Siyaset ve Demokrasi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Pazar
BUGÜN ülkeyi idare eden siyasî iktidarı IMF mi seçip getirdi? Yahut bunları Amerika mı tayin etti? Hayır bu iktidarı halk serbest iradesiyle seçmiş ve iş başına getirmiştir.
Demokrasi lafla, sloganla, vecizeyle yürümez. Halk yığınlarının aklı, vicdanı yeterli olacak ki, ülkeye ve devlete gerçekten hizmet edecek, Türkiye’yi güçlendirecek, yüceltecek adamları ve kadroları seçsinler. Köylü kızını kendi haline bırakırsanız ya davulcuya, ya zurnacıya varırmış.
Futbol kulübü tutar gibi particilik yapılan bir ülkede elbette gerçek ve kaliteli demokrasi olmaz, elbette halk yığınlarının tercihi isabetli olmaz. Türkiye batıyorsa bunun suçu sadece siyasî iktidarda değil, onları seçen halktadır. Siyaset rehberlik isteyen bir iştir. Siyasî konularla halkı aydınlatmak, yönlendirmek, eğitmek gerekir.
Bizde herkes kendisini siyaset ve devlet idaresi konusunda ordinaryüs profesör zannediyor. Bakkal, kasap, zerzevatçı, balıkçı, yoğurtçu, yufkacı, yumurtacı, seyyar köfteci, kokoreççi, kayıkçı, soğuk demirci; doktor, mühendis, veteriner, ziraatçi… velhasıl herkes siyaset ve devlet idaresi konusunda bildiğini okuyor. Seçimlerde bu vatandaşlar sandığa kafalarına göre oy atıyor ve sonunda memleket batıyor. Sonra feryat figan, yaygara şamata. Ne bağırıyorsunuz yahu, bunları siz seçmediniz mi?
Bir politikacı ne güzel söylüyor: “Manavdan bir kilo armut alırken dikkat ve kontrol eden halk, Meclis’e göndereceği milletvekillerini, tercih edeceği siyasî partileri hiç incelemiyor.”
Bu ülkenin en bilgili, en ahlâklı, en hikmetli, en vatansever, en işe yarar, en dürüst, en şerefli insanlarının seçilip vekil yapılması gerekmez mi? Sistem kötü, eyvallah, lakin bu sistemi değiştirecek irade bulunmazsa, ondan kurtulmak mümkün olmaz.
Halkı tenkit ederken, dindarları da hedef alıyorum. Bizde dindar yığınlar, tarihî ârızalar ve baskılar yüzünden kırsal kesim, taşra, varoş, gecekondu kültürü sahasına itilmiştir. Yeterli genel kültüre sahip değildirler.
Birtakım cahil, firasetsiz, basiretsiz dindarlar siyasetle dini özdeşleştirmiştir. Hattâ öyle aşırılar vardır ki, onların kuş beyinlerinde siyaset dinin önüne geçmiştir.
Herifin beş kuruşluk hukuk, siyaset, devlet nazariyeleri kültürü yok; ahkâm kesip durur, cart curt eder. Nice ham dindar bilirim ki, devlet düşmanlığı yapıp durmuştur. Zerre kadar akılları ve kültürleri olsaydı, devlet ile sistem (veya düzen) arasındaki farkı bilirler, idrak ederler ve devleti tahrip etmek için çalışmazlardı.
Siyaset ince, zor, girift bir konudur. IQ’su 80 olan adam kendi kafasına göre siyaset yaparsa sonunda bir kuyuya düşer. Bizdeki siyaset son derece kirlenmiş, dejenere olmuştur. Siyaset kavgalarının ve rekabetlerinin ardında rant kavgaları vardır. Düzen partilerinin genel başkanlarının çoğu yüz milyonlarca dolar, birkaçı milyarlarca dolar servet sahibi olmuştur.
Parti tüzükleri, planlar programlar birer göz boyama edebiyatından başka bir şey değildir. Esas ranttır, benliktir. İnançlar, görüşler, renkler, doktrinler farklı olabilir ama rant konusunda hepsi ittifak halindedir. İtiraz edilebilir ve denilebilir ki: Siyasî partilerden birinin liderinin şahsî serveti yoktur, çalmamaktadır. Doğrudur. Ancak cümle eksiktir. “Kendisi çalmıyor ama çaldırıyor, çalmalarına göz yumuyor…” Bu zatın iki bakanı vaktiyle Yüce Divan’a verilmiş ve hapis cezası yemişti. Güneş Oteli’nde milletvekili transferi kulisleri yapan, başka partilerden on bir milletvekili satın alan ve bu şekilde iktidar olan bir siyasetçiye siz temiz mi diyorsunuz?
Siyasete girip de temiz kalabilmiş adam çok azdır. Henüz genç iken şüpheli ve şaibeli bir trafik kazasında yitirdiğimiz merhum Adnan Kahveci temiz bir siyasetçi idi.
Siyasî iktidarın yanında başka iktidarlar da vardır. İktisadî-malî iktidar ile siyasî iktidar arasında çekişme ve zıtlık olursa, savaşı iktisat-finans iktidarı kazanır. Ülkede seçimle gelmeyen iktidarlar da vardır.
Masonluktan pek bahseden yoktur ama 1935’te Atatürk’ün kapattırdığı o esrarlı, kökü dışarıda, seçkinci teşkilatın seçimle gelmeyen ve seçimle değişmeyen büyük bir gücü vardır. Sabataycılık da, gizli, güçlü bir iktidardır. Seçimle gelen hangi iktidar medya iktidarı ile savaşabilir?
Müslümanlar bu memlekette otuz yılı aşkın bir zamandan beri bazı kapıları zorlayıp duruyorlar. Kapı açılmıyor. Bir iki yıl önce yüksek rütbeli bir zat “Dinciler yüzde doksan oy alsalar bile iktidar onlara verilmeyecek” mealinde bir laf etmişti.
Türkiye’nin demokrasisi İngiltere, Amerika, İsviçre demokrasisine benzemez. Bizde devletin, seçimle gelmiş siyasî iktidarın, Millet Meclisi’nin, hukukun, millî kimliğin üzerinde bir güç vardır ve son sözü o söyler. Bizdeki demokrasi Lozan andlaşmasının gizli protokollarıyla sınırlıdır.
Kabak gibi siyaset yapanlar sonunda iyot gibi açıkta kalırlar. Halkın her kesimini uyarmak, eğitmek gerekiyor. Sağcı, solcu, Sünnî, Alevi, şucu bucu… velhasıl bütün halk seçimlerde vatansever, işe yarar adamları ve kadınları vekil olarak seçmelidir.
Oylarını işe yaramaz, yetersiz, bencil adamlara verenler sonra şikayet edip ağlamasınlar. Kendi düşen ağlamaz. Kötü partileri, yetersiz adamları seçenler başlarına gelecek belâları kendi elleriyle seçmişlerdir.
Nice Müslümanın da siyaset konusunda zerre kadar aklı yok. Geçen sene ilk okul mezunu kültürsüz bir Müslüman, siyaset konusunda hoşuna gitmeyen fikir ve görüşlerimden dolayı beni az daha boğacaktı. Zavallı!
Müslümanların karşıtları onları bölmek istiyordu. Müslümanlar bu tuzağa düştüler.
Birtakım adamlar ardlarına bakmadan toz duman içinde dolu dizgin gidiyor. Bu gidiş nereye? İktidara mı? Yahu size iktidarı verirler mi hiç? Duymadınız mı, “Yüzde doksan oy alsalar iktidar onlara yine verilmeyecektir” denilmiştir. Siyaset sahasında milyarlarca dolarlık birikimler var. Kabil olsa da bu paraların nasıl, hangi yollardan kazanıldığını, helal mi haram mı olduğunu sorabilsem. 23 Temmuz 2001