Seçenler,Seçilenler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Pazar
İdarecilerinin seçimle işbaşına geldiği bir ülke çok kötü idare ediliyorsa, bu kötülükten iki zümre sorumludur: Seçenler ve seçilenler yani idare edilenler ve idare edenler.
Feryat eden halka sormak gerek: Bunları sen seçmedin mi?
Hazret-i Muhammed (Salat ve selam olsun O’na) kuralı koymuş, “Ne haldeyseniz öyle idare olunursunuz” demiş. Bozuk bir toplum bozukları seçer ve bozuk bir şekilde idare olunur.
Toplum iyileşmedikçe yönetim iyileşmez.
Toplumda iyiler de vardır kötüler de. İyiler daha güçlü, daha üstün, daha muktedir olmazsa kötüler meydanı boş bulur.
Toplumun iyileşmesi, salâh bulması için fertlerin ve ailelerin iyileşmesi gerekir. Eskiden insanları iyi insan yapan kurumlar vardı. Bunların birincisi aileydi, evdi. Anneler, babalar, dedeler, nineler, ev halkı iyiydiler ve yetişen çocukların da iyi olmaları için var güçleriyle çalışıyorlardı. Nikâha, nesebe çok önem veriliyordu. Namus ve iffet kavramları kutsaldı.
Eski mektepler, medreseler iyi insan, iyi Müslüman, iyi vatandaş yetiştirmek için çalışıyordu.
Camiler de iyilik merkezleri, iyilik mektepleriydi. Halkın yüzde doksanı beş vakit namaz kılıyor, erkeklerin çoğu bu namazları cemaatle camide eda ediyordu.
Her yerde, tasavvuf ve ahlâk ocakları olan tekkeler, zaviyeler, dergahlar bulunuyordu. Buralara intisabı olanlar iyi oluyorlardı.
İş ve ticaret hayatı fütüvvet, ahîlik, lonca ahlâkına tâbiydi.
Toplumun iyilikle ilgili değerleri vardı. Bunları herkes biliyordu. Bunlar tatışılamazdı.
Bir ülkenin ayakta durması, yücelmesi, selamet bulması için iyiliklerin desteklenmesi, kötülüklerin kösteklenmesi gerekir. İş tersine döner, yâni iyiliklerle savaşılır, kötülükler desteklenir ve teşvik edilirse büyük bir bozukluk başlar.
Anayasayı, kanunları değiştirmekle iş bitmez. İnsanları, toplumu iyileştirmek gerekir.
Bir toplumu, bir ülkeyi, bir halkı, bir devleti ayakta tutan, güçlü ve sağlıklı kılan değerler vardır. O değerler değer olmaktan çıkıp sadece birer boş lâf haline düşünce bitiş, batış, çöküş başlar.
Yüksek ve ulvî değerler terk edilip, onların yerine para ve maddî menfaat put gibi yerleştirilince batış alametleri sökün eder.
Ahlâkın ve faziletin olmadığı yerde selamet de olmaz.
Şu kötülükler toplumları, ülkeleri, milletleri, devletleri, hattâ imparatorlukları yıkmıştır:
Birincisi: Emanetlerin ehline verilmemesidir. Emanet nedir? Başkanlıklar, makamlar, mevkiler, memuriyetler, âmme işleri hep birer emanettir. Bunlar ehil olanlara verilecektir. Ehliyetsizlere verilirse orada kıyametin kopmasına hazır olunmalıdır.
İkincisi: Roma İmparatorluğu Barbarların saldırısıyla değil, kendi bünyesindeki hedonizm, yâni zevk u sefa felsefesi yüzünden çökmüştür. Roma’nın yüksek sınıfı saatlerce süren ziyafetlerde yere uzanmış olarak yemek yiyor; iyice doyduktan sonra biraz uzaklaşıp bir tüy ile boğazını gıcıklayıp kusuyor ve tekrar sofra başına oturuyordu. Gösterişe yönelik aşırı tüketim, israf, sefahat, fuhuş, azgınlığın her çeşidi Roma’yı sonunda yıktı.
Üçüncüsü: Haram yemektir. Bir İslâm ülkesinde haram yeme yaygınlaşmışsa o ülke yıkılmaya mahkûmdur. Müslümanlar sadece namazla, oruçla kendilerini kurtaramazlar.
Dördüncüsü: Toplumların hiyerarşisi vardır. Ayakların baş, başların ayak olduğu bir toplum hastalanır ve sonunda ölür.
Beşincisi: Ülke idaresine hikmet=bilgelik kuralları hakim olmalıdır. Bir toplum hikmeti unutur, hikmetin pabucunu dama atarsa kendini yıkmış olur.
Altıncısı: Irz, namus ve neseb; din, inanç ve inandığı gibi yaşamak; can, mal, korkusuz bir hayat sürmek gibi güvenliklerin bulunmadığı bir sistem de ülkeyi ve devleti çökertir.
Evrensel bilgelik ve ahlâk kurallarına ters düşen ideolojiler ülkeleri, milletleri, devletleri çökertir. Nazizm Almanya’yı çökertmiştir; Marksizm Sovyetler Birliği’ni çökertmiştir.
Demokrasi halkın, yığınların istediğini yapması, istediğini seçmesi demek değildir. Demokrasinin üzerinde evrensel kurallar ve değerler vardır. Bunlara riayet edilmezse demokrasi bir isim ve resimden ibaret kalır ve dejenere olur.
Bazı tecrübeler bazı ülkelere ve milletlere çok pahalıya mal olmuştur. Hitler Alman milletine bin yıllık mutlu, şerefli, üstün, parlak, zaferlerle dolu bir gelecek getireceğini söylüyordu. 1945’te Almanya feci şekilde mağlub oldu, ülkesinde taş üstünde taş kalmadı, on milyondan fazla genç evlâdını kaybetti.
Ülkelerin, devletlerin, milletlerin ayakta durmasını sağlayan en büyük değer adalettir. Adaletin olmadığı yerde bet bereket kalmaz, uğursuzluğun biri gider ötekisi gelir.
İyiliği ve kötülüğü açıkça beyan eden sağlam değerlere sahip olmayan, onlara inanmayan bir toplumun fertleri birbirlerinin kurdu kesilir.
İffet, namus, şeref ile ilgili değerler yıkılınca kadınlar anne, bacı, kız evlât, eş olmaktan çıkar; kendilerine seks ve zevk âleti olarak bakılır. Başkasının annesiyle zina eden kendi annesiyle zina etmiş gibi olur, başkasının eşine kötü gözle bakan, kendi eşini peşkeş çekmiş gibi olur, başkasının kızıyla yatan kendi kızını satmış gibi olur. Böyle bir toplum iflâh olmaz. Sodom ve Gomore boşuna batmamıştır.
Toplumların ideal kahramanları vardır. Bu kahramanların olmadığı yerde şarkıcılar, türkücüler, vücudunu teşhir eden çıplak karılar, oyuncular, soytarılar, hokkabazlar, madrabazlar, muhannesler kahramanlaştırılır. Halk yığınları ve gençlik bunlara hayran olur, bunlar gibi olmak ister. Sonunda hep birlikte belâlarını bulurlar.
Müslüman Türkiyelilerin varlık sebebi İslâm dinidir. Biz bin yıldan beri bu ülkede var isek bunu İslâm’a borçluyuz. Varlığımızın sebebi olan İslâm’a saldırılırsa, İslâmî değerler küçümsenir ve tahkire uğrarsa, dindar Müslümanlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılırsa bunun sonunda büyük tahribat olur.
Büyük krizler ucuz ve kolay tedbirlerle halledilmez.15 Nisan 2002