hususun bilhassa üzerine basıyor: Hanım öğretmen başörtülüymüş. (Derslere öyle giremez de, herhalde dışarıda başını örterek geziyormuş.)

Bekâr bir kadın öğretmenin kaldığı lojmanda erkek arkadaşıyla görüşmesi sakıncalı bir şey midir? Değildir. Hürriyet’in özel hayatlara karışmaya hakkı var mıdır? Yoktur. O halde niçin bu meseleyi büyütüyor, niçin o öğretmenin başı örtülü olması üzerinde duruyor?

Bir Müslüman hanımın başının örtülü olması suç mudur, anormal bir şey midir? Kesinlikle değildir. Bir kadının saçı simsiyah olabilir, sarı olabilir, kahverengi olabilir. Başı örtülü olmak da bunlar kadar tabii bir şeydir.

Bu öğretmenin başı açık olsaydı, Hürriyet, lojmanda erkek arkadaşıyla görüşmesini haber yapar mıydı? Artık çifte standardı bıraksınlar, geniş olsunlar, toleranslı olsunlar.

Kuraklık ve Su Sıkıntısı

Önümüzdeki yaz çok kurak geçecekmiş, su sıkıntısı çekilecekmiş, barajlardaki su miktarı çok azmış… Kara kara düşünüyorum. Su bulamazsak, sular sık sık kesilirse ne yapacağız?

Peygamber Efendimizin bir Hadis-i şerifi var: “Nehirden abdest alsanız, suyu israf etmeyiniz” buyuruyor. Benim çocukluğumda köylerde, küçük şehirlerde akarsu yoktu. Kuyulardan, çeşmelerden su getirilir, evlerde ibriklere, küplere, güğümlere konurdu. Su israf edilmezdi. Sonra her yere akarsu geldi ve korkunç bir israf başladı. Hatta bazı ahmaklar medeniyet derecesini israf edilen su ile kıyasladılar.

Adam banyoya giriyor, metreküplerce su harcıyor. Duş yapıyor, şar şar şar su akıtıyor. Zamane sofusu abdest alıyor, haddinden fazla su harcıyor.

İşte su bolluğu yılları geride kaldı ve kuraklık çanları çalmaya başladı.

Kendimizi alıştıralım. Ellerin temiz olması şartıyla bir bardak dolusu suyla, çok dikkatli kullanmak ve israf etmemek şartıyla abdest alınabilir. Ben bunu tecrübe ettim oluyor. Beş litre suyla yıkanılabilir.

Zamanımızda deterjanlar gerek çamaşırda, gerek bulaşıkta büyük miktarda su israfına sebep oluyor. Herkes tedbirlerini alsın: Evlere su depoları yaptırılsın, aile fertleri su israfı yapmasın. Aksi takdirde ileride çok sıkıntılar ve ıstıraplar çekebiliriz. 16 Şubat 2007