Sihlere Sarık Özgürlüğü
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Aralık 2018
ABD’nin Washington eyaletinde Sih dinine mensup polislerin sarıkla hizmet etmelerine imkân tanındı. Kanada, İrlanda, Yeni Zelanda gibi ülkeler, o dine mensup polislerine daha önce bu hürriyeti tanımışlardı.
Sih dini Hindistan’da zuhur etmiş monoteist bir dindir. Bu dine bağlı olan erkeklerin sakal bırakmaları ve başlarına sarık sarmaları olmazsa olmaz bir şarttır.
Yıllarca önce İngiltere’de, motosiklet kullanan Sihler, başlarına kask geçirme mecburiyetinden muaf tutulmuştu. Çünkü medenî bir ülkede din, inanç, inancına göre yaşamak hürriyeti önde gelir.
O gibi ülkelerde, bizdeki Şapka Kanunu gibi acayip kanunlar olamaz. Mesela bugün İngiltere’de, isteyen papaz şapkası, silindir şapka, kolonyal şapka; isteyen fes, Müslüman sarığı, Hindu sarığı; Arap kefiye ve ageli, velhasıl dünyada ne kadar serpuş (başlık) varsa başına geçirebilir. Kıyafet ve serpuş çeşitliliği orada tabiî görülür.
Bizde, yakın tarihimizde nice dalgın Müslüman, camiden çıkarken namaz takkesini başında unuttuğu için tutuklanmıştır.
Ne ağır suç değil mi? Devrimleri ihlal etmiş!
Medeniyet başın üzerindeki serpuşta değil, içindeki akılda, kültürde, ilimde, irfanda, adalet duygusunda, vicdandadır.
Bugünkü Anayasamızda şapka giyme inkılâbı vardır. Bu inkılâpla ilgili kanunun değiştirilmesini teklif etmek bile yasaktır. “Şapka İksası (giyilmesi) Hakkındaki Kanun”a göre, her vatandaş başına “medenî milletlerin serpuşu” olan şapkayı geçirmek zorundadır. Bu kanuna göre şapka giymemek suçtur.
Benim çocukluğumda 1940’lı yıllarda, şehirlerde herkes şapka, köylerde kasket giyerdi. Şimdi halkın çok büyük kısmı başı açık geziyor.
İşin en komik tarafı da, şapka şapka şapka uygarlık diye tepinen koyu Kemalistlerin da artık şapkasız gezmeleridir. Bu Kemalizme hıyanet ve devrimlere ihanet değil midir?
Avrupa Hıristiyan medeniyetinde başındaki şapkayı çıkartmak saygı gösterisidir. İslamda ise başı açık gezmek, başını açmak çok ayıptır.
Namaz kılarken Müslüman erkeğin başının kapalı olması gerekir. Başı kapalı olmak namazın edeplerindendir, Sünnettir.
Camilerde devamlı olarak başı açık namaz kılan kardeşlerimi görünce bilseniz ne kadar yadırgıyorum.
Geçenlerde sabah namazı için tarihî camilerden birine gitmiştim. Etraf ev ve apartman doluydu ama cemaat on kişi kadardı. Bir tane olsun dindar liseli veya üniversiteli yoktu. Muhterem imam efendi geldi, geride sünnet kıldı, baktım başı açıktı… İçimden ne kadar üzüldüm, kırıldım…
Hindistan’a otoriter bir rejim gelse, sarık gericiliktir, papaz şapkası uygarlıktır, herkes şapka giyecektir diye bir kanun çıkartsa, başta Sihler olmak üzere yüz milyonlarca insan isyan eder, yer yerinden oynar. Şapka Kanunu çıkarıldığı zaman Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde isyanlar çıkmış ama şiddetle bastırılmıştı.
Şapka yüzünden din âlimleri asılmıştır.
Erzincan’da, bohçacılık yaparak hayatını kazanan Şalcı Bacı adındaki kadıncağız, Şapka Kanunu için “Böyle kanun mu olurmuş…” gibisinden bir laf ettiği için İstiklal Mahkemesi kararıyla asılmıştır.
Uygarlaşmak öyle kolay olmuyor.
Uygarlaşa uygarlaşa bugünlere geldik. Seks azgınlıkları, fuhuş, ahlaksızlık, iffetsizlik, müstehcen yayınlar, dinsizlik, densizlik, çıplaklık gırla gidiyor.
Olacak o kadar.
Merhum Adnan Menderes’in, 1950 ile 1960 arasındaki başbakanlığı yıllarında büyük hizmetleri olduğu gibi, büyük hatâları da olmuştur. Bu büyük hatâlardan biri, muhalif Osman Bölükbaşı’yı Meclis’e soktuğu için, Kırşehir vilayetini cezalandırıp ilçe yapmasıdır.
Akıl alacak şey mi, muhalif partinin Meclis’teki tek milletvekilinden çok rahatsız olmak ve onu seçen ili, ilçe yapmak. Keskin dilli muhalif milletvekilinden kurtulmak için bir çare ama ne berbat çare…
O yılları çok iyi hatırlıyorum. Osman Bölükbaşı bir konuştu mu pîr konuşurdu. Menderes’in, Bölükbaşı hakkındaki büyük hatâları sadece onu seçen ve tutan vilayeti ilçe yapması değildi.
Bir keresinde Meclis kürsüsünde ağır bir konuşma yaptığı için, Bölükbaşı’nın dokunulmazlığını kaldırtmış ve onu tutuklatmıştı. Menderes’i halkın yüzde 50’sinden fazlası destekliyordu. Varsın, bir vilayet de, sivri dilli muhalif bir kişiyi milletvekili yapıp Meclis’e göndersin, bunu büyütmemek gerekmez miydi?
Garip şeydir, bizde halkın desteklediği, seçtiği büyük partiler ve liderleri muhalefetten aşırı derecede rahatsız olurlar. Geniş ve rahat olmaları gerekirken, aksine sinirlenirler. Demokrasi varsa (kör topal da olsa var) muhalefet elbette karşı çıkacak, tenkit edecek, bağırıp çağıracak, hattâ bazen aşırılığa kaçacaktır.
Demokrasi bir satranç gibidir, oynarken sinirlenmeye gelmez. Sinirlenen taraf kaybeder. Güçlü bir iktidarın karşısında (olumlu olması şartıyla) güçlü bir muhalefet lazımdır. Muhalefet bizatihi kötü değildir, kötü olan olumsuz, yıkıcı muhalefettir.
Katolik kilisesinde, aziz ilân edilmeden önce bir şahıs hakkında uzun yıllar derin araştırmalar yapılır, dosyalar hazırlanır. Bu araştırmadan sonra o kişi hemen aziz yapılmaz. Hazırlanan dosyalar “Şeytanın avukatı” denilen uzman bir şahsa verilir, “Al bu dosyayı ve içindeki bilgileri çürütmeye, bu zatın azizlik sıfatına layık olmadığı ispata çalış” denir. O kişiye yeterli bir müddet verilir, çalışma ve incelemeleri sonunda dosyadaki bilgilerin (Katolikliğe göre) doğruluklarını çürütemezse, dosyadaki zat ancak ondan sonra aziz ilan edilir.
Vatansever, doğru, yapıcı, olumlu muhalefet bir tür Şeytanın avukatıdır.
Yine Adnan Menderes’e dönelim: Halkın çoğunluğu kendisini seviyor ve tutuyordu ama 27 Mayıs askerî devriminde feci şeklide yıkılmıştı.
Osman Bölükbaşı gibi muhaliflerden ona zarar gelmezdi. Onu İnönü’nün entrikaları devirmişti.
O devirde yapıcı bir muhalefet olsaydı, yine askerî darbe olmazdı.
Çünkü vatansever, insan haklarına bağlı, hukukun üstünlüğüne saygı duyan olumlu bir muhalefet darbeye karşı çıkardı.
Sonuç: Devlet, hükümet ve kamu işlerinin iyi yürümesi için vatansever ve çok güçlü bir muhalefetin varlığı, denetimi şarttır.
Böyle bir muhalefet yoksa vatansever iktidar onun oluşması için gayret göstermelidir… Muhalefetten kurtulmaya çalışmak çıkar yol değildir.
Bugün Türkiye’de vazifesini hakkıyla yapan güçlü bir muhalefet var mıdır? Muhalefete tahammül eden bir iktidar var mıdır?
Lütfen bu iki sorunun cevaplarını siz veriniz. 22.05.2012