Pazar

 

Kuruntular, boş hayaller içinde oyalanıp duruyoruz. İleride çok güzel günler olacağını, sıkıntı ve krizlerin giderileceğini, huzur ve refah içinde ömür süreceğimizi sanıyoruz. İnsanlar ve toplumlar elbette ümitli olmalıdırlar.Lâkin boş ümitler değil. Ümidin boşu dolusu olur mu?.. Tabiî olur.

Ülkenin ve devletin daha iyi idare edilmesini istiyorsak; elimizden geldiği kadar, gücümüzün yettiği derecede iyi olmak için çalışmalıyız.

Peygamber aleyhisselatü vesselam “Siz ne haldeyseniz, öyle idare olunursunuz” buyuruyorlar. Biz iyiysek, idarecilerimiz de iyi olur; biz orta halliysek, idarecilerimiz de orta halli olur; biz kötü isek -maalesef- idarecilerimiz de kötü olur.

Peygamberin hikmetli sözleri öyle filozofların, düşünürlerin, ideologların, din dışı şahsiyetlerin sözlerine benzemez. Peygamber bilgeliğin/hikmetin kaynağı ve merkezidir.

“Bu millet, bu kötü idareye layık değildir”

sözü boş ve faydasız bir lâftan ibarettir. Doğrudan doğruya olmasa bile, dolaylı şekilde Peygamberi tekzip mânâsına gelebilir. Biz iyi bir halk mıyız, iyi bir toplum muyuz, iyi fertler miyiz? İyi olmanın ölçüleri dinlere, ideolojilere, sistemlere, felsefelere göre değişir.

Türkiye Müslüman bir ülke olduğuna göre, halkın büyük çoğunluğu İslâm dinine bağlı bulunduğuna göre, bizim iyiliğimiz ve kötülüğümüz İslâmî ölçülerle anlaşılabilir. Müslüman bir toplumu Hıristiyanlık, Musevîlik, Şintoizm veya Hinduizm ölçü, hüküm ve kıstaslarıyla değerlendirmek yanlış olur.

Şimdi Müslümanlara soruyorum:

-Biz iyi ve âlâ Müslümanlar mıyız; sıradan, orta derecede Müslümanlar mıyız; yoksa vasıfsız, kötü, moloz Müslümanlar mıyız?

Bu sorunun cevabını kendi re’y, heva ve hevesimizle vermeyelim. İslâm dininin kesin hükümleri, emirleri, yasakları, öğütleri, tavsiyeleri, uyarıları bulunmaktadır. Bunlar muteber, güvenilir, değerli din kitaplarında açıkça yazılmıştır. Kendimizi, toplumumuzu bu hükümlere göre bir test imtihanından geçirelim.

-İslâm dini yalanı, hilekârlığı, aldatmayı kesin şekilde yasaklamaktadır. Bizim yalan dolan, hile, aldatma ile aramız nasıldır?

-İslâm emanetlere riayet etmemizi, onlara asla hıyanet etmememizi emrediyor. Emanet ne demektir? Vazifeler, işler, memuriyetler, makamlar, mevkiler birer emanettir. Biz bunları ehil olan kimselere mi veriyoruz; yoksa eşimize, dostumuza, oğlumuza, kardeşimize, damadımıza, akrabamıza, askerlik arkadaşımıza mı peşkeş çekiyoruz?

-İslâmiyet lüksü, israfı, aşırı tüketimi, gösterişi, şatafatı haram kılmıştır. Dinimiz kanaati, mütevâzı bir hayatı, orta halli geçimi öğütlüyor. Biz ne yapıyoruz?

-Dinimiz beş vakit namazı emretmiş. Yapılan anketlere göre şu anda halkımızın onda biri beş vakit namaz kılıyormuş. Peygamber ne diyor: “Namaz dinin direğidir, onu kılan dinini ayakta tutmuş olur, namazı terk eden dinini yıkmış olur.”

-İslâm, haram yemeyi yasaklamıştır.

-İslâm faizi, faize benzeyen kazançları yasaklamıştır.

-İslâm erkeklerin karılara, karıların erkeklere benzemesini yasaklamıştır.

-İslâm, emr bi’l mâruf ve nehyi ‘ani’l-münker yapmamızı, yani iyiliği desteklememizi, kötülüğü engellememizi emretmiştir. Peygamber, “Müslüman bir toplum, bu farzı terk ederse üzerine Allah’ın azabı iner” diye uyarmıştır.

-Dinimiz, kötülüğü çok emreden nefs-i emmâremizle cihad etmemizi emrediyor. Bizim bu tarakta bezimiz var mı?

-Dinimiz gıybeti, nemimeyi, tecessüsü yasaklamıştır.

-İslâm fitne fesat, nifak şikak, tefrika, Müslümanlar arasında düşmanlık çıkarma gibi kötü hallere karşı bizi uyarmıştır.

-Dinimiz bir İmam-ı kebire, bir Emirü’lmü’minîne biat etmemizi emrediyor. Peygamber, “Yaşadığı zamandaki İmama biat etmeden ölen kimse, sanki cahiliyet ölümüyle ölmüş olur” buyuruyor.

-İslâm, kadınların tesettürünü farz kılmıştır.

-Allah bize lütfetmiş olduğu ihsan ve nimetlerin bir kısmını muhtaç kardeşlerimize vermeyi emretmiştir.

-Dinimiz ilim, irfan, hikmet, faydalı bilgiler öğrenmemizi emrediyor. Peygamberimiz, “Beşikten mezara kadar (faydalı) ilim öğreniniz” diyor. Bizim ilimle, hikmetle münasebetlerimiz ne kadardır?

Akıl, insaf ve vicdan sahipleri bugünkü Türkiye İslâm toplumunu, bu ölçülere göre değerlendirsinler ve gereken notu versinler.

Biz iyi olmak için çalışmayız, kendimizi ıslah etmek için gayret göstermeyiz, sonra halimizin düzelmesini ümit ederiz. Böyle bir ümit geçerli olur mu?

Biz dinimize sarılmak ve iyi işler yapmakta bir adım ilerlersek; Allah’ın yardımı, inayeti, zaferi bize on adım yaklaşacaktır. Biz Allah’ın rızasını kazanmak için yürürsek; Allah’ın yardımı bize koşarak gelecektir. O kadar zor mu?

-Ezan okunduğu vakit camilere koşup on-onbeş dakika namaz kılmak.

-Cenâb-ı Hakk’ın bize vermiş olduğu nimetlerin bir kısmını, sıkıntı çeken din kardeşlerimize vermek.

-Her gün yarım saat faydalı ve kıymetli din ve ahlâk kitapları okuyarak bilgimizi artırmak.

-Güler yüzlü olmak.

-Kalbinde kin beslememek.

-İyi ve güzel şeylerin yapılması, kötü ve çirkin işlerin engellenmesi için, elimizden geldiği kadar gayret sarf etmek.

-İnsanı en fazla belâya sokan dilini tutmak.

Evet soruyorum, bunlar çok zor şeyler midir? Rıfkı Beye şaşıyorum doğrusu. Kendisi iyi olmak için hiç çalışmıyor. Yan gelmiş yatıyor. Bir yığın kötülük ve teseyyübün içerisine batmış vaziyette. Ve sonra da aptalca bir “Pembe Ufuklar” edebiyatı yapıyor. Müslümanlara tavsiyem, Rıfkı Beyin durumuna düşmemeleridir. Kurtulmak isteyen, kurtuluşun esbabına (sebeplerine) tevessül etsin. 13 Aralık 2004