Cumartesi

 

İnsanlık tarihinin en büyük soykırımı Kuzey Amerika’daki Kızılderililere karşı yapılmıştır. 19’uncu yüzyılda bir Amerikan generalinin sözü meşhurdur: “En iyi kızılderili, ölü bir kızılderilidir” demiştir General Coni. Günümüzde ABD’de üç milyondan fazla kızılderili yaşamaktadır. Durumları pek parlak değildir. Batı medeniyetinin maddî ve manevî zehirleri onları perişan etmiştir. Hakları, hürriyetleri, haysiyetleri için çalışanlar varsa da, hem sayıları az, hem de imkanları çok kısıtlıdır. İleri gelen bazı kızılderililerin Müslüman olduklarını duydum ama bu konuda sağlam bilgilere sahip değilim.

Elime, kızılderililerle ilgili “Kartallar Sonsuz Topraklarda Uçuyordu” başlığını taşıyan bir kitap geçti (Özgül Arcan, Babil Yayınevi İstanbul Tel: 0216/414 12 53. Büyük boy, 35 304 sayfa. Resimli, ciltli).

Adıgeçen kitabın 287. sayfasında yer alan satırları aşağıya alıyorum:

Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam, paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak. (Şef Seattle)

Kızılderili kabilesi reisi bu sözleri hangi tarihte söylemiştir bilmiyorum, lakin zamanımızda onun dedikleri gerçekleşmeye başladı. Batı medeniyeti ve onun soluk yüzlü adamları yüzünden dünya korkunç ve öldürücü bir kirlilik içindedir.

Önce maddî kirlilik:

Denizler, nehirler, göller kirlendi, Atmosfer, hava kirlendi, Topraklar kirlendi, İnsanların gıdaları kirlendi, Tahıllar, meyveler, sebzeler kirlendi, Balıklar, tavuklar, etler kirlendi, Dünya baştan başa kirlendi, İnsan kirlendi…

Medeniyet ve fen bir sürü hastalığı yendi. Onların yerine, daha korkunç bir sürü hastalık getirdi. Tıp bir endüstri haline geldi. İlaç sanayii devleşti, azdı, mafyalaştı.

Dünyanın üzerindeki nimetler bütün insanlara yeterdi ama soluk yüzlü adamların hırsları yüzünden insanların bir kısmı çok yerken, çok tüketirken, ihtiyaçlarını alabildiğine çoğaltırken, öbür kısmı aç kaldı, sefil kaldı, perişan oldu.

Dünyada savaş her zaman vardı ama soluk yüzlü adam savaşı, yerküresini ve tüm insanlığı mahv edecek boyutlara taşıdı.

Meğerse oklarla, mızraklarla, kılınçlarla, mancınıklarla, ağızdan dolma ilkel toplarla yapılan eski savaşlar ne kadar medenî imiş. Çağımızda Hiroşima veya Nagazaki’nin üzerine bir bomba atılıyor ve birkaç dakika içinde yüz bin kişi toz duman olup ölüyor.

Soluk yüzlü adam atomu parçaladı ve insanlığı yok edecek silahı buldu. Soluk yüzlü adam düğmeye basıyor, cehennemî bir füze fırlıyor, kaç bin kilometre ötedeki bir şehri havaya uçuruyor.

Soluk yüzlü adamlar Kızılderilileri bitirdiler şimdi sıra başkalarında. Afganistan, Vietnam, Çeçenistan, Irak, Filistin… Sırada daha çok ülke ve halk var.

Beyaz adam hürriyet diyor, demokrasi diyor, insan hakları diyor ve vurdu mu bir vuruyor, pir vuruyor. Beyaz adamın şakası yoktur.

Beyaz adamın bankaları var. Bankaların faizleri var. Beyaz adam altına, petrole tapar. Beyaz adamın yalancı cennetleri var. Beyaz adam sarhoş eder, eğlendirir. Beyaz adamın hafifmeşrep kadınları var, o şehveti sever.

Beyaz adamın dehşetli orduları var. Beyaz adam tahakkümü sever. Bazen ordularıyla, bazen holdingleriyle saldırır. Beyaz adamın misyonerleri var. Misyonerler bir ülkeye geldiklerinde ellerinde haçları vardır, yerlilerin de toprakları. Sonunda bir de bakarsınız, haçlar yerlilerin olmuş, topraklar beyazların. Beyaz adam Amazon ormanlarının altından girer üstünden çıkar. Bir yandan yakar, düzler, tahrip eder, öbür yandan “Amazon ormanları elden gidiyor, dünyanın ciğeri yanıyor…” diye bağırır.

Beyaz adam acımasızdır. 1945’te, İkinci Dünya Savaşı’nın son haftalarında Almanya’nın Dresden şehrini bir gece sabaha kadar öyle bir bombalamıştır ki,
birkaç saat içinde 250 bin sivil öldürmüştür. Beyaz adam disiplinsizliği, kafa tutmayı hiç sevmez. Mübarek Ramazan ayının kutsal Kadir gecesinde camilerdeki ağır yaralıları öldürür. Beyaz adamların büyük bir kısmı Altın Buzağı’ya tapar. Beyaz adamların bir kısmı, İsa Mesih’in yolundan gittiğini iddia eder ama onlara bir fiske vurduğunuz vakit, yüzlerinin öbür tarafını çevirmek bir yana, vurana dünyayı dar ederler.

Beyaz adamların medeniyeti ilerledikçe dünya yaşanmaz hale geliyor. Beyaz medeniyet insanlığı hasta ediyor. Beyaz adamlar çok yiyor ve yüz milyonlarcası obez oluyor.

Beyaz adamlar çok şey biliyor ama şu temel gerçeklerden haberleri yok.

Allah zulmü ve azgınlığı sevmez. Allah mühlet verir ama ihmal etmez. Allah zâlimleri sonunda kahr eder, yerin dibine geçirir.

Roma nasıl batmıştı? Sodom ve Gomore nasıl ilahî azaba uğramıştı? Zalimlere hem bu dünyada, hem başka bir alemde rezillik ve rüsvaylık var. Beyaz adam, ne oldum demesin, ne olacağım desin.

Beyaz adamın silahları ve gücü mazlumlara ve zavallılara yeter ama Tanrıya karşı sökmez. Kahhar olan Tanrı, zâlimleri yerin dibine geçirir. Kaderin okları gergin yaylardan zalimler yönüne fırlamayı bekliyor. Kaza okları bir kere yola çıkınca onları kimse durduramaz.

Atom bombalarıyla, uçaklarıyla, füzeleriyle, zırhlılarıyla, uydularıyla, milyonlarca askerli ordularıyla, altınlarıyla, tâğutî medeniyetleriyle yerin dibine batar zâlimler.

Kızılderiliyle, şu veya bu kavimle veya halkla savaşabilirler ama Tanrıyla savaşamazlar. Tanrıyı bırakıp paraya, güce, şehvete tapan zâlimlerin geleceği karanlıktır. 15 Mayıs 2005