Perşembe

 

SİCİLYA’daki Etna yanardağı lav kusmaya başlamış, civardaki şehirler büyük tehlikeye mâruzmuş. Katolikler bölgede toplanarak dua etmeye karar vermişler. Bu hadise, bizdeki medya organlarından birinde, “İtalya’da Şeriat Tehlikesi mi? Binlerce Sicilyalı Etna’nın lavlarını, dua ederek durdurmak için hazırlanıyor…” (29 Tem. 2001, www.haber.com) başlığıyla verildi.

Türkiye’de uzun yıllardan beri militan din düşmanlığı yapan güçlü kişiler ve gruplar bulunmaktadır. Sicilya’da Katoliklerin dua etmesini bile “Şeriat Tehlikesi” olarak gören bir zihniyete çağdaş, medeni, barışçı bir zihniyet denilebilir mi?

Sicilya halkı Katoliktir, onların, yaklaşan bir felakete karşı dua etmelerini herkesin makul karşılaması gerekir. Haber başlığını yazan gazeteci aklınca bir taşla iki kuş vurmayı hedeflemiş. Hem Katolikleri, dua ettikleri için kınamak, hem de Türkiye’deki milyonlarca dindar Müslümana da “Şeriat Tehlikesi” lafı ile sataşmak.

Bu gibi medyacılarımız iyi bilmelidir ki:

(1) İnanç, din, ibadet, dua etmek gibi şeyler insanlığın evrensel haklarından, hürriyetlerindendir. İnsan hakları ile ilgili bütün metinlerde din ve inanç hürriyetine temel bir değer olarak yer verilmiştir. Bu değeri kabul etmeyen, bu değere saldıran bir kimse medenî olamaz. Dünyanın hiçbir ileri, medenî, kalkınmış ülkesinde gazeteciler halkın dinine, inançlarına, dualarına sataşamazlar. Sicilya’da bir kısım halk dua edecekmiş. Bunu haber olarak verebiliriz ama “Şeriat Tehlikesi” gibi bir yorum yapamayız.

(2) Müslüman bir toplum içinde ateistler bulunabilir. Lakin, onların, ateist oldukları için Müslüman çoğunluğa çatmaları asla doğru olmaz. Akıllı, medenî, mantıkyı, terbiyeli, vatansever bir ateist vatandaşlarının ezici çoğunluğunun inançlarına saygı gösterir, bu konuda onları üzmez, rencide etmez, toplumsal ve millî barışı ve uzlaşmayı bozacak militanlıklardan, saldırılardan, düşmanlıklardan kaçınır.

(3) Türkiye’nin geri kalmasında, bugünkü yıkıma ve çöküntüye uğramasında en büyük menfi rolü birtakım militan, saldırgan, insafsız İslâm düşmanları oynamıştır. Din ile bazı egemen güçler arasındaki kavga ülkeyi, milleti, devleti batırmış, bitirmiştir. Dünya’nın en güçlü ülkesi olan ABD’de böyle bir kavga var mıdır? İngiltere’de din ve devlet arasında çekişme mevcut mudur? Hayır, tam aksine, orada din ve devlet içiçedir. İsrail’deki siyasî sistem ve güç Musevilik ile savaşıyor mu? Ne münasebet! Orada din ile Devlet beraber çalışıyor. Öylesine bir beraberlik ki, evlenme ve boşanma işleriyle devlet meşgul olmuyor, hahamlar meşgul oluyor.

(4) Türkiye, tarihinin en parlak, en şaşaalı, en yüksek devrini din ile devletin beraber olduğu zamanlarda yaşamıştır. Tarihimizin duraklama, bozulma, yıkılış, çöküş devirleri de vardır ama onların sebebi İslâm dini değildir, İslâm’ın ruhundan uzaklaşmadır.

(5) Ülkemizde yaşayan birtakım ateist, din ile ilişkileri kopmuş veya zayıflamış kimseler vardır ki, Müslüman halkın temel ve evrensel haklarına, hürriyetlerine, haysiyetlerine saygı göstermektedir. Onların almış oldukları eğitim, kültürleri, vicdanları ülke halkının inançlarına, ibadetlerine, dualarına, namazlarına, kız ve kadınlarının başörtülerine hürmet etmelerine yeterli olmaktadır. Militan ve saldırgan ateistler, dinsizler bilmelidir ki, “Ben inanmıyorum… Ben başka bir ideolojiye bağlıyım… O halde din, inanç, dindarlık zararlıdır…” şeklinde düşünmeye ve konuşmaya hakları yoktur. Bu memlekette çeşitlilik vardır. Müslümanların arasında da çeşitlilik, farklılık bulunmaktadır. Beş vakit namaz kılan musallî Müslümanların yanında, ömürlerinde bir kere camiye giden veya götürülen “Musalla Müslümanları” da bulunmaktadır. Ülkemizde az miktarda Hıristiyan ve Yahudi vardır. Hattâ, Allah’a değil, Şeytan’a tapan bir cemaat bile bulunmaktadır. Gazeteciler ne çoğunluğa, ne azınlık cemaatlerine saldırma, onlara hakaret etme, onlarla alay etme, onları hafife alma hakkına sahip değildir.

(6) Şeriat ne demektir? Muteber lügat ve ansiklopedilere bakılınca, Şeriat’ın din ile eş mânalı olduğu anlaşılır; Şeriat, İslâm dininin işlemeye ait hükümlerinin topuna birden verilen isimdir. Binaenaleyh hiçbir medenî, kültürlü, görgülü, insaflı, vicdanlı, mantıklı vatandaş Şeriat’a çatamaz, hakaret edemez, onu tezyif edemez. Kendisi inanmıyormuş… Bu onun özel meselesidir, saldırma hakkı vermez.

(7) 28 Şubat’tan sonra birtakım şahıslar ve çevreler “Yeşil sermaye… İrticaî sermaye.. Gerici sermaye…” gibi laflar etmişler; bazı medya organları da bir bardak suda fırtına kopartırcasına bu konuyu çığırından çıkartmışlardı. Hiçbir demokrat, âdil, insaflı, medenî, hukuklu düzen ve sistem, ülkedeki tacirleri, sanayicileri, işadamlarını dinî inanç ve kanaatlerinden ötürü suçlamaz, onlara baskı yapmaz, onları tehdit etmez. Bu memlekette böyle baskılar CHP diktatörlüğü zamanında Varlık Vergisi alınırken yapılmıştır. Ermenilere, Rumlara, diğer Hıristiyanlara, Musevilere ödeyemeyecekleri kadar ağır vergiler yazılmış ve bir kısmı iflas ettirilmiş, bir kısmı da Aşkale’ye sürülmüştür. Varlık vergisi listelerinden bazı vatandaşların isimlerinin hizasına (D) harfi konulmuştur ki, Dönmeler (Sabataycılar) demektir. Şimdi bazılarının “Devletin Dönmelerden haberi yoktur” demelerine nasıl inanacağız? Varlık vergisi toplarken haberi vardı da şimdi unuttu mu? Dindar sanayicilere, işadamlarına “Yeşil sermaye…” diye saldırmak vahim bir insan hakları ihlali, utanılacak bir medeniyetsizliktir. Hiçbir medenî, vatansever, görgülü, insaflı, vicdanlı medyacı böyle saldırılara, böyle militanlıklara tenezzül ve iltifat etmez. 28 Şubat’ı takip eden günlerde gazetelerde yazılanlar koleksiyonlarda duruyor. Bunlardan bir antoloji yapılsa ortaya ne ibretli, ne dehşetli bir kitap çıkar.

Çağdaş, medenî, kültürlü, entellektüel geçinen kimseler herşeylerini Batı normlarına ve standartlarına uydurmaya çalışıyor. Öyleyse, din ve inanç hürriyeti konusunda da Amerikalılara, Avrupalılara uysunlar. Müslümanların inançlarına, ibadetlerine, dualarına, başörtülerine, tasavvufî faaliyetlerine, Şeriat-ı İslâmiye’ye dil uzatmasınlar. 03 Ağustos 2001