Sebepler ve Meseleler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Perşembe
Ortada hüzün, dehşet, öfke, keder, şaşkınlık verici bir tablo var. Türkiye’nin bütün işleri kötü gidiyor. Siyaset kirlenmiş ve vesâyet altına girmiş; iktisat, maliye, ticaret, para durumu berbat; eğitim ve üniversite dünya standartlarının çok altında; utanç verici bir din–rejim kavgası yaşanıyor; kokuşma ve yolsuzluk korkunç boyutlara ulaşmış; ülke, millet, devlet borç ve fâiz batağında çırpınıyor; millî kimlik erozyonu toplumu temellerine kadar tahrip etme istidadında…
Bütün bu kötülükler, menfi şeyler birer neticeden ibarettir. Bu neticelerin bir sebebi vardır. Şu anda herkes neticeleri konuşuyor ama sebepleri araştıran yok.
Ülke, millet, devlet bu hale nasıl düşmüştür? Bunca fenalığın sebebi nedir?
Birinci sebep: Ülke kötü idare edilmiştir. İyi idare edilseydi iyi neticeler ortaya çıkacaktı.
Türkiye bir Japonya, bir Güney Kore, bir Taiwan, bir Singapur olabilirdi. Sanayide, üretimde, ihracatta, eğitimde, üniversitelerde, zenginlikte, başarıda ön sırada koşabilirdi. Lakin olamamıştır. Çünkü bozuk, yanlış, hatâlı zihniyet ve ideolojiler buna imkân vermemiştir.
Birileri Zonguldak’ta seçimi kazanmak için seçmenlere, “Biz kazanırsak on beş bin yeni işçi ve memur alacağız” vaadinde bulunmuşlar, halk oyunu onlara vermiş ve onlar da sözlerini tutarak maden ocaklarına onbeş bin yeni işçi ve memur almışlardı. Sonra ne olmuştu? Ocaklar iflas etmiş; devletin, milletin, ülkenin sırtına büyük malî yükler binmişti. İşte kötü idareye bir örnek.
Popülist, ahlâksız, prensipsiz, hikmetsiz, karaktersiz politikacılar uzun yıllar boyunca, seçmenlerini ve yakınlarını memnun etmek için, ihtiyacın dışında ve üstünde memur ve işçi tâyin etmişler ve devlet bütçesinin kaldıramayacağı bir ödeme tablosu meydana getirmişlerdir. Sonunda bugünkü iflas.
Türkiye aldığı dış ve iç borçları yerli yerinde; üretmek, fabrikalar ve atölyeler kurmak; ziraati, hayvancılığı, ihracatı geliştirmek için kullanmış olsaydı biz şimdi Güney Kore’yi geçmiş olurduk. Tam tersi yapılmıştır.
Çok düşük faizli teşvik kredileri yerli yerinde kullanılmış mıdır? Hayır. Bu kredileri alanların bir kısmı sahtekârlık yaparak, rüşvet vererek para ticareti yapmışlar, kredinin konusu ile ilgili yatırım ve çalışma yapmamışlardır.
Sovyetler Birliği niçin dağıldı? Onun resmî ideolojisi olan Marksist-Leninist sistem yanlış, sapık, ilim ve mantık dışı olduğu için. Bu ideoloji bir ütopya idi, insan yapısına uygun değildi. Sonunda çöktü. Türkiye’de de ülke idaresinde marksistlerin, farmasonların, başka ideolojilerin, hedonistlerin büyük ağırlığı ve tesiri olmuştur. Bu zihniyetlerle ülkenin iyi idare edilmesi ve kalkınması elbette mümkün olamazdı. Nitekim gerileye gerileye bugünkü feci vaziyete gelmişizdir.
Türkiye’deki iflasın ikinci sebebi eğitimin çok kötü, çok kalitesiz, çağdışı oluşudur. Ülkeyi perde arkasından idare eden gizli güçler, derin devlet, resmî ideoloji Sanhedrin’i çağ seviyesinde ve millî kimliğe ve kişiliğe bağlı olarak yetişmiş nesiller istemiyorlardı. Onlar, resmî ideolojiye körü körüne bağlı şartlı refleksli robot kitleler ve nesiller istiyorlardı. Eğitimi köleleştirdiler, ideoloji emrine verdiler, kalitesini düşürdükçe düşürdüler ve sonunda ortaya büyük bir yetersizlik çıktı.
İkinci sebep: Din düşmanlığıdır. Bugün dünyanın hiçbir medenî, ileri, zengin, hür ülkesinde din düşmanlığı yapılmıyor; din ve devlet arasında bir savaş cereyan etmiyor. Türkiye’de ise bu konuda şiddetli bir kutuplaşma, mücadele görülmektedir. Dinle yapılan savaşın ülkeye, millete, devlete hiçbir yararı yoktur. Bu savaşı laikliği korumak için yaptıklarını iddia edenler yalan söylüyorlar. Çünkü Türkiye’de laiklik yoktur. Yetmiş bin camii, yüz bin imamı, müezzini, hocası, vâizi, bine yakın imam-hatip okulu, on yedi adet ilahiyat fakültesi, kabinede din işlerinden sorumlu bir devlet bakanı, resmî daireleri içinde bir Diyanet İşleri Başkanlığı bulunan, dinî vakıflar devletin elinde olan, din adamlarının maaşlarının devlet bütçesinden ödendiği bir rejime laik demek için insanın deli olması gerekir.
Dünyanın en güçlü ülkesi olan Amerika’da bizdeki gibi bir din ve devlet kavgası var mıdır? Aksine, orada paraların ve malların üzerine “Biz Allah’a güveniyoruz” yazılmıştır, devlet dinlerle barış ve uyum içindedir, en geniş şekliyle din, inanç ve inandığı gibi yaşamak hürriyeti vardır. Üniversite ve okullarda Müslüman kızlar başlarını örtebilmektedir. Üniversite kampüslerinde cemaatle cuma namazı kılınmaktadır. Ordudaki Müslüman subay, astsubay ve erler için Şeriat’a uygun yemekler çıkartılmakta, ibadet edeceklere müsait yerler tahsis edilmektedir.
İngiltere, Almanya, Norveç, Avustralya, Kanada gibi ileri, medenî, zengin ülkelerde en geniş şekliyle, tam bir din hürriyeti mevcuttur.
Türkiye’yi bu hale İslâm ile savaşan marksist, hedonist, farmason, materyalist, ateist militanlar getirmiştir.
Üçüncü sebep: Din sömürüsüdür. Maalesef, zâhirde Müslüman gibi görünen, gerçekte ise ciğerleri beş para etmez din istismarcısı, mukaddesat sömürücüsü bir güruh islâmî alternatifi kirletmiş, bitirmiştir. Bu adamların gayesi gerçeğe, dine, imana, İslâm’a hizmet değil, kendi menfaatlerine, kendi şöhretlerine, kendi enelerine, kendi nefsaniyetlerine hizmettir. Bu güruh-i lâ yüflihûn mukaddesat rantı yemektedir. Onlar, değiştirip yerine iyisini getirmek istedikleri kötü sistemin, düzenin rantlarına ve kemiklerine köpekler gibi saldırmaktadır. Onlar, İslâm dininin kesinlikle yasaklamış olduğu riba, yalan, emanetlere hıyanet gibi kötülükleri alenen ve utanmadan irtikab etmektedir. Onların ilimleri, kültürleri, irfanları, ahlâkları, faziletleri, karakterleri yüce İslâm dinine hizmet etmeye yeterli değildir.
Türkiye’de bu kadar aydın, okumuş, dünyayı görmüş kültürlü insan var. Bunların içinden birkaç kişinin çıkıp ülkenin kötü durumunu inceleyen, bugünkü iflasın sebeplerini araştıran kitaplar yazmaları, tedkikler yapmaları gerekmez mi? Niçin yapmıyorlar?
Halk kitleleri sebep ile neticeyi ayırt edemez. Aydınların, uzmanların ise bilmeleri gerekir. Halkı kim uyandıracaktır?
Ortalıkta İslâm düşünürü, İslâmcı yazar, Müslüman politikacı ve aydın unvanlarını taşıyan bir sürü adam dolaşmaktadır. Bunların bazısının da Türkiye’nin durumu hakkında ilmî, entelektüel seviyesi yüksek, karşıtların bile ilgi ve dikkatle okuyacakları kitaplar, araştırmalar telif etmesi gerekmez mi?
Batıyoruz diye feryat ediliyor. Peki niçin batıyoruz? Batışın sebepleri nelerdir? Kurtulmak için ne gibi çareler, çözümler, tedbirler gereklidir? 16 Temmuz 1999