Şehri Terk mi Edelim?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Cumartesi
İstanbul eski Baro Başkanı Avukat Turgut Kazan, Beyoğlu’nda Ağa Camii önünde, sabahleyin saat 9 buçukta kapkaççıların saldırısına uğradı, canını zor kurtardı, üstü başı yırtıldı. Birkaç gün önce…
İstanbul’da hırsızlık, kapkaççılık, âsayişsizlik korkunç boyutlara ulaşmıştır. Polis ve adliye suçlarla baş edememektedir. Kolluk kuvvetleri büyük bir üzüntü ve ümitsizlik içindedir.
Halk son derece üzgün ve kızgındır. Kimsenin elinde bir delil yok ama bazı esnaf ve ahali “Hırsızlar ve kapkaççılarla bazı (…..)’ler ortak çalışıyor…” şeklinde konuşmaktadır.
Bu işleri güçlü bir mafyanın idare ettiğine dair kuvvetli bir zan bulunmaktadır.
Hükümet yetkilileri ve idareciler, bilhassa kapkaççılığı önlemek için toplantı yapıyor, çare ve çözüm arıyorlarmış.
Bunların önüne geçilebilir mi?
Artık kolay kolay geçilemez. Bu memlekette uzun yıllar boyunca rüzgâr ektiler, şimde fırtına biçiyorlar.
Uluslararası kuruluşlar her sene anketler, araştırmalar yapıyor ve dünyanın ahlâkî durumu ile ilgili listeler yayınlıyorlar. En temiz ülke Finlandiya imiş; Türkiye listenin sonlarında yer alıyormuş.
Topyekûn, genel bir bozulma ve çözülme karşısındayız.
Hırsızlığın, kapkaççılığın millî bir felâket haline gelmesinin asıl sebepleri nelerdir? İktisadî kriz, işsizlik, sefalet mi? Elbette bunların da tesiri vardır ama asıl sebepler başkadır.
1. Bu memleketin eğitim sistemi, okulları genç nesillere ahlâk ve karakter terbiyesi veremedi.
2. Büyük medya, bilhassa televizyonlar toplumun ahlâkını bozdu.
3. İç göç ülke dengelerini altüst etti.
4. Dinî duygular zayıflatıldı, dinî değerler yürürlükten kaldırıldı.
5. Bu topluma bin yıl hâkim olan kanaat felsefesi ve ahlâkı terk edildi. Onun yerini aşırı tüketim, hedonizm, zevk u sefa aldı.
6. Birtakım şer güçleri toplumsal barışı, millî mutabakatı berhava ettiler.
7. Kokuşma, haram yeme, ihalelere fesat karıştırma, nüfuz ticareti, banka hortumlama, hileli iflâslar, spekülasyonlar, enflâsyon ile ülkeyi, halkı, devleti soyma genelleşti.
Ülkenin bazı bölgelerinden, yaşları küçük çocuklar İstanbul’a getiriliyormuş ve kapkaççılık endüstrisinde çalıştırılıyormuş. Bu işi kimler organize ediyor?
Ceza Kanunu’nun iki vazifesi vardır:
1. Korkutarak, suç işlenmesini önlemek.
2. Buna rağmen suç işlenirse gereken cezayı vererek toplumu korumak, adaleti sağlamak.
Bizdeki Ceza Kanunu ve adalet sistemi iki fonksiyonu da yeterli ve gerekli şekilde yerine getirememektedir.
Yakın tarihimizde birtakım yüksek hırsızlar, haramyiyiciler, soyguncular milyarlarca dolar vurdular. Bunlar gereği gibi cezalandırılamadı. Faturayı devlet, millet, ülke ödedi.
PKK gerilla savaşını, kasıtlı ve plânlı şekilde uzatarak yüz milyarlarca dolar vurulmuştur. Uyuşturucu ve silâh kaçakçılığı ile…
En mâsumâne ve en tabiî dinî faaliyetler gericilik olarak suçlanırken; ne kadar ahlâksızlık, rezillik, kötülük, münkerât varsa doğrudan doğruya veya dolaylı olarak teşvik edilmiş, desteklenmiştir.
Genelevler imparatoriçesi Madam’a, devlet büyüklerinin de bulunduğu resmî törenlerde vergi rekortmenliği berat ve madalyası verildiğini unutmadık.
Şer güçleri islâmî hareketi dejenere etmek için ellerinden geleni yapmışlar, hareketin içine casuslar, ajanlar, provokatörler, manipülatörler, münafıklar doldurmuşlardır. Birtakım sahte dindar ahlâksızların yakın tarihimizde malı nasıl götürdüklerini biliyoruz.
Milliyetçi ve Türkçü hareketi de kirletmek için bin türlü dolap çevirmişlerdir. “Ülkücü mafya” dediklerinin milliyetçilikle, Türkçülükle, Ülkücülükle ne alâkası olabilir?
Birtakım Don Kişot’lar kokuşmanın, hırsızlığın, haramyiyiciliğin üzerine, başörtüsü konusundaki kararlılıkları ve yavuzlukları derecesinde gitmiş olsalardı, asayiş bu kadar bozulur muydu?
İslâm dinini çirkin göstermek için, islâmî hareketin içine çirkin ve kirli adamları soktular.
Milliyetçi ve Türkçü hareketi kirlettiler.
Din, inanç, inandığı gibi yaşamak konusunda halkın en tabiî haklarını ayaklar altına aldılar.
Bu ülke bin yıl boyunca dinî değerlerle ayakta durmuştu.
Ahlâk dine bağlıydı. İş hayatında ahîlik, loncalar, fütüvvet zihniyeti hâkimdi. Bu değerleri ve kurumları yıktılar, yerlerine hiçbir yeni değer koymadılar.
Türkiye, kasıtlı ve plânlı olarak bir çökertilme, dinamitlenme, dejenere edilme saldırısına mâruz bırakılmıştır.
Dış düşmanlarımız ve onların içteki yardakçıları neler yapmak istiyor:
1. Eğitim dejenere edilsin, okullarda yeni nesillere ne doğru dürüst bilgi ve kültür, ne de ciddî bir ahlâk ve karakter terbiyesi verilsin.
2. Millî kimlik, millî kültür, millî kişilik darbelensin; halk yığınları yabancılaşmış sürülere dönüştürülsün.
3. Fuhuş, zina, sapıklık, lüks, israf, aşırı tüketim, zevk ü sefa, içki, kumar, lotaryacılık, avantacılık, haramyiyicilik yaygın hale gelsin.
4. Gençliğin şehevî duyguları kamçılansın.
5. Müzik dejenere edilsin, toplum berbat ve yıpratıcı bir müzik ile sersemletilsin.
6. Halk Türk-Kürt, Sünnî-Alevî, Sağcı-Solcu, Dinci-Lâik, İlerici-Gerici, Şucu-Bucu diye birbirine düşman ve karşıt kamplara ayrılsın.
7.İnsanlara, üretmeden tüketmek felsefesi aşılansın.
8. Kütleler sun’î ve sahte gündemlerle meşgul edilsin.
Birtakım büyük gazetelerde ve televizyonlarda zina konusunda ne yaygaralar kopartıldığını hepimiz hatırlıyoruz. Meşhur bir kalemşör “Bizim bu konuda hayvanlar kadar hürriyetimiz olmayacak mı?” diye avaz avaz feryat etmişti.
Türkiye korkunç ve genel bir batırılma-bitirilme saldırısına mâruz bulunmaktadır. Her konuda, her cephede ağır saldırılarla karşı karşıyayız.
Hırsızlığı, haramyiyiciliği protesto edenler ikiye ayrılıyor: Bir kısmı gerçekten protesto ediyor, ahlâk ve fazilet istiyor. Bir kısmı ise, başkaları yiyor da biz niçin onlar gibi yiyemiyoruz diye ağlıyor.
Böyle giderse İstanbul’da sokağa çıkmak zorlaşacak. Hattâ evlerde de güven içinde yaşanamayacak. Şehri terk etmek mi gerekiyor? 13 Mart 2005