Sekt Ne Demektir?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Ocak 2019
Pazartesi
(Fransızca)
nin 655’inci sayısında,
Ier, birtakım türeme ve azma dinî cemaatler hakkındaki yazıyı (Sectes, les avatars de l’histoire – Christophe Courau) okurken şu cümle dikkatimi çekti:
Sekt ne demektir? Türkçemizde tam bir karşılığı var mıdır? Bence yoktur.
1. Kurucusu, başındaki zat karizmatik bir şahsiyettir. Bir kısım insanları kendine çeker.
2. Totaliter bir yapıya sahiptir.
3. Hıristiyanlık, İslâm gibi bir dine mensup olsa da, i’tizal etmiştir, yani az veya çok ondan ayrılmış, farklılaşmıştır, sırf kendisine mahsus özellikleri vardır.
4.
5. Sektlerde özeleştiri, iç-kontrol, sorgulama yoktur.
6.
7. Bazı sektler, parçayı bütün içine sığdırmaya çalışır. Yani, meselâ İslâm’ı kendi cemaatleri ile özdeşleştirirler.
8. Birçok sektin esrarı (sırları) vardır. Bunlar herkese söylenmez.
in başında bulunduğu
sektine mensup 943 kişi, 1978’de Güney Amerika’daki Guyana’da topluca intihar etmişti.
bütün dünyayı sarmıştır. Ülkemizin ünlü ve reformcu bir ilahiyatçısı bu sektin
üyesidir.
19’uncu asırda Hindistan’da zuhur eden
fırkası bir sekt midir, İslâm postuna bürünmüş yeni bir din midir?
Bunlar, İslâm’ın diyelim 100 temel emrinden 97’sini kabul ederler ve yerine getirirler.
Namaz kılarlar, oruç tutarlar, hacca giderler ama Peygamberimizden sonra başka bir Peygamber geldiği inancına sahip oldukları için Müslümanlıktan çıkmışlardır. Bazı tarikatlar sekt haline gelebilir mi? Turuk-i sofiyyeyi böyle bir şeyden tenzih ederiz. Ancak, realitede şöyle durumlar meydana çıkabilir: Silsilesi ve icazeti olmayan bir kişi herhangi bir tarikatın bir kolunun başı gibi görünebilir, gerçek şeyh veya mürşid-i kâmil postuna bürünebilir ve dinden de, tasavvuftan da i’tizal edebilir.
Bir İslâm cemaati veya tarikatı gibi görünen öyle fırkalar vardır ki:
* Müridlerine İslâm itikadına aykırı inançlar aşılamaktadır.
* Kur’ân’a, Sünnete, icmâ-i ümmete aykırı akideler öğretmektedir.
* Kendilerini uyaran ve olumlu şekilde tenkit edenleri zındıklıkla suçlamaktadır.
* Başlarındaki zatı veya guruyu mâsum (günahsız), hatâ yapmaz, yanılmaz kabul etmektedir.
* Zengin bağlılarından, dinin ve şeraitin öngördüğü malî/parasal teklifler dışında külliyetli miktarda para kopartmaktadır.
* Parası olmayanları sekt hizmetleri için köle gibi çalıştırmaktadır.
* Müslümanları ve mü’minleri
diye yapay bir ayırıma tâbi tutmaktadır.
Bir Müslüman elbette bir mezhebe, bir tarikata (dinin zahirine ve şeriata bağlı olmak şartıyla), bir meşrebe, bir cemaate mensup olabilir. Lakin bir sekte bağlı olmak doğru değildir.
Bunlar dinî konularda az veya çok sevad-ı azam’dan (geniş caddeden, büyük topluluktan) ayrılmış oldukları için, mensuplarının ayaklarının kayma tehlikesi vardı.
Hangi sekt, hangi inanç ve uygulaması ile bid’atlere sapmıştır? Bu bid’atlerin hangisi küfre götürür? Bu soruların cevabını Diyanet İşleri Başkanlığı fetva kurulu verebilir.
Eğitim sistemimiz o kadar yetersiz ki, lise diploması alan gençler, üniversite sınavlarını kazanabilmek için avuç dolusu para vererek özel dershanelere gitmek zorundadır.
Dünyanın nice medenî ülkesinde lise diploması alabilmek için bitirme imtihanlarına giriliyor, hattâ ondan sonra bir de bakalorya/olgunluk sınavı veriliyor. Bizde, eskiden var olan bu iki sınav niçin kaldırılmıştır?
Fransa liselerinde 750 sayfalık iki kalın cilt felsefe kitabı (Psikoloji, mantık, ahlâk, metafizik, estetik) okutuluyor da bizde niçin böyle güçlü bir felsefe eğitimi verilmiyor?
Edebiyata, tarihe, sanat kültürüne, sosyal bilimlere niçin önem verilmiyor? Cebir, geometri, fizik, kimya bilmekle bir genç kültürlü olabilir mi?
Eğitimimiz vasıflı, güçlü, üstün Türkiyeliler yetiştirmek için mi çalışıyor; yoksa robotlar, zombiler, ideoloji bağlıları yetiştirmek için mi? Türkoloji sahasında dünya birincisi olması gereken üniversitelerimiz niçin bu konuda çok yetersizdir?
Son yıllarda pıtrak gibi yeni üniversiteler açıldı. Bunların çoğunun kütüphanesi yok. Kütüphanesi olmayan bir yüksek tahsil kurumuna üniversite demek mümkün müdür?
(Harvard’ta 15, Chicago üniversitesinde 13,5 milyon kitap varmış…)
Liselerde bilgi ve kültürün yanında ahlâk ve karakter terbiyesi de verilir. Bizdeki korkunç kokuşmaya, ahlâksızlığa, kirliliğe bakılırsa eğitim sistemimiz bu ikinci vazifeyi de yapamıyor. Türkiye’yi seven, ona hizmet etmek isteyen bütün politikacılar, aydınlar, medya mensupları, bürokratlar, okur-yazarlar eğitim ve üniversite meselesi üzerinde durmalı ve ıslah çareleri, çözümler aramalı, bu noksanımızı sorgulamalıdır.
Eğitimi ve üniversiteleri bir ülkeyi ya yüceltir ya batırır. Ülkemiz, dünyanın en iyi durumda olan beş ülkesi arasına girebilir. Bizim yapımız, insan unsurumuz, coğrafyamız, potansiyelimiz, imkanlarımız buna elverişlidir. Lakin büyük eksikliklerimiz bulunmaktadır. Bu noksanların birincisi eğitim ve üniversite sistemimizin Türkiye’yi devlet, ülke, halk olarak yükseltecek vasıflı insanlar yetiştirememesidir.
Eğitim ve üniversite olarak çağın çok gerisindeyiz. Japonya, Güney Kore, Tayvan, Singapur gibi doğu ve Asya ülkeleri eğitim ve üniversite bakımından bizden çok ileri, çok üstündür. Bu üstünlük sayesinde ülkeler yarışında önde koşmakta; ilimde, araştırmada, ticarette, üretimde, sanatta harikalar meydana getirmektedir.
Bugünkü sistemle, bugünkü zihniyetle, bugünkü ideoloji ile eğitimimiz ve üniversitelerimiz Türkiye’ye hizmet edemiyor, aksine köstek oluyor.
Eğitim ve üniversite hizmetleri ayakta durmanın, güçlü olmanın, varlığını korumanın birinci maddesidir. Türkiye’nin ayakta durması millî kimliği ve kültürü korumakla olur. Millî kültür ve kimliği yıkmak, Türkiye’yi yıkmak demektir Dünyanın hangi ülkesinin halkı, 1928’den önce kendi anadiliyle yazılmış ve basılmış kitapları, mezar taşlarını, arşiv belgelerini okuyamıyor?
Dünyanın bütün kalkınmış, medenî, ileri toplumları liselerde mantık okuyor da, Türkiye’nin genç nesillerine niçin mantık okutulmuyor?
07 Ağustos 2007