Sezar dini Roma İmparatorluğu ile birlikte batmıştır. Yakın tarihlerde Stalin, Mao, Enver Hoca, Çavuşesku ve benzeri diktatörler tanrılık taslamaya kalkışmışlarsa da onlar da tarihe karışmıştır. Artık devletlerin Sezar-perestliğe dayalı batıl dinleri, ideolojileri yoktur.

Hiçbir devlet vatandaşlarını, herhangi uyduruk bir ideolojiyi, bir Sezar dinini benimsemeğe zorlayamaz. Bu zorlamaları yapan zalimleri insanlık lânetle anmaktadır.

Vatândâş istediği tarihî şahsı sevebilir, istediğini de sevmez. Buna devlet karışmamalıdır.

Herkes bağlı olduğu dinin icaplarına göre yaşamak hürriyet ve hakkına sahiptir. Devlet bu hürriyeti sağlar, başka şeye karışmaz.

Devlet adamları, politikacılar, memurlar inançlarından dolayı kınanamaz. Abdest alan birine takunyalı demek, edepsizliktir, densizliktir. Namaz kılan, tesbih çeken, zikreden bir kimseye tarikatçı diye saldırmak yobazlıktır. Mason tarikatine mensup olmak suç olmuyor da İslâm tarikatine mensup olmak mı suç oluyor. Hiçbir mason Atatürkçülük taslayamaz. Çünkü Atatürk mason localarını ve derneklerini kapatmıştı. Ölümünden sonra bunları tekrar açarak Atatürk’e hıyanet edenlerden insanlık, medeniyet ve hukuk dersi alacak değiliz.

Ya hukuk devleti ya Sezar’cı devlet. İkisi birden olamaz.

Sezar-perestlik bir vicdan işidir, özel bir inançtır. Başkalarına empoze edilemez.

Anlasınlar artık, kalın kafalılığın da bir hududu vardır.

ALTIN BUZAĞI

Para bir mal değildir, ancak bir vasıtadır. Paranın ticaretinin yapılması büyük ahlâksızlıklardandır. Memleketimizde son on yıldan beri emeğin hakkı çiğnenmekte, para sahiplerine havadan gelir temin edilmektedir. Adam beşyuz milyon liralık mülkünü satmakta, bunun faiziyle ayda bedavadan otuz milyon liralık bir kazanç elde ederek Nemrut’lar gibi yaşamaktadır. Enflasyonun başta gelen sebeplerinden biri de budur.

Parası olmayan zavallı işçi, memur, fakir ise sefil ücretlerle sürünüp durmaktadır.

Bütün bu faiz paraları da çalışanların sırtına yüklenmektedir.

Bankalar, yatırılan mevduatlara yüzde seksenlere varan fahiş miktarda faiz ödüyorlar. Esnafa, sanayiciye ise yüzde yüzü aşan nisbetlerle kredi açıp borç veriyorlar. Özel tefecilik sektöründe ise faiz nisbeti yüzde ikiyüzlere varıyor.

Faizcilik, para ticareti iktisadî fahişeliktir. Faiz kurumları da para kâr-hâneleridir.

Bir de batık krediler sektörü vardır. Dar boğaza giren birtakım dev kuruluşlar, holdingler, şirketler bankalardan aldıkları milyarlarca liralık kredileri ödememekte, bunun faturası yine devlete ve millet hâzinesine çıkartılmaktadır.

Faizcilik dolaylı bir hırsızlıktır.

Daha ne zamana kadar emek horlanacak, çalışan ezilecek, para sahipleri çalışmadan astronomik faiz gelirleriyle günlerini gün edeceklerdir?

Bakalım yeni hükümet emekten, emekçiden yana mı yoksa paradan faizden yana mı?

DİN KARDEŞLİĞİ

SORU: Kuzum Zeberced bey, bir din kardeşimiz olan o zata niçin bu kadar düşmanlık ediyorsunuz, aranızda ne var?

CEVAP: Bana onun adını bile anma, ona kırgınım, onu asla affetmem, çünkü o bundan onbeş sene önce benim ayağıma basarak canımı yakmıştı!

  • Bu işi kasıtlı mı yapmıştı?

. Hayır, kasıtlı olduğunu zannetmiyorum ama madem ki ayağıma basmıştır, ben onu affetmem.

  • Oldu mu bu Zeberced beyciğim! Hani din kardeşliği nerede kaldı? Müslümanlar böyle bahanelerle birbirlerine kırılır, düşman olurlarsa bu ümmet iflâh olur mu?

Müslüman o kimsedir ki, İslâm kardeşliği bağlarını koparmamak, ümmet birliğini zedelememek için kendi haklarından fedakârlık eder, zulme uğrasa bile affeder. Ehlullah böyle yapmışlardır.

Din ve tasavvuf kitaplarında okuduğum bazı hikmetleri kısaca yazıyorum:

  • Kendi şeyhine gösterdiğin hürmeti başka meşreplerin, tariklerin, cemaatlerin de şeyhlerine göstereceksin. Ta ki, meşrebler arasında sevgi ve birlik kuvvetlensin.
  • Sana kötülük ederlerse, bunu iyilikle savacaksın.
  • Affedeceksin, bağışlayacaksın.
  • Müslüman kardeşinin kötülüklerine, günahlarına, ayıplarına, karşı karanlık gece gibi olacaksın. Bunlar yüzünden onunla bağlarını kopartmayacaksın.
  • Ehlisünnet ve Şeriat dairesi içindeki bütün tarikler, meşrebler, cemaatler Tarikat-i Muhammediyye’dir, hiçbirini dışlamayacaksın.
  • Ümmet içindeki çeşitliliği kabul edecek, farklı kardeşlerini o farklılıklarıyla birlikte kabul edeceksin.
  • Günahkâr bir Müslümanın sadece günahını sevmeyeceksin. O müslümanı bütünüyle sevmemek yanlıştır.
  • “Din kardeşini bir ayıbından dolayı ayıplayan kişiyi o ayıpla ayıplandırmadan Allah onun canını almaz” mealindeki hadis-i unutmayacaksın.
  • Teferruata ait ihtilaflı konularda, senin mezhep ve meşrebinden olmayan din kardeşini çekiştirip ona eziyet etmeyeceksin.
  • Kendini Müslümanların en sonuncusu olarak göreceksin. Böylece kibirden kurtulmuş olursun.

PİS TELEVİZYON

Berberlik yapmanın bile usulü, kuralı, şartları vardır. Bir kere berber olduğuna dair diploması yahut ehliyetnâmesi olacaktır. Sonra sağlık durumu bu mesleği icra etmesine mâni olmayacaktır. Bulaşıcı hastalığı yahut sara gibi bir illeti bulunmayacaktır. Daha bir yığın şart. Topluma hizmet veren bütün esnaflıklarda, bütün ticaretlerde ehliyet, liyakat aranır. Özel hastahane mi açacaksınız, bunun başında mutlaka bir hekim olması gerekir. Eczahane işletebilmek için de eczacı olmak lazımdır. Devlet ve meslek kuruluşları sahtekarlık yapan bir doktora veya eczacıya meslekten men cezası verebilir.

Türkiye’de en az kaydı kuyudu olan iş basın, televizyon, iletişim faaliyetleridir. Eline bir gazete geçirdin mi istediğini yapabilirsin. Bir televizyon istasyonu kurabildin mi meydan senindir.

Bakınız ekranda millete neler işittiriyorlar: “O…. çocuğu!. . Pu…. Pez….

herif!. . Bu işte bir b..kluk var!. . Vücudundaki delikleri tıka da gel!. . “ Affınıza sığınarak yazdığım bu pis lafları, maalesef özel bir televizyon yayınında halkımıza dinletilmektedir. Geçenlerde de naklen canlı yayın yapılırken, kızgın bir futbolcunun küfürleri milyonlarca insana duyurulmuştur.

Oturmuş, dengeli toplumlarda basın ve televizyon bir dereceye kadar kendi kendini kontrol eder, halkın titiz murakabesi altında hizmet verir. Uygunsuz bir yayın yapılırsa kamuoyu derhal harekete geçer, gerekirse boykot yapılarak, ilan geliri azaltılarak hizaya getirilir. Ama bizde bu oto-kontrol (kendi kendini murakebe), bu kamuoyu baskısı mevcut değildir. İletişim vasıtalarının bazılarını ele geçiren mafyalar istedikleri gibi at koştururlar, dehşetli tahribat yaparlar.

Şaibeli bir şekilde kurulan, yabancı bir ülkenin sınırları içinde Türkiye’ye yayın yapan korsan bir televizyon istasyonu ortalığı birbirine katmaktadır. Pornografik yayın yaparak halkın ayaktakımının ilgisini çekmekte, sağa sola saldırarak dolaplar çevirmektedir. Üstelik bir kuruş da vergi ödememektedir. Son seçimlerde, taraf tutarak halkı yanıltmağa uğraşmış, aslına bakarsanız seçimlere gölge de düşürmüştür. Bu televizyon vasıtasıyle büyük paralar vurulmaktadır. Bakalım yeni iktidar bu konuda ne yapacaktır. Yoksa bu cılk yaranın da üzerine bir sünger çekilerek kapatılacak mıdır?

26.11.1991