Selefilik Propagandası
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Perşembe
Makedonya’ya yaptığım seyahatte, cami imamları ve dindar şahsiyetler, ülkelerinde yoğun bir Vehhabî propagandası yapıldığını, gençlerden nicesinin sünniliği bırakıp Selefî (Vehhabî) olduğunu söyledi. Vehhabîler kendilerine bu ismin verilmesinden hoşlanmazlar, selefilik unvanını tercih ederler.
İsmi ne olursa olsun, bu aşırı hareketin temel prensipleri şunlardır:
1. Tasavvufa karşıdırlar. Tasavvuf ve tarikat velileri için “Onlar evliyauşşeytandır” derler.
2. Muhkematı bırakır, müteşâbih âyet ve hadîsleri esas alırlar. Onlara göre Allah göktedir, yüzü, eli, ayağı vardır.
3. Ölülere mezar yapılmasını dine aykırı bir iş gibi görürler. Ölen kişiyi gömerler, mezarına taş falan dikmezler, bir müddet sonra toprak düzlenir, kabrin nişanı kalmaz. Kabir ziyaretini kabul etmezler. Kabirlerde Fatiha okunup sevabının ölüye bağışlanmasını şirk (Allah’a ortak koşmak) olarak görürler.
4. İbn Teymiye’yi, İbn Abdüll Abdülvehhab’ı, bu meşrebteki birkaç âlimi kabul ederler, ehl-i sünnet ulemasını reddederler.
5. Kendilerini muvahhid (Allah’ı birleyen) görürler, kendilerine muhalif olan Müslümanlara sapık, bid’atçi, müşrik, kâfir olarak bakarlar.
6. Selefiliğin dinî, siyasî, kültürel, sosyal uygulaması bugünkü Suudî Arabistan krallığıdır. Orada ne islâmî mânada, ne de avrupaî mânada hürriyet yoktur. Hüküm ve saltanat Suud âilesine aittir.
Selefiler veya Vehhabiler ülkemizde de yoğun faaliyette bulunmaktadır. Onların yetiştirdiği birtakım hocalar tasavvuf ve tarikat düşmanlığı yapmakta, vaktiyle Osmanlı devletine ve hilafetine isyan etmiş olan Necidli Muhammed bin Abdülvehhab’ın anladığı şekilde bir İslâm getirmek istemektedirler.
Muhammed bin Abdülvehhab’a ilk reddiyeyi kendi öz kardeşi Süleyman bin Abdülvehhab yazmıştır. Vehhabiliğin çıkışından bu güne kadar ehl-i sünnet uleması bu bozuk ve aşırı fırkayı red ve cerh etmek üzere yüzlerce kitap ve risale kaleme almışlardır.
Müslümanlar dinlerini, imanlarını korumak istiyorlarsa, ebedî saadetlerini yitirmekten korkuyorlarsa şu hususlara dikkat etmelidir:
A. Selefilik, Selef-i Sâlihînin mezhebi ve yolu değildir. Selefilik İbn Teymiye’nin Muhammed ibn Abdülvehhab’ın mezhebi ve yoludur. İtikad hüküm ve konularında doğru yol ehl-i sünnetin yoludur. İtikadda ehl-i sünnetin iki büyük imamı vardır. İmamı Eş’arî ve İmam Mâturidî. İtikad konusunda bu imamlardan birine tâbi olmak gerekir.
B. Fıkıh, ilmihal konusunda muteber sünnî kitaplar okunmalı ve onlardaki bilgilere göre amel edilmelidir. Meselâ Hacı Zihni efendinin Ni’met-i İslâm’ı ve Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslâm İlmihali. Ehliyetsiz, bozuk, zındık, şaibeli, reformcu kişilerin yazdıkları ilmihalleri ve din kutaplarını okuyanlar sapıtır.
C. Şeriat dairesinde bulunmak şartıyla tasavvuf ve tarikatlar haktır. Tasavvufu inkâr etmek sapıklıktır.
Ç. İslâm aleminde çeşitlilik vardır. Şeriat’a aykırı olmamak şartıyla çeşitliliğin bütün parçaları haktır. Çeşitlilik geniş bir rahmet ve zenginliktir.
D. Anadolu’nun ve Rumeli’nin Müslümanlaştırılmasında tarikatların ve tasavvufun büyük hizmeti olmuştur. Ahmed Yesevî hazretleri, Horasan Erleri, Mevlana, Hacı Bayram Veli ve diğer evliyaullah olmasaydı İslâm buralarda kolay yayılamazdı.
E. Vehhabilik ve Selefilik şiddeti kullanan aktivist bir harekettir.
F. Vehhabiler gerektiğinde takiyye yapmakta, sinsice hareket etmektedir.
İslâm medreseleri kapatıldığı, tarikatlar yasaklandığı için ülkemizde din kültürü bakımından bir kaos vardır. Zındıklık, reformculuk almış yürümüştür. Din düşmanları Müslümanları şaşırtmak, sapıttırmak için birtakım sahte hocalar yetiştirip meydana salmışlardır. Şeriat düşmanlığı yapılmaktadır. Tesettür inkar edilmekte, faizin helal olduğu ileri sürülmekte, haramlar helal gibi gösterilmekte, farzlar ve sünnetler inkâr edilmektedir. Böyle bir ortamda, ayak kaymasından kurtulmak için muteber itikad, fıkıh, ilmihal, ahlâk kitaplarına tâbi olmak gerekir.
Vehhabilerin parasıyla ve desteğiyle Kur’an mealleri hazırlanmakta, dağıtılmaktadır. İlmi, ehliyeti, liyakati, uzmanlığı olmayan Müslümanlara “Kur’an-ı ve hadîsleri okuyunuz ve onlardan hüküm çıkartınız” denilmektedir. Bu ise anarşiye yol açmaktadır.
Birtakım adamlar sinsince ve açıkça mezhep düşmanlığı yapıyor. Müslümanlara yalan söyleyen, onları aldatan, Afganlı olmadığı İranlı olduğu halde “Afganlıyım” diyen; sünnî olmadığı, şiî olduğu halde “Ben sünniyim” diyen, İslâm düşmanı Mason localarına üye olan, dindar halife Sultan Abdülhamid’i tahtından indirmek için İngiliz ajanı Blunt’la işbirliği yapan, İstanbul Darülfünununda verdiği konferansta, Peygamberlik çalışmakla elde edilen bir sanattır iddiasını ortaya atan bozuk fikirli, bozuk inançlı Cemalüddin Afganî’yi Müslümanlara bir kurtarıcı gibi gösteren ilahiyatçılar vardır. Ehl-i sünnet imamlarını, büyüklerini, âlimlerini, velilerini bırakıp da Afganî gibi bozuk, karışık, şâibeli adamların peşlerine düşenler, kurtulmak yerine büsbütün batarlar; Mevlâlarını değil, belâlarını bulurlar.
Reforcu zındıklardan biri “Peygamber bir postacı idi, ölmüş ve işi bitmiştir. İslâm’ın, dinî hükümlerin tek kaynağı Kur’andır” diyerek Resûlullah’ı ve sünnetini devre dışı bırakmak istemektedir. Bu gibi adamlara tâbi olanlar hidayeti bırakıp dalâleti seçmiş olurlar.
İslâm âleminde bir ana cadde varır, bir Sevad-ı Azam vardır, o da Ehl-i Sünet ve Cemaat caddesidir. Bundan ayrılmamak gerekir. Hiç kimse kendi kafasından, işkembe-i kübrasından din hükmü çıkartmaya, Kitabullah’ı ve hadîsleri kendi re’y, heva ve hevesine göre yorumlamaya kalkmasın. Resulullahın ve Ashabın yolu, mezheb imamlarımızın, her asırda yetişmiş olan ulemanın, evliyaullahın gösterdiği yoldur.
İbn Teymiyecilerin, Vehhabilerin ölçüleriyle dünyada pek az Müslüman kalır. Onlar mü’minlerin büyük çoğunluğunu müşrik, kâfir diye reddetmektedir.
Vehhabiler önce kendi evlerini, kendi ülkelerini temizlesinler. Yakınlarındaki, içlerindeki kokuşmayla, fısk u fücurla mücadele etsinler. Onların hakimleri ve kaidleri Allah’ın emirlerine ve yasaklarına hakkıyla uyuyor mu? Resulullah’ın Sünnetine muvafık yaşıyor mu? 27 Ekim 2000