Cuma

 

Bizdeki particilik sistemi -ki bir aşiret ağalığı sistemine dönüşmüştür- en ehliyetli, en liyakatli, en yararlı, en fazla iş ve hizmet görecek kimselerin milletvekili seçilmesine yönelik değildir. Genellikle birer ağa, birer despot, birer derebeyi gibi hareket eden düzen partilerinin başkanları kendilerine bağlı, itaatkâr, ne isterlerse onu yapan kimseleri Meclis’e sokma temâyülündedir. Bu durum siyasî hayatımıza bir sürü zaaf getirmiş, politikayı kirletmiştir.

Müslüman kesimde de siyaset konusunda, politik hizmet ve faaliyetler alanında vahim hatâlar görülmektedir. Bunlardan bazılarını burada kısaca zikretmek isterim:

1. İslam dini ile bir hizbi veya fırkayı özdeşleştirmek. Maalesef bazı fanatik ve militan kafalı kimseler yakın tarihimizde bu özdeşleştirme yüzünden hiziplerini tutmayan din kardeşlerini tekfire (küfürle suçlamaya) kadar gitmişlerdir.

2. İyi ve başarılı bir Müslüman politikacıda ne gibi şartlar bulunmalıdır? Buna dikkat edilmemiştir. “Filan kardeşimiz pırlanta gibidir… Falanca parlak bir doktor veya mühendistir… Feşmekân kardeşimiz çok dindardır…” Bunlar başarılı bir politikacı olmak için yeterli sıfatlar değildir. Bir hastahaneye doktor almıyoruz, yahut bir şantiyeye mühendis aramıyoruz ki, doktoru veya mühendisi sellemehüsselam politikaya kabul edelim. Politika hayatına atılacak bir kişide aranacak birinci şart kendisinin siyasî kültüre sahip olmasıdır. Siyasî kültürü, ehliyeti, liyakati olmayan kişi Meclis’e girse de hizmet göremez; mankenlik yapar ancak. Genel başkana bendelik eder.

3. RTÜK Kanunu’nun Meclis’te müzakeresi sırasında, bu kötü ve zararlı kanuna sadece 54 milletvekili muhalif oy vermiştir. Halbuki Meclis’te o tarihte 100’den fazla Fazilet, 80’den fazla da Doğru Yol Partisi milletvekili bulunuyordu. Sayın Müslüman milletvekilleri o kritik anda neredeydiler? Niçin vazifeleri başında bulunup da ülkeye, devlete, millete yararlı olmayan, hususî bir maksatla çıkartılmak istenen o kanuna muhalif oy kullanmadılar?

4. Kanunlarımıza göre ilkokul mezunu olan vatandaşlar da milletvekili seçilebilir. Ancak içinde yaşadığımız dünya bilgi çağına girmiştir. Müslümanların, karşıtlarından daha bilgili, daha kültürlü, daha ihtisaslı, daha tecrübeli ve daha birikimli vekiller bulup Meclis’e sokmaları gerekmez mi? Kendini yetiştirmiş otodidakt bir kimseye bir şey demem ama, bizim dâvamıza tahsil ve kültür bakımından yetersiz kişilerin hizmet edemeyeceği kanaatindeyim.

5. Milletvekilliği yapacak kimsede ahlâk, yüksek karakter, mürüvvet, vazife duygusu bulunması da gerekir. Vefanın dinimizde büyük yeri vardır. Vefasız insandan bu millete, bu ülkeye, bu dâvaya hayır gelmez. Sadece kendi şahsî çıkarlarını düşünen vefasız, mürüvvetsiz, prensipsiz adamlar seçmenlerini oyalar, aldatır, uyutur.

İyi ve kaliteli bir milletvekili devletini, vatanını, halkını partisinden üstün tutmakla mükelleftir. Elbette ki, demokrasinin kurallarına göre siyasî bir partiye mensup olacaktır ama yeri geldiği, gerektiği zaman, aşiret reisi gibi hareket eden parti başkanına da itiraz etmesini bilecektir.

Demokratik sistem kalite isteyen bir sistemdir. Kalitesiz, vasıfsız demokrasi olmaz, anti-demokrasi veya demokrasinin karikatürü olur.

Çağımızda kokuşma globalleşmiştir. Dünyada trilyonlarca dolar kara para tedavül etmektedir. Vasıfsız demokrasiler bu küresel âfetle mücadele edemez.

Türkiye’nin siyaset, iktisat, kültür alanlarında çok büyük, çok vahim hastalıkları, problemleri, dertleri bulunmaktadır. Aşiret ağalığı gibi işleyen kalitesiz demokrasi ile bunlara çözüm ve çare bulunmaz.

Politikacılarımızın içinde elbette kaliteli, ehliyetli, liyakatli kişiler ve gruplar vardır. Lakin genelde kalite son derece düşmüştür.

Kaliteli politikacıya örnek olarak bundan önce defalarca yazdığım gibi merhum Adnan Kahveci’yi göstermek isterim. Bu zat, öyle bir ahlâk ve karaktere sahipti ki, uygun görmediği ve muhalif kaldığı milletvekili maaşları zammını ve kıyak emeklilik hakkını, kanun kabul edildikten sonra gereken mercilere müracaat ederek almamıştı. Genç yaştaki ölümünden sonra mirasçıları kıyak emekliliğe göre maaş alamadılar.

Bazı müfrit kimseler beni tenkit ediyor “Adnan Kahveci bizden değildir, niçin sık sık onun reklamını yapıyorsun?” diyorlar. Bu ne kadar yanlış bir zihniyettir? Millet Meclisi’ne giren bir vekil, hangi partiden olursa olsun Türkiye’nin, bütün halkın milletvekilidir. Kaliteli, vatansever, ehliyetli bir milletvekilini “Bizim partiden değil” diye dışlamak siyasete aykırı bir düşüncedir.

Ben farz-ı muhal milletvekili seçilsem (ki böyle birşeyi kesinlikle istemem ve kabul etmem), görüşleri, inançları, partileri bana taban tabana zıt vatandaşlarımla da görüşürüm, onların dertlerini ve şikayetlerini dinlerim ve haklı oldukları her konuda kendilerine yardımcı olurum.

İyi ve başarılı bir siyasetçinin (ahlâka aykırı iş yapmamak şartıyla) cin fikirli-dahi olması gerekir. Çok temiz ve saf, her işittiğine inanan kimseler bu devirde siyaset yapamaz.

Siyasetçi kendisini yenileyen bir yapıya sahip olmalıdır. Bundan yirmi beş yıl önceki zihniyet ve kafa ile bugün başarılı ve yararlı siyaset yapılamaz. Türkiye son çeyrek asırda çağ atladı. Türk Ceza Kanunu’ndaki 163’üncü ve 141’inci maddeler kaldırıldı. Şu anda hâlâ tabu ve yasak olan konular var ama nice eski yasak ve tabu da kalkmış vaziyette. Merhum Özal, din ve devlet münasebetleri ve laiklik konusunda çok büyük bir değişiklik projesi üzerinde çalışıyordu. Ömrü vefa etmedi.

Hele seçimleri kazanalım ve memleketin başına geçelim, ondan sonra bütün aksaklıkları düzeltiriz, bütün hastalıkları tedavi ederiz, bütün krizlere çare ve çözüm buluruz… Böyle düşünen şahıslar, zümreler, partiler varsa, onların bu ucuz reçetelerine gülmek gerekir. Kurtuluş bu kadar kolay mıdır? 04 Ağustos 2001