Pazartesi

 

AKP’nin Meclis’e yeterli sayıda general ve kurmay albayı sokması iyi olurdu. Kabineye de, ya bu milletvekillerinden biri, yahut dışardan bir general bakan olarak girmeliydi. Türkiye’mizde askerî güç ile sivil güç arasında bir kopukluk var, asker kökenli milletvekilleri ve bakan, bu kopukluktan ileri gelen gerginliklerin giderilmesinde hizmet ederlerdi.

Siyaset, asıl satranç oyunundan bin kat daha karışık, daha zor, daha çetrefilli bir zekâ oyunudur. Sivil siyasetçiler bu satrancı oynamayı bilmiyorlarsa, bu konuda karşıtlarından daha hünerli ve üstün değillerse sonunda mat olmaya mahkûmdur.

Turgut Özal satrancı iyi oynadı. Kurduğu parti homojen değildi; ülkenin bellibaşlı bütün büyük kesim ve cereyanlarından temsilciler vardı. Özal; beş vakit namaz kılan, Nakşî tarikatına mensup dindar bir Müslümandı. Lakin İslâmcılık yapmadı, siyasal İslâm tuzağına düşmedi. Satrancı iyi oynamasında, başarılı olmasında eşi Semra hanımın başının açık olması, çağdaşlığı da ona hem yardımcı, hem de bir miktar ayakbağı olmuştur.

Adnan Menderes 1959’da, 1960’da satrancı iyi oynayamadı. Gururuna, sinirlerine mağlup oldu, “Kendime sâbık başvekil dedirtmem” dedi ve feci şekilde devrildi.

Celal Bayar İttihatçı, komitacı geçinirdi, o da politika satrancında yenilmiştir.

Millî Şef İsmet Paşa son derece kindar bir kimseydi ama satrancı rakiplerinden daha başarılı oynadı; 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra, halk iradesiyle olmayıp darbecilerin iradesiyle de olsa tekrar başbakan olmayı becerdi.

Tarih boyunca siyaset satrancını en başarılı oynayan politikacı Fransız dışişleri bakanı Talleyrand’dır. Kaç rejime hizmet etmiş, nice ihtilâller, fırtınalar geçirmiş, her devirde hacıyatmaz gibi ayakta kalmayı başarmış ve becermiştir. Napolyon, Vaterlo’da yenilip bittiği zaman Fransa’yı Talleyrand temsil ediyordu.

Türkiye Müslüman bir ülkedir, bu ülkede çoğunluk Müslümanlardadır. Ancak temiz bir Müslüman olmak, yahut ünlü veya okumuş bir Müslüman olmak siyasette başarılı olmak için yeterli değildir. İlle de satrancı iyi bilmek gerekir.

Asr-ı Saadet’te “Duhat-ı Arab” denilen birkaç kişi vardı. Duhat, dahî kelimesinin çoğuludur, cin fikirli demektir. Cin fikirli, keskin zekâlı, satrancı iyi oynayan kişi… Bunlardan biri Amr ibn el-As’tır. İkincisi Muaviye b. Ebi Süfyan, üçüncüsü Ubeyde b. el-Cerrah…Bu üç zat siyaset, idare, savaş sahalarında başarılı siyaset satrancı oynamışlardır.

Filan zat çok dindarmış, beş vakit namaz kılar, gece teheccüde kalkar, haftada iki gün nafile oruç tutar, abdestsiz yere basmaz, bir zerre haraç yemezmiş… Bu sayılanlar güzel hasletler ve faziletlerdir ama siyaset yapmak, politika satrancını başarılı bir şekilde oynamak için yeterli değildir.

Başarılı politikacı olmak, siyaset satrancını iyi oynamak için şeytana külahını ters giydirecek bir zekaya, bir kurnazlığa sahip olmak gerekir. Benim “Şeytan imtihanı” dediğim bir sınav vardır. Politikacıyı Şeytan ile birlikte bir odaya kapatırsınız. Yarım saat sonra kapıyı açtığınızda Şeytan onu bir çuvalın içine koymuş, ağzını sıkıca bağlamış, adam çırpınıyor, feryat ediyor, “Çıkartın beni bu çuvaldan, Şeytan’ın yaptığı demokrasiye, insan haklarına, anayasaya, adalete aykırıdır, onun beni çuvala koymaya hakkı yoktur!..” diye bağırıp ağlıyorsa o politikacı beş para etmez. Aksine, yarım saat sonra kapı açıldığında bizim politikacı Şeytan’ı çuvala koymuş, ağzını sımsıkı bağlamış ve Şeytan debelenerek “Çıkartın beni buradan…” diye bağırıyorsa o politikacı siyaseti iyi bilen, politika satrancını başarılı şekilde oynayan biridir.

Bizde politika çok merhametsiz, çok gaddar, çok gözüdönmüş, entrika kumkuması bir faaliyettir. Zavallı Adnan Menderes’in ve iki bakanının asılacak bir politik suçları yoktu ama âdi katiller gibi asıldılar. Menderes’in maneviyat sahasında büyük kabahatleri, suçları olmuştur. İstanbul’un göbeğinde, valilik binasının karşı tarafında, cami ve tekke olarak Gümüşhanevî Ahmed Ziyaüddin efendi hazretlerinin zâviyesi vardı. Menderes iktidarının Farmasonları ve Dönmeleri bu mübarek ve muazzez İslâm mâbedini, hiç lüzumu yokken temellerine kadar yıktırdılar, arsasını düzlediler. 1950 ile 60 yılları arasında yollar açılacak, İstanbul imar edilecek diye nice tarihî camiler yıkıldı, nice evliyaullahın türbeleri tahrip edildi, nice eski kabristan silindi. Yine, o tarihlerde onbinlerce fakirin evleri istimlak edildi, paraları zamanında verilmedi, gözü yaşlı nineler, dedeler devlet dairelerinde istimlâk parası almak için ağlaya ağlaya süründüler. O ahlar Menderes iktidarını yıkmıştır.

Türkiye’de politika satrancını en iyi oynayan taife, şu iki kimlikli zâhirde Türk ve Müslüman görünen, gerçekte ise Yahudiliğin Râfizî bir tarikatına mensup bulunan zümredir. Onların; Amerika’nın, Avrupa’nın en parlak üniversitelerinde okumuş, birkaç yabancı dili iyi bilen, siyaset biliminde, iktisatta uzmanlaşmış elemanları bulunmaktadır. Bunlara bir de Yahudilik zeka, deha ve kurnazlığı ilave edilince mekr ü hilelerinden, hud’alarından, şerlerinden korkmak gerekir.

Ülkemiz Farmasonları dört obediyansa ayrılmış olup bazısı bazen siyaset satrancında çuvallamaktadır. Adnan Menderes’in başbakanlık müsteşarı Ahmet Salip Korur güçlü ve büyük bir Mason teşkilatının üstad-ı azamıydı. Yaklaşan darbeyi farkedemedi, 27 Mayıs sabahı o da kıskıvrak yakalandı, Yassıada’yı boyladı. Kendisine izafe edilen suçlar ağırdı ama üç noktalı biraderlerin başı olması, kolay kurtulmasını sağladı, iki senelik bir hapis cezasıyla kefeni yırttıydı.

Siyaset satrancını iyi bilmeyenler, bu konuda keskin zekâlı, cin fikirli, şeytana külahı ters giydirecek derecede maharetli olmayanlar titresinler. Seçimleri ezici bir şekilde kazanmış olmak, Meclis’te üçyüz küsur taraftarı bulunan güçlü bir hükümet kurmak bu ülkede hiçbir garanti sağlamaz.

Sultan Abdülhamid otuz üç yıl satrancı iyi oynadı, sonunda o da yıprandı ve iktidarı Makedonya komitacılarına, Farmason veDönme İttihadçılara, Jön Türklere kaptırdı, 31 Mart vak’asından sonra da hiç hakketmediği halde Selanik’e sürüldü. Devletin başında kalmış olsaydı Osmanlı Devleti Balkan savaşlarında, Birinci Cihan Harbi’nde feci yenilgilere uğramazdı. 03 Aralık 2002