Cumartesi

 

Amerikan donanması Somali sahillerine gelmiş.

Afganistan ve Irak’tan sonra üçüncü bir İslâm ülkesini daha işgal ettiler.

Habeşistan’ı taşeron olarak kullanıyorlar.

Müslümanlar Somali’deki din kardeşlerini desteklemeli, işgalci düşmanlara buğz etmelidir. Resûl-i Kibriya Efendimiz kötü ve münker bir iş görüldüğünde, güç yetiyorsa fiilen ortadan kaldırılmasını, güç yetmiyorsa (lisan ve kalemle) kötülenmesini, buna da güç yetmiyorsa kalben kötülenmesi gerektiğini bildirmiştir. Bu sonuncu halin “imanın asgarîsi” olduğunu sözlerine eklemiştir.

Saldırı Somali’ye değil, İslâm’adır. Orada anarşi ve kaos vardı. Ülkede adalet ve güvenlik yoktu. Birtakım çeteler ülkeyi haraca kesiyordu. Halk sıkıntı ve ıstırap içindeydi. Şeriat Mahkemeleri rejimi hâkim olunca adalet ve güven geldi, halk biraz nefes aldıydı.

Somali çok uzaklardadır. Orası için fazla üzülemeyiz diyenlere de birkaç sözüm olacaktır. İslâm düşmanları Türkiye’yi de işgal edeceklerdir. Bunun için uygun şartları ve zamanı bekliyorlar. Irak’ta olduğu gibi bizde de halkı, Müslümanları birbirine kırdırtmak için şeytanî plan ve programlar yapılmıştır ve hattâ uygulamaya konulmuştur.

Türklerle Kürtleri, Sünnîlerle Alevîleri, dindarlarla çağdaşları çarpıştırmak istiyorlar. Büyük Ortadoğu Projesi hızlı bir şekilde hayata geçiriliyor. Irak’ı bölmeye uğraşıyorlar. Lübnan’ı bölecekler. İran’ı bölme planları ve haritaları hazırdır. Türkiye’yi de üç parçaya ayırmak istiyorlar.

İrtica aldı yürüdü… Lâiklik elden gidiyor… Ah Kubilay vah Kubilay…

Gericiler halkın nefes aldığı parka cami yapmak istiyor, nefesimiz kesiliyor… Şeriat tehlikesi tepemizde kol geziyor… Bütün bu feryatlar onların niyetlerini açığa çıkartıyor.

Halkımız tehlikeyi sezmeye başlamıştır,

tam mânasıyla olmasa bile uyanmaktadır. Geçenlerde yapılan bir ankette “Türkiye’yi kimler idare ediyor?” sorusuna, yüzde 17 küsur ile “ABD ve İsrail” cevabı verilmiştir.

Türkiye halkı yüzde 75 bu cevabı verdiği zaman dış düşmanların ve içteki işbirlikçilerin oyunları bozulacaktır.

2006 yılında akıl almaz önemli hadiseler, buhranlar, çatışmalar yaşadık gördük. 2007 çok daha büyük hadiselere gebedir. Şu anda PKK’nın silahları ABD’den gelmektedir. Vaktiyle Saddam’ı kullananlar, sonunda onu feci şekilde astılar. Çok şeyler biliyordu, konuşmaması gerekiyordu. Ölüler konuşmaz.

Türkiye’de de çeşitli kesimlerde “çok şeyler bilenler” var mıdır? Elbette vardır. Gelecekleri karanlıktır. Bu yıl içinde ülkemizi kaos ve anarşiye sürüklemek için birtakım cinayetler işlenebileceğine dair, kulakları delik olanlar haberler veriyor. Halk olarak yurdumuzu, devletimizi, varlığımızı, bütünlüğümüzü korumak azmine ve gücüne sahip miyiz?

Geçen sene Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “Biz bu kafada gidersek bu toprakları koruyamayız” demişti. Böyle bir sözün bütün Türkiye’yi ayağa kadırması gerekirdi. Hiç ilgi uyandırmadı.

Turing Kurumu Başkanı

Çelik Gülersoy’un

“Gelecekler, İstanbul’u elimizden alacaklar…” sözü de (Radikal gazetesinde Mine Kırıkkanat’ın yazısı, 2003) dikkat çekmemişti.

En son MİT’ten bir uyarı geldi, çok yüksek bir istihbaratçı “Türkiye’nin varlığının ve bütünlüğünün tehlikede olduğunu” gayet açık bir surette beyan etti.

Tehlike çanları bizim için çalıyor ama aldırdığımız yok. Tam mânâsıyla afyonlanmış bir toplum haline gelmişiz. Ehl-i dünya dünyada, ehl-i ukba ukbada… Gafletten, uyuşukluktan, dünya sarhoşluğundan uyanamıyoruz. Çanlar çalıyor biz keyfimize bakıyoruz.

Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç Beyefendiye

Eyüp Belediye Başkanı Muhterem Ahmet Genç beyefendiye:

Belediye başkanı olduğunuz Eyüp ilçesi, ülkemizin inanç turizmi bakımından belki de birinci yeridir. Zira orada Peygamberimizin yakınlarından Eba Eyyub el-Ensarî hazretleri medfun bulunmaktadır. Her yıl milyonlarca vatandaş onun türbesini ve yanındaki camiyi ziyaret ederek bereketlenmekte ve feyiz almaktadır. Eyüp Sultan semtinin bu dinî ve mânevî özelliğinin yanında birtakım sanat ve kültür hususiyetlerinin olmasında büyük yararlar vardır. Belediyenizin eski Eyüp oyuncakçılığını canlandırma konusundaki faaliyet ve hizmetlerini minnet ve şükranla karşılıyoruz. Bu gibi hizmetlerinize ilave olmak üzere aşağıda maddeler halinde yazacağım bazı geleneksel sanatların da Eyüp’te uygulamaya konulmasını âcizane teklif ve temenni etmekteyim.

Birincisi:

Eski Beykoz ve Yıldız porselenleri gibi bir

“Eyüp porselen, çini, seramik ve toprak (çömlekçilik) sanatı”

geliştirilmelidir. Böyle bir işe başlanır ve ehil kimselerle işbirliği yapılırsa birkaç sene içinde

Eyüp porselenleri

dünyaca meşhur olacak, hattâ (ümid ediyorum) yabancı ülkelerdeki sanat severlerin dikkatini çekecektir. Bu sanat bir hobi olarak ele alınmamalı, muhtaç vatandaşlara öğretilmelidir. Ta ki, eser üretsinler, kazançlarıyla geçimlerini sağlasınlar. Hobi olarak heves edip öğrenenler eser üretmezler ve piyasaya açılmazlar.

İkincisi:

Eyüp’te cam sanatı da teşvik edilmelidir. Elle yapılan, boyalı ve/veya boyasız camlardan tek parça olarak yapılan cam eserleri meraklıların ve sanat severlerin ilgisini çekecek ve kısa zamanda rağbet bulacaktır.

Üçüncüsü:

Bakır ve pirinç el sanatı eserleri. Üzerleri işlemeli tepsiler, siniler, semaverler, mangallar ve sâire… Bu da kısa zamanda tanınacak, müşteri bulacak ve alkışlanacak bir el sanatı dalıdır.

Şimdilik bu üç sanatı teklif ediyorum.

Bunlar para kazanmaya muhtaç vatandaşlara öğretilmeli, kısa zamanda üretime geçilmeli ve piyasaya mal verilmelidir.

Üzerinde Eyüp Camii’nin ve türbesinin resmi olan zarif bir porselen çaydanlığı birçok ziyaretçi hatıra olarak alacaktır. Bakır ve pirinç eşyalar, cam sanat eserleri de böyle olacaktır. Bunlar için mutlaka çok ehil, çok faal, ufku çok geniş hocalar ve ustalar bulunmalıdır. Sıradan kimseler bu dediklerimi yapamaz. Vasıflı ustalar, birtakım gençlere kısa zamanda sanat öğretebilir, sonra hem üretim yapılır, hem sanat ilerletilir.

Eyüp’te üretilecek porselen veya bakır el sanatı eşyalarının damgaları ve markaları bile zevkli ve estetik olmalıdır. Kütahya’da yapılan bazı sanat eserlerine, yaramaz çocukların kömürle duvara yazdıkları kaba yazılara benzer

“Hand painted Kütahya”

gibi ibareler konuluyor, bunları çok yadırgıyorum. İmzaların, damga ve markaların da bir sanatı, estetiği olması gerekmez mi?

Zat-ı âlinizin himmetiyle Eyüp’te böyle bir sanat ve zenaat faaliyeti başlatılırsa diğer belediyelere de güzel bir örnek teşkil edecektir. Böylece yurt çapında hayırlı bir çığır açılmış olacaktır.

Bu gibi faaliyetlerin en tehlikeli ve sakıncalı tarafı birtakım nâ ehil kimselerin işe karışmaları ve hizmet için konulan tahsisatı, ortaya bir hizmet ve eser koymadan tüketmek ve apartmak istemeleri olacaktır. Bu hususta dikkatli ve uyanık olunmazsa emekler boşa gider, paralar ziyan olur. Mutlaka, aldığı ücreti hakkeden ehliyetli, liyakatli, uzman, idealist sanatkârlar ve hocalarla çalışılmalıdır.

Bu sanatları sadece heves ve hobi için yapmak isteyeceklere de kapılar kapalı tutulmalıdır. Mutlaka eser üretecek, bunu piyasaya sürecek, bununla geçimini temin edecek… Bir de, kısa zamanda köşeyi dönme hırs ve felsefesine sahip olmayacak. Çinli, dünyanın öbür ucundan bir el sanatı eserini (meselâ üzeri sırlı toprak bir çaydanlığı) Türkiye’ye gönderiyor ve beş liraya satıyor. Biz o ayarda bir el sanatı eserine elli lira istiyoruz. Böyle ne sanat olur, ne ticaret.

Rutin belediye hizmetleri fazla bir iz bırakmaz. Yukarıda arz ettiğim sanat ve zenaatler geliştirilirse hem çok dua alınır, hem de hayırla yad ettirecek kalıcı bir hizmet bırakılmış olur.

Hürmetlerimle… 07 Ocak 2007