Suret-I Haktan görünen fesatçılar, Hazret-i Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) bize tebliğ etmiş olduğu ilâhî ve gerçek İslâm dinini değiştirip, kendi kafalarından çıkma bir hümanizmayı din olarak kabul ettirmek istiyorlar.

Diyorlar ki :

1. Hazret-i Peygamber zamanında mezheb var mıydı? Peygamberin mezhebi var mıydı? Mezhebler bölünmeye yol açıyor. Dinsizler ve fesatçılar niçin mezheblerin kalkmasını istiyor? Çünkü mezhepler kalkınca İslâm dininin ameliyata (uygulamaya), hayata ait hükümleri de ortadan kalkacaktır. Şeriat ve fıkıh kalkacaktır. İslâm, protestanlık gibi, suya sabuna fazla dokunmayan bir inanç ve ahlâk sistemi haline gelecektir. Onların istediği de budur. İslâm dünyasını Farmasonlar, dinsizler, mürtedler, bid’atçiler, mülhidler idare etsin; Allah’ın ve Peygamberin, dünya işlerinde bir hükmü olmasın istiyorlar. Fesatçılar ve zındıklar o kadar ileri gidiyorlar ki, mezheplere bağlı olmayı şirk olarak ilân edenleri bile vardır. Fesubhanallah! Tevhid inancına bağlı, beş vakit namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, Kur’an ve Sünnet hükümlerine bağlı bulunan mezhebli Müslümanlar nasıl müşrik olabilir? Böyle söylemek küfür olmaz mı? Müslümanı tekfir etmek küfür değil midir? Mezheb demek, İslâm’ın uygulamaya ait hükümlerinin bir araya getirilmesi, sistemleştirilmesi demektir. Mezheblerde hem ibadetlere, hem muamelâta ve ukubata ait hükümler bulunur. Mezhebler bir zaruret neticesinde meydana gelmiştir. Nasıl ki, Peygamberimizin sağlığında kitap şeklinde yazılmış, ciltlenmiş bir Mushaf (Kur’an nüshası) yok idiyse, bu zarurî iş onun vefatından sonra Hazret-i Ebûbekir’in hilâfeti zamanında yapıldıysa; İslâm dininin hükümlerini bir araya getiren fıkıh mezhebleri de onun ölümünden sonra vücut bulmuştur. Mezhebe bid’attir demek, Mushaf’a bid’at demekle aynı mânaya gelir ve böyle bir hezeyanı sarfeden kimse şayet ahmak değilse, gafil ve şaşkın bir hâinden başka bir kimse değildir.

2. Zındıklar, fesatçılar “Kur’an kâfidir, din kaynağı olarak başka bir şey gerekmez” propagandasını yapıyorlar. Bu da son derece tehlikeli, yanıltıcı bir fikirdir. Kur’an elbette yeter, ancak İslâm dininin hükümlerinin dört kaynağı vardır: Kitabullah, Peygamber’in Sünneti, icmâ-i ümmet ve kıyas-ı fukaha. Zındıklar “Peygamber bir postacı idi, İslâm’ı tebliğ ettikten sonra işi bitmiştir. Ölümünden sonra ona bağlı kalmak şirktir, sapıklıktır” şeklinde konuşuyorlar. Bu, ne büyük bir hezeyandır. Kur’an-ı Kerim iman edenleri Peygambere sımsıkı bağlanmaya çağırmakta, ona itaat etmeyi emretmektedir. Mü’min isterse Hazret-i Peygamber’in sağlığında yaşamış ve baş gözüyle onu görmüş olsun, isterse onun vefatından asırlarca sonra yaşamış olsun, daima ona bağlı olacak, onun Sünnetine uyacak, onun rehberliğini ve kılavuzluğunu kabul edecektir. Peygamber öldü, işi bitti, diyenler kimi kandıracaklarını sanıyorlar?

3. İtikadda ve amelde mezheplere bağlı olanlar, kendi mezhep imamlarını Kur’anın ve Peygamberin önüne geçirmiş oluyorlarmış. Zındıkların bir başka hezeyanı da budur. Mezhepleri, ehl-i sünnet Müslümanlığını yıkmak, ortadan kaldırmak istiyorlar ya, onlar için her hezeyan, her bâtıl iddia mübahtır. Şu ana kadar İslâm dünyasında onbinlerce, yüzbinlerce büyük din âlimi, büyük mürşid, büyük ve örnek Müslüman yaşamıştır. Bunların hepsi de, fıkıh mezhepleri teessüs ettikten sonra, bu hak mezheblerden birine bağlı bulunmuş, İslâm’ın ibadetlere ve dünyaya ait işlerini bu mezheplerin hükümlerine göre hayata uygulamıştır. Bunca allâme, ulemâ-i âmilîn, mürşid-i kâmiller, şeyhler, sâlih Müslümanlar, evliyâullah yanılmışlar da, şimdi zamanımızda çıkmış Avrupa kostümlü, kravatlı, sinekkaydı traşlı, duglas bıyıklı, başı açık, Frenk zihniyetli birtakım İlâhiyat profesörleri bize doğruyu öğreteceklermiş. Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkâr!

Dinsizler, zâlimler bu memlekette İslâm’a ve Müslümanlara karşı şiddetli bir savaş açmışlar, sonunda başarılı olamamışlardır. Şimdi, kaleyi içinden feth etmek, sûret-i haktan görünerek Müslümanları yanıltmak, doğru yoldan saptırmak istiyorlar. Bunun için de, bugünkü bilinen Müslümanlığın yerine, “Kur’an Müslümanlığı” diye kendi kafalarından çıkma bir din getirmek istiyorlar. Onlar Şeriatsız, fıkıhsız, hükümsüz bir İslâm istiyor. Kendi ideolojilerine uyacak, kendi hedonist ahlâk sistemleriyle bağdaşacak islâmî renkli bir hümanizmayı, beşer yapısı bir ideolojiyi bize din olarak yutturmaya kalkıyorlar.

Hiçbir akıllı, samimî, ferâsetli Müslüman bu zındıkların, bu fesatçıların propagandalarına aldanmamalıdır. Burada şu hususu da belirtmek isterim ki, İslâm dünyasında cehâlet yüzünden bazı yanlışlıklar, sapmalar vardır. Bunları düzeltmenin tek yolu Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha, İslâm tasavvufuna ve ahlâkına uyarak islah-ı hal etmektir. Yoksa, zındıkların ve fesatçıların dedikleri ile, islah olmak bir tarafa büsbütün dinden çıkılır. Müslüman, din ve dünya işlerinde Allah’ın dediklerine, istediklerine uyacaktır. Doğrudan doğruya Allah’tan vahiy ve emir almadığına göre, vahiy ve emir alan Peygambere tâbi olacaktır. Peygamber din olarak Allah katından ne getirmişse, onları hayata uygulayacaktır.

Bunun için de kendi hevasına, hevesine, yetersiz yorumuna uymayacak, büyük din âlimleri, müctehidler, mürşidler, hakikî şeyhler Kitabullah’ı, Sünnet’i nasıl yorumlamışlarsa onların peşinden gidecektir. Fert veya toplum olsun Müslümanın dünya işlerini tanzim eden hükümler vardır. Bunlar Kur’an ve Sünnet’ten çıkartılmıştır. Sünnet Kur’anın en sağlam yorumudur. Kur’anda bahsedilmeyen konular Sünnette vardır. İslâm bir hümanizma, bir ideoloji, bir hayır derneği haline getirilemez. Bu dinin koruyucusu Allahü Teâlâ hazretleridir. Zındıklar, fesatçılar dinimizi bozmaya, Müslümanları şaşırtmaya çalışacaklar, belki etraflarına bir miktar adam da toplayacaklardır. Lakin, edille-i şer’iyye olarak Kitabullah’ı, Sünneti, icmayı, kıyası kabul eden Ümmet-i Muhammed kıyamete kadar kalacak, ayakta duracaktır.

Bugün Fransız, İngiliz, Alman, İtalyan, Amerikalı ve diğer Batı milletlerine mensup yüzbinlerce, hattâ milyonlarca mühtedi Müslüman vardır. Bunlar mezheplere tâbi olmuşlar, Şeriat hükümlerini kabul etmişler ve bu ahkâma göre namaz kılmakta, diğer dinî ve dünyevî işleri yapmaktadırlar. Ben şahsen sakal bırakmış, sarıkla ve İslâm elbiseleriyle gezen, hanımları tesettürlü, abdestsiz yere basmayan kültürlü mühtediler tanıyorum. Onlar ferâsetli insanlar oldukları, akl-ı selîm sahibi bulundukları için böyle yapmışlardır. Şeytanî propagandalarla Müslümanları Peygamberden, onun kurtarıcı Sünnetinden, hak mezheplerden kopartmak isteyen zındıklar ve fesatçılar bilsinler ki, “Mezhebsizlik dinsizliğe köprüdür” (Zâhid el-Kevserî) ve “İslâm dinini tehdit eden en tehlikeli bid’at mezhebsizliktir” (Prof. Dr. Said Ramazan el-Bûtî). 29 Eylül 1998 Salı

 

30 Eylül 1998 Çarşamba günkü yazı da arşivde yoktu.