Pazar

 

Türkiye Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu tarafından yayınlanan aylık “Hak-İş” dergisinin Ocak 1999

sayısında tarih, toplum, iktidar konusu işlenmiş, değerli fikir adamlarının, akademisyenlerin görüşlerine yer verilmiş. Bu meyanda üstad Prof. Dr. Ercüment Kuran ile beş sayfalık bir mülâkatın metni yayınlanmış. Üstad bir yerde şöyle diyor:

“Türkiye’de olup bitenleri ve oynananları görüyorum. Kürt ve Alevileri kışkırtıyorlar. 37 insanın ölümüne sebep olan Sivas hadiselerine objektif ve tarafsız bir gözle yaklaşmıyoruz. Aleviler de Müslümandır. Ehl-i Beyt sevgisi ile farklılaşmışlardır. Ama “Ben dinsizim, öldüğüm zaman cenaze töreni yapılmasın” diyen adamı Sivas’a davet edip, -törenler her sene şehir dışında yapılırken- şehir içinde yapıp da 37 kişinin ölümüne sebep olan hadisede kışkırtma var mıdır? Yok mudur? Ancak mahkeme önce “vardır” diyor, sonra Temyiz’de (Yargıtay’da) bu karar bozuluyor, “yoktur” diye karar alınıyor. Benim mantığım burada bir yanlış olduğunu söylüyor. Çünkü dinsiz bir adam, “Ben Müslüman değilim” diyen adam İstanbul’da öldü, dinî merasim yapılmadan toprağa gömüldü. Bu ölenler gerçekten Alevi midir? Benim tanıdığım Alevilerden beş vakit namazlarını kılanlar vardır. Bunları sosyal bilimcilerimiz, siyaset bilimcilerimiz, ilâhiyatçılarımız, din tarihçilerimizin çok açık olarak ortaya koyması lazımdır. Ama bunlar yapılmıyor.” (S. 19)

Sivas’ta cereyan eden hadise yakın tarihimizin büyük facialarındandır. Bu hadiseyi Aziz Nesin adlı adam kışkırtmıştır. O tarihte bu kişi, Salman Rüşdi’nin İslâm Peygamberi’ne hakaret eden, Müslümanların mukaddesatına saldıran iğrenç kitabını Türkçe’ye çevirmek için çırpınıyordu. Aziz Nesin militan, saldırgan, mütecâviz, insanların din ve inanç hürriyetlerine saygı duymayan bir ateistti. Hadiseden önce onu destekleyenler büyük hatâ etmişlerdir. Her sene şehir dışında yapılan Pir Sultan Abdal şenlikleri o yıl niçin şehir içinde yapılmıştır? Planlı bir provokasyon vardır. Birileri Sivas’ta müessif ve feci hadiseler olması için yangının üzerine körükle gitmişlerdir. Ben, bu hadise patlak vermeden önce yazılar kaleme alarak devlet büyüklerinin tedbir almasını istemiştim. Tabiatıyla kulak asan çıkmamıştı.

Ciddi hukukçulardan, gerçek aydınlardan, fikir adamlarından bir komite teşkil edilerek Sivas davasının tekrar görülmesi için harekete geçilmelidir. Ancak bu teşebbüsün içine hiçbir yetersiz, demagog, din sömürücüsü, arivist, hokkabaz, soytarı, farfaracı, yiyici, şöhret-perest, din sömürücüsü kişi karıştırılmamalıdır. Mahkemenin tekrar görülmesini temin edecek bütün belgeler, bilgiler, mütalaalar toplanmalı; bu konuda ciddi yayınlar yapılmalı; kamuoyu meydana getirilmelidir.

Ben bir Müslüman olarak Aziz Nesin’den nefret ediyorum. Ateistliğinden çok militanlığı, saldırganlığı yüzünden. O âhir ömründe gülünç bir Don Kişot’luk taslamış, kışkırtmalarıyla büyük bir faciaya sebep olmuştur. Sivas’ta öldürülen 37 kişinin kanlarının vebali öncelikle onun üzerinedir.

Sivas faciasında sadece Aziz Nesin’in arkadaşları ölmemiş, kaldıkları otelde çalışan iki kişi Nesincilerden biri tarafından tabanca ile katledilmiştir. Bu rivayet de incelenmeli, gerçek gün ışığına çıkartılmalıdır.

En Büyük Soykırım

Amerika kıt’ası, 1492’de Avrupalılar tarafından keşfedildiğinde orada on milyonlarca yerli halk yaşıyordu. Onların kendi medeniyetleri, kültürleri, devletleri, hukukları, gelenekleri vardı. Onlar da insandı. Üstelik yumuşak huylu, uysal, merhametli insanlardı. Kendi vatanlarında kendi meşruiyetleri içinde yaşıyorlardı.

Haçlı beyaz insanlar Amerika’nın yerli halkı üzerine fırtına gibi atıldılar. Onların devletlerini yıktılar, krallarını öldürdüler, hepsini esir ettiler, onlara hayvan muamelesi ettiler. Korkunç bir soykırım gerçekleştirildi, on milyonlarca insan öldü. Bir medeniyet yağmalandı. Amerikalı bir general, “En iyi kızılderili ölü bir kızılderilidir” demiştir. Dışarıdan gelen beyazların yerli halka nasıl baktıklarını bu cümle özetler.

Tarih boyunca büyük, feci soykırımlar olmuştur. Lâkin hiçbiri Amerika’nın asıl yerlilerine yapılan kırım kadar merhametsiz ve amansız olmamıştır.

Kristof Kolomb’un bir ara Hindistan’a giden yolu bulmak için Osmanlı Padişahı İkinci Bayezid Han’a müracaat etmeyi düşündüğü söylenir. O sıralarda Osmanlı’nın başında Cem Sultan derdi vardı. Farzedelim ki, Kolomb Osmanlı adına Amerika’yı keşfetmiş olsaydı, acaba orada Haçlıların yaptığı gibi bir soykırım olacak mıydı? Kesinlikle olmazdı. Çünkü İslâm-Osmanlı sisteminde yerli halkı kırmak yoktur.

Yakın tarihin en büyük katliâmı ise Sovyetler Birliği’nde, Marksist-Leninist ideoloji yüzünden olmuştur.Komünist sistemin, ölümüne sebep olduğu insanların sayısı seksen milyon olarak tahmin ediliyor. Nedense bunun üzerinde fazla durulmuyor da, bütün dikkat ve alakalar Hİtler rejiminin Yahudi soykırımına yoğunlaştırılıyor. Revizyonist tarihçiler Yahudi soykırımının abartıldığını iddia ediyor. Ben konunun uzmanı olmadığım için bir mütalaada bulunmuyorum. Öldürülenlerin sayısı çok gösterilse de soykırım soykırımdır, zulüm zulümdür. Ancak, soykırımlar arasında fark gözetmemek gerekir. Amerikalı yerlilerin yok edilmesi fâciası da Yahudi soykırımı kadar suçtur, vahşettir.

Amerikalı yerlilerin yok edilişi ile ilgili olarak Batı dünyasında ciddî tarihî araştırmalar yapılmış, güvenilir kitaplar yazılmıştır. Bunlardan birkaçının Türkçe’ye çevrilmesi gerekir. Müslümanlardan her yıl toplanan milyarlarca dolar hizmet ve faaliyet parasının küçük bir miktarı bu gibi kültür ve insanlık faaliyetlerine sarfedilmelidir.

Haçlılar bizi barbarlıkla suçluyor; kendilerinin medenî, insansever, hukuka hürmetkâr olduklarını iddia ediyorlar. Dünyayı ve insanlığı perişan eden iki büyük cihan savaşını Müslümanlar ve Türkler çıkartmadı. Haçlılarınki ile kıyas edilecek olursa, Müslümanların ve Türklerin savaşları ne kadar ehven ve hafiftir. Haçlı orduları Kudüs’ü zaptettiklerinde korkunç bir kıyım yapmışlar, dökülen Müslüman kanları atların dizlerine kadar çıkmıştı. Daha sonra âdil İslam Sultanı Selâhaddin Eyyûbî Kudüs’ü geri aldığında, isteyen Hıristiyan ahalinin ve Haçlı askerlerinin kıymetli eşyalarıyla şehirden sâlimen çıkmalarına imkân tanımıştır. 22 Mart 1999