Şifahî Kültürle Bataktan Çıkamayız
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 08 Aralık 2018
Bendenize göre Müslümanların büyük ve çetin problemlerinden biri şifahî kültürlü olmalarıdır.
1928’de yapılan
şifahî kültürün başlangıcı oldu.
Harvard Üniversitesi’nin kütüphanesinde
, Chicago Üniversitesi’nin kütüphanesinde
, Utah Üniversitesi’nde
kitap var. İstanbul’un en büyük devlet kütüphanesi olan
Şifahî kültürlü toplumlarda kütüphane kavramı yoktur.
2015 yaklaşıyor…
Devletçe bu konuda ne gibi çalışmalarımız var, ne gibi yayınlar yapıldı? Dişe dokunur bir şey yok…
Şifahî kültürlüler okumaz yazmaz değil… Okurlar yazarlar ama satıhta kalır, derinliği olmaz. Şifahî kültür ıvır zıvır kültürüdür, magazin kültürüdür.
Bizim en büyük klasik edib ve şairimiz kimdir? Fuzuli’dir. Liselerimizde Fuzuli’yi okuyup anlayacak Türkçe öğretilebiliyor mu?
Şifahî kültürle Fuzuli’yi, Baki’yi, Nabi’yi, Şeyh Galib’i okumak, anlamak mümkün değildir.
Şifahî kültürden medeni yazılı kültüre geçebilmek için
gerekir. Bugünkü Kemalist, vesayetçi, gayr-i millî eğitimle köy olmaz, kasaba olmaz. Eğitimin ıslahı için Tevhid-i Tedrisat sistemi kaldırılmalı, gerçekten
dönülmelidir.
Müslümanlara
açma izni verilmelidir. Bu izin ve hürriyetle mesele halledilebilir mi? Hayır.
Böyle okullar açmak için
Türkiye’nin kendi
olması lazımdır. Önce bir Eton Koleji açılır, başarılı olunur, ona benzer başka okullar…
Birkaç sene önce
başlığıyla hayali bir yazı kaleme almıştım. Hiç kimse ilgilenmedi. Sadece bir vatandaş, yazının hayali olduğunu anlamamış,
diye müracaat etmişti.
Şifahî kültürlü Müslümanlar elli bin yeni cami yaptırabilirler ama bir tek gerçek ve güçlü İslam Mektebi açamazlar. Uyduruk, mimarisi bozuk, saçma sapan bir bina, saçma sapan bir bahçe içinde lâik cumhuriyet eğitimi veren bir okul… Böyle İslam mektebi olur mu?
İslam mektebinin müdürü, dünya çapında kültürlü, ahlâklı, faziletli, hezarfen, birkaç dilde ilmî araştırma eserleri vermiş, müstesna karizmatık bir şahsiyet olmalıdır. Edebiyat, tarih, felsefe, coğrafya, sanat kültürü öğretmenleri üniversite profesörlerinden üstün olmalıdır.
İslam Mektebi’nde hem Latin Türkçesiyle, hem de Osmanlı Türkçesiyle eğitim yapılmalıdır. İslam Mektebi’nde hüsn-i hat dersleri verilmelidir.
İslam Mektebi’nde öğle ezanı okunduğu vakit bütün talebeler topluca okulun büyük camiine gitmeli, okulun imamının ardında cemaatle namaz kılmalıdır.
Okulda İngilizce, Arapça mükemmel şekilde okutulmalıdır. Bu okulun öğrencileri, uluslararası kültür
yarışmalarında birinci olmalıdır.
Türkiye Müslümanlarının böyle bir okul açacak paraları yok mu?.. Var ama kültürleri buna müsait değildir. Şifahî kültürle böyle büyük işler yapılamaz.
1. Derhal hiç vakit geçirmeden
okumayı ve yazmayı öğrensinler.
2. Zengin edebi Türkçeyi öğrensinler. Üç beş yüz kelimelik şifahî iletişim, çarşı pazar, günlük hayat Türkçesiyle medeniyet kültürüne sahip olamazlar.
3.
günde en az bir-iki saat faydalı kitap okusunlar.
4. Faydalı kitaplar, uzanıp roman veya hikâye okumaya benzemez.
okuduktan sonra kitabı kapatıp okuduklarını tekrarlamak suretiyle…
Azerbaycan’a gidin, orada
ismi “
dir. Yani onlar bizim kadar bozulup dejenere olmamışlar.
Yazılı medeni kültür sahibi kimseler
olmaz. Şifahî kültürlüler cemaat-iktidar savaşı gibi dedikodularla ömürlerini tüketirler.
Bundan kaç sene önce
Türkçeye tercüme edildi, sanırım üç bin tane sattı.
Fransa, yazılı medeni kültür ülkesidir, Türkiye şifahî kültür ülkesi…
Orta büyüklükte bir şehirde geleneksel millî sanatlarımızdan biri nasıl canlandırılabilir? Bu konuda bir
takdim etmek istiyorum:
Diyelim elli bin nüfuslu bir şehirde eskiden var olan, bugün sönmüş bulunan
canlandıracağız. Bu işi belediye yapabilir.
Başarılı olmak için, nerede bulunacaksa
bir çömlekçi bulmak gerekir. Akıllısıyla baş etmek mümkün olmaz. Bu deli çömlekçiyle anlaşılır, ona bir atölye, bir lojman verilir, bir iki senelik geçimi de asgari seviyede garanti edilir.
Bu çömlekçi neler üretecektir?
gibi eskiden günlük hayatta kullanılan ürünler olmaz.
İki bin, üç bin yıllık çömlekler…
Böyle çömlek ürünleri üretildi, peki bunlar kimlere ve nasıl satılacaktır? Bizim şifahî kültürlü yerli halkımız, istisnalar dışında böyle sanat eserlerini almaz.
Fiyatları nasıl olacaktır?
Çin çömlekleriyle rekabet edebilecektir.
Deli çömlekçi dediğimi anlamışsınızdır.
Denizli civarında bir köyde
isminde bir çömlekçi vardı. Kendisini görmeye gidecektim, vefat etti, gidemedim. Yaptığı eserleri gördüm, bundan binlerce yıl önceden kalma
Bunların bir kısmı ucuz ve kültürsüz turisttir.
Bunlar çarşılarda pazarlarda,
Bendeniz birkaç yıl önce
böyle bir toprak eşya satın almıştım.
Çömlekçilik gibi üç yüze yakın sanat veya zanaatımız var. Bunların hiç olmazsa bir kısmının canlandırılması lazımdır.
Sanat eserleri, ürünleri vermek geçim yolu olabilir ama bunlarla zengin olmak, köşeyi dönmek, voli vurmak binde bir gerçekleşir.
Böyle sanat ve zanaat eserleri en çok Çin’de, Hindistan’da yapılıyor. Akıl almaz derecede ucuz fiyatlarla ihraç ediyorlar.
Fiyatları beşer liraydı. Adamlar üretiyorlar, gemilere yüklüyorlar, gümrük ödeniyor ve İstanbul’da beş liraya satılıyor.
Mısırlılar binlerce yıl önceki
canlandırdılar. İran’a, Özbekistan’a, Mısır’a gidin el sanatları canlı.
Tahminimce
zamanla bir milyon kişiye iş temin edilmiş olur. Üretenler, taşıyanlar, perakende satanlar, muhasebesini yapanlar, ambalajcılar vesaire vesaire…
Böyle yazılar ilgi çekmiyor ama yine de yazayım:
Şartlarım: Yol parası ve yemek parası istemem. Çay verirlerse
onu içerim. Hiçbir kimseye, bu işten haksız yere para kazandırılmasına razı ve alet olmam. 27.06.2014