Çarşambaek

Adaletten, hürriyetten, gerçek demokrasiden (sahtesi de var), hukukun üstün olmasından, temel insan haklarına saygı ve riayetten yana olan her vatandaş cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’i desteklemelidir. Niçin? Öncelikle ona kızgın ve muhalif olan kişilere ve zümrelere bakmalıyız. Devlet kadrolarındaki dindar memurları; hukuka, anayasaya, adalete, insafa aykırı olarak karakuşî kararnâmelerle kovmak isteyen zihniyet ne kadar haksız, zâlim ve gaddardır. Onlar, ellerinden gelse Sezer’i bir kaşık suda boğacaklar. Antidemokratik bir kıyım yapamamaları, binlerce dindar memuru atamamaları, kötü niyetlerinin kursaklarında kalması için Cumhurbaşkanı’nı var gücümüzle desteklememiz gerekir.

Türkiye’mizin büyük değişimlere, kökten yeniliklere ihtiyacı vardır. Bir kere en kısa zamanda tam ve gerçek bir demokrasiye geçilmesi gerekir. ABD’de, Kanada’da, İsviçre ve Almanya gibi Batı Avrupa ülkelerinde, Avustralya’da, Yeni Zelanda’da, Japonya’da olduğu gibi tam ve hakikî bir demokrasi. Egemen azınlıklar, “Tam demokrasi gelirse memleket batar” diyorlar. Bırakınız bu safsataları. Türkiye batarmış… Yahu memleket zaten batmış vaziyette. Bugünkü siyasetin, partilerin, sistemin, iktisadî durumun, ziraat ve ticaretin, sanayinin, eğitimin, üniversitelerin, medyanın perişanlığına bakınız. Bu bir batış manzarası değil midir? Müzmin ve yüksek enflasyon bütün değerleri ve temel müesseseleri çürüttü. Tek değer para oldu. Faiz,rüşvet, kokuşma, hayalî ihracat, haram yiyicilik, asalaklık, avantacılık, hortumlayıcılık korkunç boyutlara ulaştı. Bu kadar pislik ve bozukluk nasıl oldu? Bozuk düzen değil midir bunca kötülüğün sebebi?

Türkiye’nin âcilen hukukun üstünlüğü sistemine geçmesi gerekir. Hukukun üzerinde bir güç olmayacaktır. Şu anda böyle mi? Devletin, milletin, hukukun, anayasanın, millî kimliğin, millî menfaatlerin, millî iradenin üzerinde gizli, esrarlı, heyûlâvârî bir güç var. Nedir bu güç? Doğru dürüst bir bilen yok ama dehşet verici nefeslerini her an ensemizde hissediyoruz. Derin devlet midir, resmî ideoloji midir, birtakım egemen azınlıklar mıdır; artık onların saltanatından, hükümranlığından, tegallübünden kurtulmamız gerekmektedir.

Nice kötülük, mevcut kanunlarımızda suç olarak yazılıdır ve onlara birtakım cezalar öngörülmektedir ama bu kanunlar büyük, kodaman, kocaman namussuzlara ve eşkıyaya karşı uygulanamıyor. Güney vilayetlerimizden birinde iki fukara vatandaş, canları çok çektiği, imrendikleri için biraz baklava çalışmış, yemişler, yakalanmışlar ve zindana atılmışlar. Bundan on beş yıl önce, şeftali isterim diye ağlayan küçük kardeşine vermek üzere, manavdan bir adet şeftali çalan parasız abla da hemen suçüstü yakalanmış ve hapishaneye atılmıştı. Küçük hırsızlara böylesine acımasız, gaddar, haşin olan sistem iri haydutlara bir şey yapamıyor. Herif bankayı boşalttı, trilyonlarını zimmetine geçirdi, şimdi aramızda serbestçe dolaşıyor. Taşradaki çiftliğine bazan özel uçağı, bazen de özel helikopteri ile gidip geliyor. Hangi medenî ve hukuklu ülkede böyle tablolar görülüyor? Hiçbirinde. Amerika’da, Başkan bile yamukluk yapsa kanun ve hukuk yakasına yapışır, onu anasından doğduğuna pişman eder. Bizde de böyle bir adalet, böyle güçlü bir hukuk istiyoruz. Bütün kanunlarımız gözden geçirilmelidir. Ceza hukukumuzun caydırıcı, korkutucu tarafı kalmamıştır. Tabanca ile kasden adam öldürene icabında kırk sekiz sene isteniyor. Aynı suç, lüks bir limuzin ile işlenirse katil paçayı kolayca kurtarıyor… İdam cezası konusunda halkoylamasına başvurulmalıdır. İsviçre’de, bu gibi konular hep referandumla bir karara bağlanır. Bizde ise, egemen zümreler milletten korkuyorlar.

Ülkemiz her sahada battıkça batarken, birtakım kuruntulu adamlar irtica tehlikesi, başörtüsü tehlikesi, gericilerin devlet kadrolarına sızması gibi vehimler içinde ter ter tepinmekle meşguller. Koskoca bankalar soyulurken kılları kıpırdamıyor ama okula veya üniversiteye başında eşarpla gitmek isteyen kızcağızdan ödleri patlıyor.

Bu adamlar İslâm’dan niçin bu kadar korkuyorlar? İslâm Endülüs medeniyeti demektir. İslâm, Osmanlı’nın Akdeniz’i bir Türk gölü haline getirmesi demektir. İslâm adalet, yüksek ahlâk, gerçek medeniyet, insan tabiatına uygun bir hayat tarzı, gerçek hürriyet demektir. İslâm, insanı insanlıktan çıkartan bütün ahlâksızlıklardan, faziletsizliklerden, kötülüklerden kurtulmak demektir. Niçin korkuyorlar?

Bir yandan İslâm’a ve Müslümanlara saldırırken, öte yandan din sömürücüsü, mukaddesat bezirgânı haşaratı el altından destekliyor, teşvik ediyorlar. Müslümanların arasına soktukları sürüyle casus, ajan, provokatör, ajitatör ile bin çeşit fesat, fitne, tefrika tohumu ekiyorlar. İslâmî hareketi dejenere etmek, samimî mü’minleri faydasız maceralar peşinde koşturmak için ne şeytanlıklar yapmadılar. Yazık ki, bu sütunlarda, din düşmanlarıyla gizli ittifaklar yapan, esrarlı protokoller imzalamış olan bir takım adamları teşhir edemiyorum.

Ülkemizdeki paranın yarısı kara paraymış. Bunca kara para nasıl oluşmuş, birikmiştir? Bunun bir kısmı uyuşturucu ticaret ve trafiğindendir. Din sömürüsü yapanların servetleri de az değildir. Onlar elde ettikleri korkunç, ateşli, yakıcı, lânetli servetleri gizlemek için bin türlü tedbir almışlardır. Lakin Allah’ın kirâmen kâtibîn melekleri vardır, onlar kuruşuna kadar yazıyor. Hiç kimse onların kontrolundan, tuttuğu muhasebeden kendini kurtaramaz. Gün gelecek, Mahkeme-i Rûz-i Ceza’da hesap vereceklerdir.

Ülkemiz binlerce pislik, ayıp, kötülük içinde çırpınıyor. Bunlardan kurtulmamız gerekir. Allah azılı, militan, zâlim din düşmanlarının da belâlarını versin; din sömürücüsü namussuzların da.

Üniversiteler bir ülkenin beyinleridir. Bizde şu anda üniversite muhtariyeti var mıdır? Kesinlikle yoktur. YÖK heyûlâsı üniversitelerimizi batırmış, bitirmiştir. Bunu sadece ben söylemiyorum, hür vicdanlı herkes söylüyor.Dünya görüşleri ne olursa olsun.

Lâiklik laiklik deyip duruyorlar. Laikliğe bu kadar âşıklarsa öncelikle ülkemize gerçek laikliği getirmek için çalışsınlar. Kabinede din işlerinden sorumlu bir bakan bulunacak. Devletin resmî bir Diyanet İşleri Başkanlığı bulunacak. Devlet memuru statüsünde yüz bin imam, müezzin, müftü, vaiz olacak. Devletin beş yüzden fazla İmam-Hatip okulu, 17 İlahiyat fakültesi olacak. Devlet dinî vakıfları resmen idare edecek. Böyle laiklik olur mu? Önce -cesaretleri varsa- gerçek laikliği getirsinler, ondan sonra cart curt etsinler.

Sözü uzatmayayım. Cumhurbaşkanımız yüksek bir hukukçudur. Birtakım militan Sabataycı büyük hukukçular gibi, “Hukuk, hukuk!” diyerek hukuk düşmanlığı yapmamaktadır. Cumhurbaşkanımızın politik geçmişi yoktur, kirli bir mâziye sahip değildir. Haktan, adaletten, demokrasiden, hukuktan, yanadır. Bunun için onu bütün hayırlı, faydalı, haklı faaliyetlerinde, tavırlarında desteklemek hepimizin boynunun borcudur.

Dindar değilmiş, cumaya bile gitmiyormuş… Bu, öncelikle onunla Allah arasında bir iştir. Hem, Süleyman bey cumaya gidiyordu da, iyi miydi? 14 Eylül 2000