Türkiye’de çok şey istismar ediliyor, sömürülüyor; şahsî menfaatler, siyasî nüfuzlar uğrunda âlet ve vasıta kılınıyor. Bunların bazısını sayayım:

Cumhuriyet istismar ediliyor. Birtakım yarı aydınlar, yarı medeniler, yarı insanlar cumhuriyeti kendi menfaatleri, nüfuzları, zümreleri, imtiyazları (ayrıcalıkları), saltanatları uğrunda kullanıyorlar. Cumhuriyeti tekellerine alarak, onu kullanarak talan, soygun, hortumlama, çetecilik yapmak istiyorlar. Fazilet, hikmet, hukuk, emniyet, korkudan emin olmak, adalet ve huzur içinde yaşamak rejimi olan cumhuriyeti ülkenin ezici çoğunluğunu teşkil eden Müslüman halka karşı gibi göstermek istiyorlar.

Laiklik istismar ediliyor. Aslında kesinlikle laik olmayan, bir “Devlet dini” sistemine sahip bulunan bugünkü düzen içinde laikliği bir öcü gibi kullanarak halkın din, inanç, fikir, inandığı gibi yaşamak, kendi kimliğine sahip çıkmak haklarını kısıtlamak isteyen habîsler vardır. Ülkede gerçek laiklik hüküm sürse ne devlet dine, ne de din devlete karışır; inananlar hürriyet, serbestlik, güvenlik içinde, inançlarına uygun bir hayat sürebilirler. Ancak sahte laikler, laiklik yobazları, laiklik sömürücüleri buna izin vermiyor. Olmayan bir laiklik için “Eyvah laiklik elden gidiyor!” feryatları kopartarak bu milletin ensesinde boza pişiriyor. Onlar yüzünden, Amerika ve Avrupa ülkelerinde başları kapalı olarak kolejlere ve üniversitelere serbestçe, rahatsız edilmeden, engellenmeden gidebilen kız öğrenciler şu Müslüman ülkede bin türlü zulüm ve eziyet içinde yaşatılıyor, tahsil yolu kendilerine kapatılıyor.

Atatürk istismar edilmektedir. Atatürk sağlığında Mason localarını kapatmıştı. Mason localarının kapatılması da bir “Atatürk inkılâbı”dır. Günümüzdeki Masonlar, localarını kapatan, Masonluğu yasaklayan Atatürk’e sahip çıkmakta, onu kendi ideolojilerine, kendi lobilerine, kendi saltanatlarına âlet etmektedir. Sadece Masonlar değil, eski ve yeni Marksistler de Atatürkü âlet ve kalkan olarak kullanıyor. Atatürk komünizme karşıydı. Nâzım Hikmet Atatürk zamanında hapse atılmıştı. Buna rağmen ülkemizde hem Nâzım’ı taparcasına seven ve tutan, hem de Atatürkçü geçinen birtakım ikiyüzlüler vardır.

Hukuk, medeniyet, çağdaşlık, hürriyet… velhasıl nice yüksek kavram ve değer de âlet edilmekte, istismara uğramaktadır. Hukuk hukuk diyerek hukukun ırzına geçenler vardır. Medeniyet medeniyet diyerek en korkunç vahşilikleri, gerilikleri, ilkellikleri sergileyen adamlar ve zümreler vardır. Bu adamlar kendilerini İsviçre’den, ABD’den, Norveç’ten, Kanada’dan daha mı medenî, hukuklu, âdil sanıyorlar. Dünyanın bütün medenî ve hukukun üstünlüğü prensibini esas almış ülkelerinde yaşayan Müslümanlar ne kadar hür, ne kadar rahat, ne kadar korkusuz yaşayabiliyor. Bizdeki vahşî, zorba, gerici, yobaz, yontulmamış çağdaşlar ezici çoğunluğu teşkil eden Müslümanlara kan kusturuyor. Sonra utanmadan, arlanmadan, sıkılmadan demokrasiden, hukuktan, adaletten, eşitlikten bahsedebiliyorlar.

Şimdi gelelim hassas bir konuya: Türkiye’de din ve mukaddesat istismarı var mıdır? Birtakım ahlâksız ve faziletsiz adamlar kutsal tanınan şeyleri âlet, istismar, istihdam ederek, onları âlet ve vâsıta kılarak ikbal, maddî menfaat, nüfuz kazanmakta mıdır? İslâmî kesimden herkes bu soruya açıkça, doğru dürüst cevap veremez. Ben, cesaretle vardır diyorum ve bununla mücadele etmek için de, en güçlü, geçerli, lüzumlu ilâcın din hürriyeti, yüksek din kültürü olduğunu söylüyorum.

Maalesef, Müslümanların içinde bulunduğu fetret havası içinde birtakım din istismarcıları, sahtekârlar, soytarılar, arrivistler, ikbal avcıları, düşük karakterlilik zuhur etmiş ve İslâm dini ile Muhammed Ümmetine en büyük zarar vermiş, en ağır kötülükleri yapmışlardır. Din istismarı yasaklarla, olmayan bir laiklikle, Müslümanların temel hak ve hürriyetlerini kısıtlamakla önlenemez. Zaten bu kısıtlamaları yapanlar iyiniyetli de değildir. Onlar İslâm’a ve Müslümanlara düşman oldukları için din ve inanç hürriyetini kısıtlamak, Müslümanları baskı altında tutmak istiyor.

Uzun yıllar boyunca Müslümanları en ağır baskılar altında ezdiler, sindirdiler; onları sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci gibi yaşattılar. Müslümanların eğitimi, üniversitesi, akademileri, araştırma merkezleri, kültür hayatları olmadı. Müslümanlar, kendilerine yol gösterecek yeterli sayıda Gazaliler, Abdülkadir Geylaniler, Mevlânâlar yetiştiremedi. Dinî kesim köylüleşti, marjinalleşti. İşte bu sukut esnasında birtakım küçük adamlar Ümmet-i Muhammed’in başına belâ oldu. Din istismarını bunlar yapmaktadır. Bunlardan kurtulmak büyük adamlarla, ihlâslı din hizmetkârlarıyla, Peygamberin ve sâlih seleflerin yolundan giden hakikî âlimler, mürşidler, mücâhidler, imamlar, şeyhlerle olur.

Din istismarını önlemek hususunda samimî ve iyiniyetli iseler Müslümanların hürriyetlerini kısıtlamaktan vaz geçsinler, aksine onların yollarını açsınlar, onların kendi eğitimlerini, kendi üniversitelerini, kendi müesseselerini kurmalarına engel olmasınlar. Müslümanlar ilim, irfan, araştırma, sanat, kültür, mimarlık, medeniyet, sahalarında yükselsinler. Bu yükseklik din istismarını, mukaddesat sömürücülüğünü ortadan kaldıracaktır.

İslâm’ı ve Müslümanları cumhuriyet düşmanı olarak göstermek ne büyük bir iftira ve haksızlıktır. Müslümanlar cumhuriyete karşı değil, cumhuriyetin saptırılmasına, dejenere edilmesine, istismarına karşıdır. Cumhuriyet fazilet, hikmet, hukuk, adalet, eşitlik, hürriyet, temel insan haklarına saygı ve riayet ise aklı başındaki hangi insan ona karşı olabilir?

Müslüman vatandaşlar ABD, Kanada, Almanya, İsveç, Yeni Zelanda gibi medeniyet, hukuk, demokrasi ülkelerinde nasıl hür ve korkusuz yaşayabiliyor, nasıl inançları ve gelenekleri yüzünden rahatsız edilmiyorsa, Türkiye’de de böyle olmalıdır.

Hiçbir ateist, farmason, marksist, resmî ideoloji taraftarı Müslümanların temel hak ve hürriyetlerini çiğneyememelidir.

Eski Atina cumhuriyetinde yirmi bin hür vatandaşa mukabil elli bin köle vardı. Bu devirde böyle cumhuriyet olmaz. Milletin ezici çoğunluğu egemen bir azınlığın kaprislerine, menfaatlerine, hukuksuzluğuna kurban edilemez.

Ülkemizdeki bütün istismarların, eşkıyalıkların, sömürülerin, haydutlukların, yolsuzlukların, geriliklerin, yobazlıkların kaynağı cehâlettir. Bu cehaleti önlemek için ülke kimliğine ters düşmeyen ve çağdaş dünya standartları seviyesinde eğitim müesseselerine, üniversitelere, kültür hayatına sahip olmamız gerekir. Bunlara karşı çıkanlar resmî ideolojiyi her şeyin üzerinde tutuyor. Onlar kendilerini Atatürkçü gibi göstermektedir. Hayır, değillerdir. Bugün sergiledikleri ve bağlı bulundukları ideolojinin sadece adında Atatürk vardır. Onların ideolojileri ateizm, marksizm, faşizm, materyalizm, diktatörlük karışımı, miadı dolmuş, bir ülkeye ancak felâket ve zarar getirecek bir sistemden veya sistemsizlikten başka bir şey değildir. 30 Ekim 1998 Cuma

31 Ekim 1998 Cumartesi günkü yazı da çıkmamıştır.