Cuma

İki hafta kadar önce, Boğaz’ın Anadolu tarafındaki yüksek bir tepedeki bir villada şu zatlar toplanmış ve memleketin geleceği hakkında samimî bir sohbet yapmışlar, çareler çözümler aramışlar.

– İsmail Cem (İpekçi ailesinden). Ünlü politikacı, Sabataycı.

– Can Paker, Canan Barlas’ın ağabeyi. Mahkeme kararıyla Yahudi olduğunu isbat eden Ilgaz Zorlu’nun annesinin kuzeni. Mehmet Barlas’ın kayınbiraderi, Sabataycı.

-Bülent Tanla. Karakaş familya grubuna mensup bir Sabataycıdır. CHP eski milletvekili, Sabataycıların soldaki ağır toplarından. Can Paker’in yakın arkadaşı.

-Mehmet Barlas, Kendisi Sabataycı değil, hanımı o gruptandır.

Birkaç gazetecinin, ünlü şahsiyetin bir araya gelip de memleketin ahvalini müzakere etmeleri normal değil mi? Elbette normaldir. Türkiye teokratik olmayan bir rejime sahiptir. Bu memlekette çok geniş bir çeşitlilik mevcuttur. Demokratik kurallara uygun olmak şartıyla bir Yahudi, bir Ermeni, bir Sabataycı da ülkenin geleceği ile ilgili çalışmalar yapabilir ve başbakan bile olabilir. Lehte veya aleyhte bir görüş beyan etmiyorum, bana ulaşan bazı rivayetleri duyurmak istiyorum. Sürç-i lisan edersek bağışlana.

Durup dururken niçin çıktı bilmiyorum ama şimdiki başbakan Bülent Ecevit’in yerine bir başbakan aranıyor. Sabataycı kesimin başbakan namzetlerinden biri de Can Paker’dir. Paker’in arkasında da Rahşan Ecevit bulunmaktadır. Rahşan hanımın hiçbir resmî sıfatı ve unvanı yok. Başbakanın eşidir, o kadar. Lakin ülkenin, devletin işlerini çok yakından takip ediyor, büyük emelleri var.

Ankara kulislerinde ülkenin geleceği ile ilgili birtakım görüşmeler yapılıyor, senaryolar hazırlanıyor.

Sabataycılar, statükocular, Birinci Cumhuriyetçiler endişe, tedirginlik içinde. Planlar yapıyor, çare ve çözümler üretiyorlar.

Öte yandan, başka güçlü gruplar bir olağanüstü hükümet kurulması için faaliyette bulunuyor. Mesut Yılmaz tarafından son seçimlerde milletvekili seçtirilmeyen İlhan Kesici ile İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım iki başbakan adayıdır.

İstenilen olağanüstü hükümet kurulabilirse akıllara durgunluk verilecek işler yapılması düşünülüyor.

Yıllardan beri, memleketi arpalık gibi gören, oy toplamak için en hıyanet ve habaseti icra eden kötü politikacılar, ihtiyacın dört misli memur almışlardır. Bütçe bunların maaşlarını ve haklarını ödemeye yetmiyor. Devlet personelinin büyük bir kısmının tasfiye edilmesi, hazırlanan planın önemli maddelerinden biriymiş.

Nice bankanın, finans kurumunun, holdingin de hesabı görülecekmiş.

Son yıllardaki büyük hırsızlıkların, soygunların, yolsuzlukların, talanların da üzerine gidilecek, kimsenin gözünün yaşına bakılmayacakmış.

Din konusunda da çok radikal, çok kökten değişimler düşünülüyormuş. Başörtüsü meselesi de bu arada halledilebilir. Ancak bu işi kesinlikle dindar bir politikacıya, siyasal İslâm’a yaptırtmayacaklar. Din ile devleti birbirinden ayırıp, Diyanet’i ve cami teşkilatını Müslümanlara vermeyi uygun gören güçlü ve ağırlıklı bir temayül (eğilim) de bulunuyormuş. İmamları, müezzinleri, müftüleri, vaizleri devlet memurluğu statüsünden çıkartacaklar, dinî vakıfları Müslümanlara verecekler, “Alın vakıflarınızı ve din teşkilatınızı, ne haliniz varsa görün!” diyeceklermiş. Böyle yaparlarsa, seyredin ondan sonra gümbürtüyü…

Yıllardan beri bir takım ilahiyatçılar vasıtasıyla geleneksel ehl-i sünnet Müslümanlığı dışında yeni bir İslâm türetmek için açıkça ve gizlice çalıştılar. Birtakım laik mehdiler, münzirler (uyarıcılar), yalancı peygamberler, naylon müctehidler vasıtasıyla şeriatsız, fıkıhsız bir İslâm hümanizması veya Protestanlığı ortaya koymaya çalıştılar. İslâmî kesim on kadar büyük, yüz kadar orta, binlerce küçük secte, cemaate, gruba ayrılmıştır.

Dünyanın jandarması ve tek süpergücü olan Amerika, Arap dünyasındaki selefî, Vehhabî, radikal, entegrist, fundamentalist islamî hareketlere karşıdır. Türkiye’de bunların hâkim olmasını istemiyor. Washington-Tel Aviv çizgisinde ılımlı, ehlî ve uysal bir Türk İslâmlığı istiyor. Bu konuda Amerikalılar, Papalık, Avrupa’nın Hıristiyan güçleri Türkiye’deki bazı dinî şahsiyet ve cemaatlerle anlaşmışlardır.

Bülent beyden sonra DSP ayakta kalabilir mi? Rahşan hanım partinin idaresini üstüne alıp mücadelesine devam etmek istiyor. Ülkemiz hakkında planlar yapan iç ve dış gizli güçler uysallaştırılmış, ehlileştirilmiş, hizaya getirilmiş bir Baykal ve CHP üzerinde duruyorlarmış.

Medyaya aksetmiyor ama Ankara’da gerçekten çok önemli toplantılar, görüşmeler yapılmaktadır. Memleketin durumu kötüdür. Allah’tan ümid kesilmez.

Kokuşmanın, soygunun, rüşvetin, yüzde onluk komisyonların mutlaka önüne geçilmelidir. Yağmalaya yağmalaya memleketi, milleti, devleti bitirdiler. Şu zavallı ülkeye yapılmadık kötülük kalmadı. Tahribat o hale geldi, uğursuzluk o boyutlara vardı ki, denizleri bile kuruttular, balık nesillerini yok ettiler.

Hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır. Bakın ben Müslüman, dindar bir vatandaşım, öncelikle islâmî kesimdeki birtakım din sömürücülerinin defterlerinin dürülmesini istiyorum. Kimlerin ne kadar vurmuş olduklarını devlet, istihbarat bilmektedir. Ellerinde sayısız dosya vardır. Makyavelist hesapları, şeytanî satranç oyunlarını bıraksınlar da bunları muameleye koysunlar.

İslâm dinine namusla, istikametle, ihlasla, Kitabullah’ın ve Sünnet’in hükümleri ışığında ehlullahın yolunda hizmet edenlerin ellerini ve ayaklarını öperim ama din sömürücülerine, Müslüman arivistlere lânet ediyorum. Onlar karı satan, uyuşturucu ticareti yapan alçaklardan daha alçaktır.

Yine birtakım sahte milliyetçiler ve Türkçüler pis, karışık, kirli, şâibeli işlere bulaşmışlardır. Bu mel’unlar da temizlenmelidir. Hakikî milliyetçileri ve Türkçüleri tenzih etmekteyim, lakin Moiz Kohen nam-ı diğer Tekin Alp milliyetçisi ve Türkçüsü adamlardan bu ülkeye, bu millete, bu devlete hayır gelmez. Devlet ve istihbarat bunların da dosyalarını tutuyor, onlar da muameleye konulmalıdır.

Büyük hırsızlık, talan, soygun, vurgun, hortumlama, devletin ve mahallî belediyelerin bütçelerini yağlamama yoluyla trilyonlar, katrilyonlar devşirmiş olanlar araştırılıp bulunmalı ve hepsinden hesap sorulmalıdır.

Kokuşma ve yolsuzluk temel prensip haline gelmiştir. Bu pislik izale edilmeden bu memleket, bu devlet selamete çıkmaz.

Sadece iktisadî, malî durumu düzeltmekle Türkiye kurtulamaz. Her sahada çöküntü, yıkılış, pislik vardır. Eğitim ve üniversiteler de mutlaka ve öncelikle islah edilmelidir.

Din ve devlet kavgası sona ermedikçe bu topraklarda huzur ve güven olmayacaktır.

Geleneksel ehl-i sünnet İslâmlığı yerine, Peygamber’den ve Sünnet’ten kopmuş ılımlı bir Türk İslâmlığı çıkartma çabaları boş hayallerden ibarettir. Bu şeytanî kuruntuları bıraksınlar, akıllarını başlarına toplasınlar. Din Allah’ın himâyesindedir, Allah’la savaşamazlar! 09 Aralık 2000