Pazartesi

 

Bağcılar (İstanbul) Belediye Başkanı Feyzullah bey, Yörünge dergisinde yayınlanan röportajda (11 Nisan 1999) şehirlileşmekten, insanımızı şehirli yapmaktan bahsetmiş. Gerçekten çok önemli bir noktaya temas etmiştir, kendisini can u gönülden tebrik ediyorum.

Bugün Türkiye’nin, Türkiye Müslümanlarının en büyük problemi kırsal kesim, gecekondu, varoş, taşra ilkel zihniyet meselesidir. Ülkemiz her geçen gün biraz daha seviye kaybetmektedir. Kırsal kesim ve gecekondu zihniyetiyle gerçek demokrasi, hukukun üstünlüğü sistemi, temel hak ve haysiyetlerinin hayata geçirilmesi mümkün olmaz. Bu zihniyet, Türkiye’yi bugünkü bataklıktan kurtaracak ilme, irfana, kültüre, güce, sanata, hikmete, iradeye sahip değildir.

Kırsal kesim ve gecekondu kafasıyla millet olmaz, devlet olmaz, ümmet olmaz, medeniyet olmaz, büyük kültür olmaz. Mensubu bulunduğumuz yüce İslâm dini bir şehir ve medeniyet dinidir. Medeniyet kelimesi Arapça olup, Medîne’den, yâni şehirden türemiştir. İslâm elbette köylü kardeşlerimizin de dinidir ama İslâm asla bir köylü dini değildir.

Kırsal kesim, gecekondu, varoş kafalı ve zihniyetli insanlar ne kadar imanlı, ihlaslı, samimî olurlarsa olsunlar, kesinlikle İslâm’ı ve Müslümanları temsil edemezler; böyle bir vekâlete ehil ve layık olamazlar.

Elli seneden beri geri zekâlı bir zihniyet din görevlisi, dindar vatandaş yetiştirmekte son derece yanlış, son derece ilkel bir metod takip etmiştir. Şimdi bunun acısını çekiyoruz.

Birtakım hinoğlu hin hacı beyler, kendi çocuklarını en pahalı kolejlerde okutmuşlar, doktor ve mühendis yapmışlar; hoca ve din hizmetlisi namzedlerini (adaylarını) ise en fakir, en ezilmiş, en marjinal kesim ve kısımlardan seçmişlerdir. Onlar keyfiyete, vasfa, zekaya, istidada asla önem vermemişler; önemi kelle sayısına vermişlerdir.

Sonunda ortaya büyük bir yozlaşma, tefessüh, işe yaramazlık manzarası çıkmıştır.

Din hizmetlilerinin hiç olmazsa büyük şehirlerde vazife görecek olanları mutlaka zengin muhitlerden, gerçek şehirlilerden, ülkenin kaymak tabakasının çocuklarından seçilmesi, devşirilmesi gerekirdi.

Hocalar, tarikat büyükleri, İslâm’ın ve Müslümanların temsilcileri ve vekilleri, Müslüman aydınlar ve seçkinler, Müslüman siyaset kurmayları, Müslüman belediyeciler, Müslüman medyacılar mutlaka şehirli, medenî zihniyete sahip olmalıdır. Onlar iki şeyi yakalamış bulunmalıdır ki, bunun birincisi İslâm, ikincisi çağ kültürüdür.

Bugün islâmî cephede, yolunda gitmeyen bir sürü iş vardır. Bunun ana sebebi kırsal kesim, gecekondu, varoş zihniyetidir, marjinal kafadır.

Müslümanlar medya işlerinde başarılı olamıyor. Sebebi gecekondu zihniyetidir.

Eline imkân geçiren bazıları vurguna, talana, hortumlamaya, devşirmeye, trilyonları ve milyarları götürmeye başlıyor. Bu da gecekondu zihniyetindendir.

Hiçbir ordu, uzatmalı uzman çavuşlarla idare edilemez. Hiçbir emniyet teşkilatı gece bekçileri ile idare edilemez. Hiçbir fabrika idaresi amelelerle yürütülemez. Mutlaka yüksek kurmay heyetleri gerekir ki, bunların medenî, şehirli, geniş ufuklu, yüksek ahlâk ve fazilet sahibi, karşıt ve düşmanlarından üstün veya en az onlara denk kimseler olmaları gerekir. Aksi takdirde hizmet yerine hezimet üretilir.

Türkiye’deki islâmî hareket şehirlileşmedikçe, medenileşmedikçe, bugünkü kırsal kesim, varoş, gecekondu zihniyeti bataklığı içinde kaldıkça Müslümanların iki yakalarının bir araya gelmeyeceğini kesin olarak bir kere daha hatırlatmakta fayda görmekteyim.

Bazı din sömürücüleri trilyonlar içinde yüzseler, tantana ve debdebe içinde yaşasalar, benliklerini tatmin etseler, ünler ve alkışlar devşirseler de…

Tarih ve Tesettür

Yıl 1908, İkinci Meşrutiyet ilân edilmiş, güç Sultan Abdülhamid’den İttihad Terakki çetesinin eline geçmiştir. Sözde hürriyetin ilânını takip eden aylar içinde Dahiliye Nezareti (İçişleri Bakanlığı) şu meâlde bir tâmim (genelge) yayınlar:

“Son günlerde bazı İslâm hanımlarının çarşaflarının eteklerinin kısaldığı görülmektedir. Yüce Şeriatımıza aykırı olan bu kıyafetle gezen hanımların velileri hakkında Zabtiye Nezaretince (Emniyet Genel Müdürlüğünce) takibat yapılacaktır.”

Bu tâmim o zamanın gazete ve dergilerinde, bu arada Sırat-ı Müstakim mecmuasında (dergisinde) yayınlanmıştır. Arzu eden ve okumak bilen, zengin Türkçeyi anlayan kişiler kütüphanelere müracaat edebilirler. 1919’da Yunanlılar İzmir ve havalisini işgal etmişlerdir. Yunan devleti, Müslüman kadınların tesettür kıyafetlerine, çarşaflarına peçelerine ilişmemiştir. İstanbul da, galip devletler tarafından işgal edilmiş, onlar da İslam hanımlarının çarşaflarına, peçelerine dokunmamıştır.

Ankara’da Büyük Millet Meclisi 1920’de açılmış, Millî bir hükümet kurulmuş, Meclis’in ilk çıkardığı kanunlardan biri “Men’-i Müskirat” (Alkollu içki yasağı) kanunu olmuştur. Mustafa Kemal Paşa o ilk yıllarda İslâm Şeriatının tesettür (örtünme) emrini öven bir beyanda bulunmuştur.

Maraş, Birinci dünya savaşı yenilgisinden sonra Fransızlar tarafından işgal edilmiş, iki düşman askeri sokaktan geçen bir İslâm hanımının peçesini açmak istemiş, bunu gören Sütçü İmam tabancasını çekip düşmanları vurmuş, bu hadisenin akabinde orada kutsal bir direniş hareketi başlamış, düşman koğulmuştur.

Sonra takvimler 1999’u gösterdiği şu zamanda başı örtülü, yüksek tahsilli, zarif ve kibar kıyafetli bir milletvekili hanım, başında eşarp var diye bin türlü baskıya, hakarete, engellemeye uğramaktadır. 11 Mayıs 1999