Cuma

 

Adnan Menderes 1959’da erken seçim kararı almış olsaydı… Yahut bir müddet için aktif siyasetten çekilip

“tedavi için”

İsviçre’ye gitmiş olsaydı… Başka bir ihtimal: İsmet İnönü’nün yıkıcı manevralarını tesirsiz bırakmak için işe yarar tedbirler almış olsaydı… Yukarıda saydıklarım gerçekleşmiş olsaydı yakın tarihimizin senaryosu başka olacaktı. “Ben kendime sâbık Başvekil (Başbakan) dedirtmem” diye inat etti de iyi mi oldu? Onun için, sabık başbakan olmak asılmaktan yeğ değil miydi?

Başka örnekler verelim:

Hitler

1939’da Polonya’ya saldırmamış olsaydı, bugün Almanya dünyanın süper gücü olurdu. Çekoslovakya’dan Südetler bölgesini aldın, daha sonra o ülkeyi Avrupa’nın ortasında bir sömürge haline getirdin, bir yerde durmasını bileceksin… Hitler bunu bilemedi ve hem ülkesinin, hem de şahsının felâketine yol açtı.

Napolyon Bonapart

Rusya’ya saldırmak cinnetini irtikâb etmemiş olsaydı, hem kendisinin, hem de Fransa’nın çöküşüne yol açmamış olacaktı.

Yahut:

İmparatorluğu kaybetti, galipler tarafından Elbe adasına prens yapıldı. Elbe küçük bir yer ama prenslik küçük de olsa prensliktir. Kader böyleymiş demedi, hırslarını gemleyemedi, tekrar Fransa’ya gitti, Paris’e geldi, tahta oturdu. Sonra ne oldu. Waterloo savaşını kaybetti, bu sefer prenslik falan vermediler, Atlantik Okyanusunda kaybolmuş

Saint Helene adasına

sürdüler, orada perişan şekilde öldü.

Yüksek mevkilere çıkmış kişiler, ne oldum dememeli, ne olacağım demelidir. Kendilerinde bilgelik olan kişiler, bir yerde durmasını bilirler. Keşke

Sultan Abdülhamid,

şu menhus ve menfur

31 Mart Vak’ası

olmadan kendi isteği ile tahttan feragat etmiş olsaydı.

Şerif Hüseyin

keşke Osmanlı’ya isyan etmemiş olsaydı.

Bütün Arapların sultanı olacağım derken her şeyini kaybetti, İngiliz idaresindeki Kıbrıs’ta sürgünde öldü.

Yüksel ki, yerin bu yer değildir…

Eyvallah… Lâkin insan yükseldikçe düşme, parçalanma ihtimali de çoğalır. En iyisi bir yere kadar yükseldikten sonra, daha fazla yükselip yükselmemek konusunda iyi bir hesap yapıp, gerekiyorsa durmak gerekmez mi?

Halk bize iktidar verdi, istediğimizi yaparız…

Egemenlik gerçekten ulusun olsa, bu muhakeme doğrudur ama bizde egemenlik ulusun değil.
Kimin?

Ne bileyim ben, derin derin adamlar, derin derin kurumlar var.

Yirminci asırda hangi medenî ülkede, bizde Adnan Menderes’in ve iki bakanının asılması gibi siyasî cinayetler işlenmiştir? Adnan Menderes’i sürmüş olsalardı, birkaç yıl sonra muzaffer bir kumandan gibi tekrar dönecekti.

Arjantin diktatörü Peron’u sürdüler, bir müddet gurbette yaşadı ve ülkesine döndü, demokratik seçimlerle cumhurbaşkanı oldu.

Siyaset uzlaşma demektir. Siyaset bir nevi satranç oyunudur.

Siyaset geleceği görmektir.

Siyaset birkaç senaryo içinden en uygununu seçebilmek demektir.

Siyasetin bittiği yerde savaş başlar.

Siyaset başarılı olmazsa darbe olur, ihtilâl olur, kopukluk olur.

“Halk bizi iktidar yaptı, istediğimizi yaparız…”

zihniyeti siyaset değil, anti-siyasettir.
Türkiye siyaseti

şeytanlarla, köpekbalıklarıyla, kurtlarla, tilkilerle, yılanlarla doludur.

Başarılı siyasetçi bunların hepsini tesirsiz hale getirebilendir.

Rezaletistan

Dünyada birtakım ülkeler var ki, genel ve yaygın bozuklukları dolayısıyla onlara

Rezaletistan

denilebilir. Çok şükür Türkiyemiz bunların listesine dahil değildir. Ülkemiz son derece ak ve pak bir diyardır. Ufak tefek skandallar, minicik yolsuzluklar olsa da bizde temizlik, şeffaflık, doğruluk, dürüstlük, adalet, eşitlik hakimdir.

Türkiye belli başlı hangi konu ve sahalarda son derece aktır ve paktır? Bunları sayalım:

• Hırsızlık konusunda tam bir eşitlik vardır. Küçük hırsızlar nasıl yakalanıp cezalandırılıyorsa, büyük, çok büyük, daha büyük ve en büyük hırsızlara da aynı muamele yapılmaktadır. Yani bizde hırsızlar eşittir.

• Bizde, bazı Rezaletistan’larda olduğu gibi devlet ve belediye ihalelerine fesat karıştırılmamakta, kamu en ufak bir zarara uğratılmamakta, birtakım partizanlar, yakınlar, canlar ciğerler himaye edilmemektedir, ihale işlerimiz şeffaf mı şeffaftır. Böyle bir temizlik, aklık paklık dünyanın neresinde görülmüştür?

• Bizde

nepotizm

denilen belâ yoktur. Devlet ve hükümet büyüklerimiz oğullarını, kızlarını, torunlarını, yeğenlerini, yakınlarını, canlarını ciğerlerini, arkadaşlarını, hemşehrilerini, ortaklarını asla ve asla korumazlar ve nüfuzlarını kullanarak onlara birtakım menfaatler sağlamazlar. Biz öyle bir ak ve pak ülkeyizdir ki, koskoca yüksek politikacıların oğulları işsiz gezer, damatları geçim sıkıntısı çeker de babaları, kayınpederleri onlara iltimas yapmaz. Ah ne aklık paklık, yazarken kalemim tirtir titriyor, gözlerim yaşarıyor…

• Bir milyar nüfuslu

Hindistan’ın şimdiki başbakanı

(kırmızı sarıklı, sakallı, millî elbiseli bir Sih’tir)

iktidar koltuğuna oturunca, Almanya’dan getirtilmiş lüks ve pahalı zırhlı BMW makam arabalarını devre dışı bırakmış ve Hint üretimi Morris otomobillerine binmiştir.

Aferin Hindistan’a!.. Biz ise bu konuda Hindistan’dan çok ileriyiz, daha faziletliyiz. Büyüklerimiz hep yerli ve millî otomobillere iftiharla binerler. Bu bakımdan biz bir

Erdemistan’ız

.

• Bizde yükseklerde uçan bir zat, politikacı olsun, büyük bürokrat olsun, medya babası olsun kanunsuz bir iş yaparsa paçasını asla kurtaramaz. Kanunlar, en güçsüz vatandaşa nasıl uygulanıyorsa ona da aynı şekilde uygulanır.

• Bizde millî gelir dağılımında tam bir adalet vardır. Zadegân tabaka lüks restoranlarda adam başına

200 dolara yiyip içecek,

fakir fukara doğru dürüst karnını doyuramayacak… Böyle rezaletler yoktur bizim diyarımızda. Millî gelir adaletli ve insaflı bir şekilde dağıtılır, bu konuda bütün tedbirler alınır. Zenginler biraz daha kaymaklı yeseler de fakirler de güzelce doyar, aç ve sefil kalmazlar. Oh ne iyi ne iyi…

• Bizde, başka ülkelerde olduğu gibi hortumlama yoktur. Hele biri böyle bir iş yapmaya kalksın, dünyaya gelip geleceğine pişman olur. Yaptığı hortumları kat kat burunlarından getirirler. Hortumcuların aparttığı milyarlarca doları bizde halk ödemez.

• Bizde

vatanî hizmetlerde

zengin fakir, güçlü güçsüz, nüfuzlu nüfuzsuz ayırımı yapılmaz.

Başbakan bile kendi çocuğunun ateş hattına gönderilmesini engelleyemez.

Bu konuda adalet, eşitlik ve fazilet ilkeleri hakimdir. Örnekleri uzatmayayım. Tertemiz, ak pak, şeffaf bir ülkeyiz. Kıvanç duyalım, içimiz sevinçle dolsun, bize bu günleri gösteren büyüklerimiz sağ olsunlar, var olsunlar. Davullar zurnalar çalsın, havaî fişekler atılsın, sema rengarenk olsun. 04 Ağustos 2007