Sivil Millet Vekilleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 18 Şubat 2019
Cuma
Türkiye’nin, milletin vekilleri sadece Büyük Millet Meclisi’ndeki heyet değildir. Bir ülkenin aydınları, entelektüelleri, kaliteli okur-yazarları, büyük ve vasıflı medyacıları, gerçek edipleri, fikir adamları, sanatkârları da vekildir, temsilcidir. Ülkemiz büyük bir kriz içinde iken bu kişiler acaba niçin ortaya çıkıp da bir şeyler yapmaya çalışmıyorlar? Neler yapılamaz ki?
(1) Her kesime mensup yüz kadar seçkin kişi toplanır, bir araya gelir, çare ve çözümler ihtiva eden (içeren) bir manifesto hazırlar, yayınlar, bu metin medyada, yüksek mahfillerde müzakere edilir, tartışılır.
(2) Bizdeki kriz sadece siyasî değildir ama öncelikle siyaseti temizlemek, siyasetin önünü açmak gerekmektedir. Bunun için de vakit geçirmeden, siyasî partiler kanunu ile seçim kanununun değiştirilmesi icap eder. Tek milletvekili çıkartan dar seçim bölgesi sistemine geçmemiz şarttır. Bir de, siyasî partilerin aşiret gibi idare edilmesinden vaz geçilmeli, partilerin içine demokrasi getirilmelidir.
(3) Bugünkü siyasî ve idarî sistem yürümemektedir. Sakıncaları bertaraf edilerek başkanlık sistemine geçme hususunda gerekli teşebbüsler niçin yapılmıyor?
(4) Kokuşma korkunç boyutlara ulaşmıştır ama bu felâket ile radikal şekilde mücadele edilmiyor. Milyarlarca dolar çalan birtakım saygın soyguncuların üzerlerine gidilemiyor. Hemen adalete intikal ettirilmesi gereken çok önemli dosyalar birtakım kimseler tarafından çekmecelerde bekletiliyor. Milletin ve devletin büyük paralarını içeden bazı adamlar affa uğramışlar veya uğratılmışlardır. Meclis dışı seçkinlerin ve Türkiye vekillerinin bu konu üzerinde de durmaları, gerekiyorsa bir milyon kişilik bir “Kokuşmayı protesto ve lanetleme mitingi” tertiplemeleri gerekmez mi? Kokuşma aleyhinde boş bir edebiyat yapılıyor ama dişe dokunacak bir şey yapılmıyor.
(5) Türkiye’deki büyük ve korkunç krizin ana sebebi bizdeki eğitimin ve üniversitelerin son derece yetersiz, çağdışı, faydasız oluşudur. Buna paralel olarak lisan ve edebiyatımız da yetersizdir. Bu yüzden ülkemizi yüceltecek beyin gücüne, vasıflı insan kadrolarına sahip olamıyoruz. Ülke seçkinleri ve temsilcileri niçin bu konuları müzakere etmiyor, tartışmıyor? Arada bir, bir fıkra (köşeyazısı) yazarının bu konudan bahsetmesi elbette yeterli olmaz. Eğitim, üniversite, fikir ve kültür hayatı konusunda ortaya çareler, çözümler getirilmelidir. Konu yoğun şekilde müzakere edilmelidir.
(6) Türkiye’yi batıran, bitiren ana sebeplerden biri de, siyasî sistemin din ile yaptığı müzmin savaştır. Bu savaşa artık son verilmelidir. Böyle bir savaşın ülke, millet, devlet için zararlı ve tahripkâr olduğunu anlamak için ille de dindar olmak gerekmez. Akıllı ve medenî bir dinsiz de bunu anlar. Nitekim anlayanlar vardır. Ülkemizdeki din devlet münasebetleri ABD’de, İngiltere’de, medenî Batı ülkelerinde olduğu gibi olmalıdır. Yani din ile devlet barışmalıdır. Dinle savaşanlara, bu savaşı kazanamayacakları anlatılmalı, Türkiye’ye zarar verdikleri delilleriyle izah edilmelidir.
(7) Bilhassa son yirmi beş sene içinde millî ve ahlâkî değerlere karşı sinsî bir yıpratma savaşı açılmıştır. Vatanseverlik, doğruluk, namus ve şeref, dindarlık duyguları yozlaştırılmış, erozyona uğratılmıştır. Toplum içinde, insan insanın kurdu ve şeytanı olmuştur. Bu yüzden büyük suç patlaması meydana gelmiş; can, mal, ırz emniyetine büyük darbe vurulmuştur. Kuş kadar aklı olan herkes bilir ve idrak eder ki, zengin de olsa, bir toplum ahlâkî değerlerini yitirince dejenere olur ve sonunda çöker. Aydınlarımız, seçkinlerimiz, ülkenin tabiî vekilleri ve temsilcileri ahlâkî ve millî değerlerin korunması üzerinde durmalı, tartışmalı, çare ve çözümler üretmelidir.
(8) Ülkemizde yoğun bir şekilde insan hakları ihlâlleri yapılmaktadır. Bazı vatandaşlar inançları, fikirleri, görüşleri yüzünden baskıya, işkenceye, zulme uğramakta; korku ve tehdit içinde yaşamaktadır. Aydınlarımız ve seçkinlerimiz bu konu üzerinde gereği ve yeteri kadar durmuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi devletimiz ve ülkemiz aleyhine bir sürü kınama kararı veriyor, rejimi ağır tazminatlar ödemeye mecbur kılıyor ama baskılar ve haksızlıklar azalmadan ve hafiflemeden sürüp duruyor. Bu konu üzerinde de durulmalıdır. Büyük Millet Meclisi bu hususu gündemine almıyorsa, ülkenin sivil temsilcileri ve vekilleri almalıdır. Türkiyeliler inançları, dinleri, fikirleri, görüşleri yüzünden mahkemeye verilmemeli, mahkûm edilmemelidir. Medenî ve demokrat ülkelerdeki din, inanç, inandığı gibi yaşamak, düşünce hürriyeti ne kadarsa bizde de o kadar olmalıdır.
(9) Başörtüsü ve tesettür İslâm dininin, inanan kadın ve kızlara farz kıldığı kesin bir emirdir. Devletin, siyasî rejimin, üniversitenin, adliyenin bu konuda dindar kadınlara ve kızlara baskı yapmaya hakkı yoktur. Dünyanın hiçbir medenî ve demokrat ülkesinde üniversiteye başörtüsüyle gelen dindar Müslüman kızlara engel çıkartılmamakta, onların içeriye sokulmaması gibi bir icraata tevessül edilmemektedir. Başörtüsünün devletle, siyasî rejimle, üniversite ile doğrudan doğruya bir ilgisi yoktur. Başörtüsü yasağı, basit bir kıyafet düzenlemesi değil, Müslümanlara karşı bir eylemdir. Bu eylem evrensel insan haklarına, tabiî ve ilahî hukuk ilkelerine, demokrasiye, akla, sağduyuya, Türkiye’nin yüksek menfaatlerine aykırıdır. Başörtüsü karşıtları açmış oldukları savaşı asla kazanamayacaklardır. Boş yere haksızlık ve zulm ediyorlar. Aydın ve seçkinlerimiz, bir kısmı ateist de olsalar, bu konuyu soğukkanlılıkla müzakere edip, toplumsal ve millî barışa uygun bir çözüme kavuşturmak için çalışmalıdır.
(10) Türkiye’yi bugünkü perişan ve feci hale iki kimlikli, gizli, esrarlı, son derece güçlü küçük bir zümre getirmiştir. Milletin sivil temsilcileri bu konuyu ilmî şekilde incelemeli ve o zümreyi uyarmalıdır.
(11) Bütün lügat ve ansiklopediler Şeriat’ı, “İslâm dininin uygulamaya ait hükümlerinin tamamına verilen ad” olarak tarif etmektedir.
İslâmî terminolojide Şeriat din demektir. Binaenaleyh birtakım sorumlu kişilerin, Şeriata sorumsuzca saldırmaları, hakaret etmeleri konusu işlenmeli ve bu gibi kişiler itidale davet edilmelidir. Lâik bir düzende bir vatandaşın dinsiz olmaya hakkı vardır ama çoğunluğun dinine saldırmaya, militan din düşmanlığı yapmaya, Şeriat’ı tahkir etmeye hakkı yoktur. Aydınlarımızın ve seçkinlerimizin bu konuda ilgilileri orta yola çekmek için çalışmalarını beklemek hakkımızdır. 11 Ağustos 2001