Siyasî Meşruiyet
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 07 Şubat 2019
Perşembe
Demokrat, hukuka bağlı, tarihî devamlılık temeline oturmuş medenî ve sağlıklı bir yapıya sahip ülkelerde siyasî iktidarın meşruiyeti oradaki devlete, hukuka, anayasaya, millî kimliğe dayanır. Usûl ve kurallar dairesinde seçilen bir hükümet olur; konvansiyonel devletten başka bir de “Derin devlet” olmaz.
Bizde ise meşruiyetin iki kaynağı vardır:
1. Derin devletten, yahut 2. ABD’den izin ve icazet almak,
Halk yığınlarının siyasî kültürü yoktur. Okumuşların, üniversite bitirmişlerin de maalesef yoktur. Siyasî meşruiyet, icazet ne demektir bilmezler, anlamazlar.
Bizdeki bir kısım İslâmcıların, dindar geçinenlerin reyleri, görüşleri, duyguları son derece değişkendir. Amerika ve İngiltere Irak’a saldıracaklar, gayr-i meşru bir savaş açacaklar, sivil Müslümanları öldürecekler, ülkeyi yakıp yıkacaklar ve birtakım Müslümanlar bu meselede siyasî iktidarı savunacak…Olacak şey midir bu?
İktidarı, hükümeti fazla suçlamıyorum. Türkiye 1955’ten bu yana ABD’ye bağımlıdır, hattâ ağır bir kelime kullanacağım, bir dereceye kadar mahkûmdur. Üstelik bugünkü hükümetin başının ABD’ye verdiği sözler, taahhütler vardır. Binaenaleyh, en azından ikili oynamaya mecburdur. Lakin, hükümetin bu politikasını kayıtsız şartsız destekleyen bir kısım İslâmcılara ne demeli?
ABD’nin ve İngiltere’nin gayr-i meşru savaşını, saldırganlığını kötülemek ve lanetlemek için kişinin Müslüman olması gerekmez. İnsan olması yeterlidir. Nitekim bütün dünyada milyonlarca Hıristiyan çeşitli ülkelerde sokaklara, meydanlara dökülerek savaşı protesto etmektedir.
Geçenlerde Müslüman bir dostumu gördüm, koyu bir savaş taraftarı kesilmişti. “Türkiye bu savaşta ABD’nin yanında yerini almalıdır. Böyle yaparsa, savaştan sonra müzakere masasında oturabilir ve çok menfaatler elde edebilir…” diyordu. Bu zat siyasî bir partinin İstanbul teşkilatında fiilen çalışıyordu, son seçimlerde milletvekili adayı olmuş, fakat kazanamamıştı. Ben eminim ki, muhalif bir parti bünyesinde olsaydı, bugün söylediklerinin tam tersini söyleyecek; ABD ve İngiltere’ye ateş püskürecek, hükümeti yerden yere vuracaktı.
Saddam’ın diktatör olması, Irak rejiminin demokrat bir düzen olmaması ABD ve İngiltere’nin saldırısını meşrulaştırmaz. Dünyada nice diktatör, nice despot rejim vardır.
Allah’a, Peygamber’e, Kur’ân’a, İslâm’a, Şeriat’a iman eden samimi bir Müslüman bu savaşta ABD’den yana olabilir mi? Kesinlikle olamaz. Çünkü:
1. ABD gayr-i meşru, hukuk dışı, uluslararası nizam ve geleneklere aykırı, zalimane bir savaş açmış, saldırmıştır.
2. Irak halkı bu savaşta ezilmekte, kayıp vermektedir. Siviller, kadın ve çocuklar, ihtiyarlar, mâsum insanlar ölmekte, yaralanmakta, acı çekmekte, aç ve susuz kalmakta, perişan olmaktadır.
3. Bir İslâm ülkesi yanmakta, yıkılmakta, harap edilmektedir.
4. ABD’liler galip gelirse Irak bir sömürge haline getirilecek, ülkenin başına yabancı bir general konulacak, yirmi üç bakandan meydana gelen kabinenin bütün üyeleri Amerikalı olacaktır. Irak halkına hürriyet getireceğiz diyorlar. Böyle hürriyet olur mu?
Amerika Türkiye’nin bütünlüğünü, bugünkü sınırlarını “resmen” kabul ve tasdik etmemiştir. Amerika, 1923’ten bu yana Lozan andlaşmasını imzalamamıştır. Amerika Ortadoğu’da yeni sınırlar çizmek istemektedir.
Amerika Kürt meselesinde ikili oynamaktadır.
Benim Bülent Ecevit’in siyasetini ve görüşlerini desteklemediğimi herkes bilir. Ancak, şu hususu belirtmek isterim ki, Ecevit, iktidarda olsaydı bugünkü savaş konusunda daha millî bir siyaset takip eder ve Amerikalılara bu kadar baş eğmezdi. Çünkü Ecevit, meşruiyetini derin devletten alıyordu, boynunda “Amerikan icazeti” bağı yoktu.
İslâm inançlarına ve felsefesine göre bir ülkedeki siyasî iktidar o makama ilâhî kader ile gelmiş, getirilmiştir. Peygamber “Siz ne halde iseniz o şekilde idare olunursunuz” buyurmuştur. Saddam rejimi Irak halkına layık bir rejimdir. Türkiye’deki iktidar da, yine ilâhî kaza ve kader ile bu mevkie gelmiştir.
Siyasî iktidar, birtakım mecburiyet ve mahkûmiyetler yüzünden ABD’yi destekleyebilir ama hiçbir Müslüman bu desteği veremez. Müslümanın böyle bir mahkûmiyet ve mecburiyeti yoktur. Haksız ve gayr-i meşru olarak Müslüman bir ülkeye ve halka karşı açılmış bir savaşta saldırganları desteklemenin dinî ve imanî bakımdan büyük sakıncaları vardır. Siyasetçiler, ellerinde olmayan mecburî ve zarurî sebepleri saldırganları desteklemek zorunda kalırlarsa bunu kerhen, yürekleri kan ağlayarak, ileride Rûz-i Ceza’da hesabını nasıl vereceklerini hiç unutmadan yapmalıdır.
Ben şu partiye, bu iktidara bağlıyım, onları futbol kulübü tutar gibi tutuyorum, binaenaleyh yüzde yüz destekliyorum zihniyeti iz’ana, vicdana, imana uygun değildir.Müslümanların bazı büyük ve önemli konu ve meselelerde gerçek din âlimlerinden fetva almaları gerekir.
Dünya büyük bir maceraya doğru gitmektedir. ABD’nin bu savaşı durduracağını sanmak akılsızlık olur. Onlar savaşa daha şiddetli, daha zalimane, daha merhametsiz bir şekilde devam edecektir. Irak’tan sonra sıra başka İslâm ülkelerine gelecektir. Türkiye, yeni bir Sevr tehdidi karşısındadır.
Birtakım kimseler Amerika’da lüks villalar almışlar, Amerika’ya servet kaçırmışlar, çoluk çocuklarını oraya yerleştirmişler; bazıları çocuklarını, torunlarını orada doğurtup onlara ABD vatandaşlığı kazandırmışlardır ama bunlar gerçek kurtuluş ve selâmet için yeterli değildir. Gerçek kurtuluş ve selâmet Allah’ın rızasını kazanmakla elde edilir. Bu da imanla, ibadetle, ihlâsla, amel-i salihle, adaletle, şer’î hükümlere uymakla olur.
Cenâb-ı Hak bir kimseyi cezalandırmayı murad ederse, o kişi ABD’nin en muhkem ve kavi kalesine sığınsa bile azab ve gazab onu orada bulur ve yerin dibine geçirir. 04 Nisan 2003