“Biz kendi cemaatimizin hizmetlerine bakarız. Türkiye, öteki Müslümanlar bizi ilgilendirmez; bize dokunmayan yılan bin yaşasın”

zihniyeti bâtıldır. Bâtıl olduğu da son hâdiselerle meydana çıkmıştır.

İslâm dâvasına hizmet etmek istiyorsan bütüncü olacaksın; ülkeyi, Müslümanları, insanlığı bütün olarak ele alacaksın.

Sadece Müslümanlara değil, öteki dinden olanlara, bütün insanlara kucak açacaksın, kanat gereceksin, onlarla ilgileneceksin, onlara yardımcı olacaksın. Bırakın insanları, zulme uğrayan kedilerin, köpeklerin, yakılan ormanların, erozyonla akıp giden vatan topraklarının müdafii (savunucusu) ve bekçisi olacaksın.

Ermeni zulme ve haksızlığa mı uğradı, sen onun yanında olacaksın. Ruma haksızlık mı yapıldı, onun yardımına koşacaksın. Öyle ucuz ve kolay antisemitizm yapmak yok, mazlum ve mağdur olduğu takdirde Yahudiyi de müdafaa edeceksin.

İslâm evrensel bir barıştır. İslâm’a savaş açan, Müslümanlara hakk-ı hayat tanımayan harbî inkârcılar dışında herkesle diyalog kuracaksın. Herkesle uzlaşma ve anlaşma içinde olacaksın.

Meşruiyetini Hak’tan alacaksın. Halka dayanacaksın. Senin inanç, görüş, kanaat ve metodlarını kabul etmeyenlere bile samimiyetini, ihlasını, istikametini (doğruluğunu), faziletini kabul ettireceksin, onların güven ve saygısını kazanacaksın.

Bugün bazılarının çektiği sıkıntıların sebebi, bu güne kadar “Biz hizmetimize bakarız, biz başka işe karışmayız, bize dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi fâsid ve bâtıl düşüncelerdir.

Peygamber ne buyuruyor: “Mazlum olsun, zâlim olsun Müslüman kardeşine yardım et.” Ashab soruyor: “Mazluma (zulme uğramış olana) yardım etmeyi anladık ama zâlime nasıl yardım edeceğiz?” Efendimiz şu cevabı veriyorlar: “Elini onun eli üzerine koyarak, yâni onun zulmüne mâni olarak.”

Müslümanların birbirlerinden kopması yanlıştır. “Ben mehdiyim, ben kutubum, ben gavsim, ben ilhamlar alan sahib-i zamanım, ben şuyum ben buyum…” gibi hüsn-i kuruntularla kendisinin ve cemaatinin üstünlüğünü ilan ve iddia edip öteki Müslümanları

“Bizden olmayanlar, bizim hazretimize inanmayanlar, bizim cemaatimize mensup olmayanlar”

diye dışlamak, horlamak hayır değil, şer getirir. Zina ettiği ve suçu şer’an sabit olduğu için recm edilerek idam edilmeye götürülen bir Müslüman için “Onu bir köpek gibi taşlamak gerek” diyen kimseye Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz hazretleri, “Hayır böyle konuşmayınız, Şeriat’ın emrini yerine getirin, idam edildikten sonra cenazesini techiz ve tekfin edin, namazını kılın ve kendisine Allah’tan rahmet ve bağışlanmak dileyin” buyurmuşlardır.

Efendi sen kimsin ki, Müslümanları sana biat etmediler, sana mürid olmadılar, seni desteklemediler, senin peşinden gitmediler diye tahkir ediyorsun, dışlıyorsun, hor görüyorsun? Bu selahiyeti nereden alıyorsun. Rahman’dan mı? Hâşâ! Sen zihnini ve beynini istila etmiş olan vesveseleri şeytandan alıyorsun. Aklını başına topla!

Müslümanlıkta ben yok biz vardır. Bütün Müslümanlar, aralarında çeşitlilik ve ihtilaf da olsa tek bir Ümmet’tir. Müslümanlar arasında “Bu bizden, bu bizden değil…” diye bâtıl ayırımlar yapılamaz. Müslümanın üstünü, şu veya bu cemaate, meşrebe, fırkaya, hizbe mensup olan değil; ilim, irfan, takva, zühd, fazilet, ahlâk, hayır hasenat itibarıyla üstün olandır.

Övgüler, senalar sadece Allahu Teâlâ ve Tekaddes hazretlerine aittir. Peygamber aleyhissalatü vesselam için salat ve selam getirilir, o herkesten daha fazla sevilir. Ashab için Allah razı olsun denilir. Önceki asırlarda yaşamış âlim, zâhid, fâzıl, sâlih Müslümanlara dua edilir. Hazret-i Âdem’den bu güne kadar gelip geçmiş bütün mü’min ve mü’minat için Hak Teâlâ’dan rahmet, bağışlanma, âhiret saâdeti dilenir.

Mezhebini, tarikatını, meşrebini, partisini, fırkasını, hizbini dininin üzerinde gören sapıktır. Allah’a, Peygamber’e, Kur’ana, Şeriat’a, mukaddesata saldırıldığı vakit tepki göstermeyen, yasal müdafaada bulunmayan, buna karşılık kendi baronuna ve cemaatine saldırıldığı vakit kızılca kıyamet kopartanlar da sapıktır.

Hizbini, meşrebini, cemaatini din ile özdeşleştirenler de sapıktır.

Ben ben ben… deyip durduğu halde biz diyemeyenler de sapıktır.

İslâm tevhid dinidir. Allah’ımız birdir. Ümmetimiz de birdir. Hatâları, bid’atleri, günahları kendilerini dinden çıkartmayan mü’minlerin hepsi bizim kardeşlerimizdir.

Hakikî mürid, hakikî tarikatli o kimsedir ki, câhilin biri edebsizlik edip şeyhlerine küfretse bile o mürid o Müslümanı yine dışlamaz, yine onunla olan kardeşlik bağlarını kopartmaz. “Nasipsiz” der geçer.

Yahudiler kendi din ulularını erbab (rablar) ittihaz ettikleri için ilahî muahezeye ve itaba uğramışlardır. Kendi şeyhlerini, hocalarını, hocaefendilerini, üstadlarını, ağabeylerini, liderlerini erbab haline getirmek Müslümanlara yakışmaz.

Başımıza gelen bela ve musibetlerden ders ve ibret alalım da aklımızı başımıza toplayalım.

Mâhud Rapor

Mâlum ve mâhud raporu okudum. Kim yazdıysa öfkesine mağlup olmuş. Öfkeyle kalkan zararla oturur demişlerdir. Şimdi takke düşmüş, kel kafa cascavlak görünmüştür. Cevap vermeye değmez. Sadece teşhir etmek lazımdır. Millet okusun, anlasın.

Raporda Yavuz Sultan Selim Han’a da söğülüp sayıldığına göre kaleme alanın meşreb ve mezhebi anlaşılıyor. Raporda ciddiyet, bitaraflık mantık yoktur. İlmî hatâlarla doludur. İleride bu konuya tekrar döneceğim. 27 Haziran 1999