Cumartesi

 

Müslümanlar! Size hitap ediyorum. Uzun ve ebedî cümleler kullanmadan, dolambaçlı yollara sapmadan sizi uyarmak istiyorum. Siz bugünkü halinizle, bugünkü zihniyetinizle; bugünkü bilgi, aksiyon estetik boyutlarınızla selamete çıkamazsınız. Aşağıda madde madde saydığım zaaf ve noksanlıklardan kurtulmadıkça size izzet ve hürriyet yoktur.

1. Parayı, zenginliği, maddeyi birinci ve temel değer haline getirmekten vaz geçiniz. İslâm dini böyle bir şeyi kabul etmez. Para, madde, zenginlik bir âlet ve vasıtadır, amaç değildir.

2. Çocuklarınızı vasıflı, güçlü, üstün, ehliyetli, değerli, liyakatli, ahlâklı, faziletli Müslümanlar olarak yetiştiriniz. Onlara İslâm’ın kültürünü verdiriniz, ayrıca geniş bir genel kültür sahibi olmalarını sağlayınız. Güç ve üstünlük kazandıran hünerleri, marifetleri, ihtisasları (uzmanlıkları) öğrettiriniz. Ahlâk ve fazilet kazandırınız.

3. Kur’an, insanın Allah’a ibadet etmesi, kulluk yapması için yaratıldığını, başka bir şey için yaratılmadığını açıkça beyan etmektedir. İbadete büyük önem veriniz. İbadet ile ilgili faaliyetleri ve amelleri marjinal hale getirmeyiniz. Hür ve mukim erkekler, yirmi kadar şer’î ve muteber özür dışında mümkün olduğu kadar vakit namazlarını camilerde cemaat olarak kılmakla mükelleftir. Dinin bu emrine ve hükmüne hıyanet etmeyiniz. Cemaat rahmet, tefrika azaptır, unutmayınız.

4. Cemaat, hizip, fırka, tarikat asabiyetlerini dinin üzerinde tutmayınız. Allah’a, Peygamber’e, Kur’ana, Şeriat’a, Sünnet’e saldırıldığı vakit susan, tepki göstermeyen, buna mukabil kendi şeyhine, hocasına, cemaatine saldırıldığı vakit büyük tepki gösteren kimseler olgun Müslümanlar değil, alçak Müslümanlardır. Bunlardan olmayınız. Cemaat dinden, şeyh Peygamberden üstün olamaz.

5. Bugünkü gafleti, uyuşukluğu, mıymıntılığı bırakınız; uyanık, ferasetli, fetanetli, zeki, akıllı Müslümanlar olunuz. Paralarınızı din sömürücülerine, ruh ve akıl hastalarına kaptırmayınız. Dinî hizmet ve faaliyetlerin planlı, programlı, akıllı bir şekilde yapılması için çalışınız. Böyle çalışmayanları desteklemeyiniz.

6. Hatâlı tarafları da olsa Müslümanları, Ehl-i Tevhidi ve Ehl-i Kıbleyi seviniz. Dinimiz, “Siz birbirinizi sevmedikçe hakkıyla iman etmiş olmazsınız” buyuruyor. Mü’min kardeşlerinize karşı yumuşak, harbî kâfirlere karşı çetin olunuz. Ancak fitne ve fesat çıkartmaktan kaçınınız.

7. Ümmet ve birlik şuuruna sahip olunuz. Asla unutmayınız ki, mü’minlerin topluluğuna ümmet denilir. Bu ümmetin bir başı ve hiyerarşik düzeni olması gerekir. Bin parçaya ayrılmış, tavaif-i mülûke bölünmüş ümmet olmaz.

8. Medyanın zamanımızın en büyük siyasî, sosyal, kültürel gücü olduğunu biliniz. Müslüman gazetelerin ve televizyonların birtakım din baronlarının, holdinglerin, enâniyetlerin âleti ve vasıtası olmasına izin ve imkân vermeyiniz. Dine, devlete, ülkeye, millete, insanlığa hizmet eden büyük gazeteler çıkması, büyük televizyon kanalları kurulması için çalışınız.

9. Kendinizi aşırı tüketim hastalığına kurban etmeyiniz. İslâm dini kanaatle yaşamanızı, israftan kaçınmanızı istiyor; lüks ve konforu bir gaye haline getirmenizi, parayı putlaştırmanızı yasak ediyor.

10. Yeteri kadar birinci sınıf lisan âlimi, edebiyat tedkikçisi, tarihçisi, tarih felsefecisi, mimar, hukukçu, sanat tarihi ve kültürü uzmanı, modacı, iç mimar ve dekoratör, geleneksel el sanatlarını inceleyen araştırıcı, antropolog, etnolog ve başka önemli sahalarda uzmanlar yetiştiriniz. Bunları yetiştirmek için ciddî şekilde çalışacak kişi ve zümreleri destekleyiniz. Şarlatanlara, soytarılara, demagoglara, ene-perestlere, arivistlere para kaptırmayınız.

11. Kırsal kesim, gecekondu, varoş, taşra kültüründen, marjinal zihniyetten kurtulup şehirli-medenî zihniyete sahip olunuz. İslâm dini köylü ve gecekondu dini değil medeniyet, şehir, metropol dinidir. İslâm’ın nurları ve feyizleri büyük merkezlerden kenarlara doğru yayılır. Köylerden, gecekondulardan şehirleri aydınlatamazsınız.

Daha çok şeyler yazılabilir. Bu saydıklarım kurtulmaya yeter.

Kavga Saltanat ve Rant Kavgasıdır

Türkiye’ye şunlar lazım: (1) ABD’de, ileri Avrupa ülkelerinde, Avustralya’da, Japonya’da olduğu gibi gerçek bir demokrasi. (2) Hukukun üstünlüğü prensibi üzerine oturmuş bir hukuk devleti sistemi. (3) Evrensel ve temel insan hak, hürriyet ve haysiyetlerini uygulayan, onlara saygı duyan bir düzen. (4) Millî kimliğe, tarihî devamlılığa hürmet. (5) Medenî ülkelerde olduğu gibi, inandığı gibi yaşayabilmek, inançları ve dinî görüşleri yüzünden zulme, baskıya, dışlanmaya mâruz kalmamak; ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi muamelesi görmemek.

Kendilerini hukukun, adaletin, devletin, milletin, ülkenin üstünde gören bir zihniyet, yukarıda saydığım beş maddeyi kabul etmiyor. “Bunların üzerinde, onlardan üstün bir ideoloji vardır. Her şey ona uygun olmaya, ona paralel bulunmaya mecburdur. Önce ideoloji, ondan sonra hukuk falan…” diyor.

Peki bu ideoloji Atatürkçülük müdür? Kesinlikle değildir. Bugün Atatürkçü geçinen niceleri vardır ki, Atatürk prensiplerine en büyük hıyanetleri yapmıştır, yapmaktadır.

Birbirinden çok farklı inanç ve görüşlere bağlı bulunan birtakım küçük fakat çok güçlü egemen azınlıklar Atatürkçülüğü yafta olarak kullanmaktadır.

Asıl kavga ideoloji için değil saltanat ve rant için yapılmaktadır. Türkiye’nin gelirlerinin büyük kısmını, kaymağını yiyen egemen güçler bu menfaatlerini bırakmak istemiyor. Kendilerini Atatürkçü, karşılarındakini de Şeriatçi veya başka damgalarla damgalıyor.

Ülkemizde yaşayan bütün namuslu, vicdanlı aydınlar, hangi çeşitliliğe mensup bulunurlarsa bulunsunlar gerçek demokrasi, hukuk devleti sistemi, temel insan hak ve hürriyetlerinin tam bir şekilde uygulanması, hukukun üzerinde başka bir güç bulunmaması, egemen güçlerin saltanatının kalkması için birleşmeye, birlikte çalışmaya mecburdur. Birleşmezlerse bugünkü bozukluklar devam edecek ve buhran daha da şiddetlenerek -maazallah- büyük bir felakete yol açacaktır. 04 Nisan 1999