Cumartesi

Son elli sene içinde ne büyük, ne akıl almaz tarihî hadiseler oldu. Sovyetler Birliği yıkılacak devlet miydi? Çöktü, parçalandı, silindi. İran’daki şahlık rejimi ne kadar güçlü ve cebbar görünüyordu. O da, iskambil kağıtlarından yapılmış bir şato gibi devrildi, hâk ile yeksan oldu. İngilizlerin, Fransızların, Portekiz’in sömürge imparatorlukları tasfiye edildi. Güney Afrika’daki ırkçı rejim gitti.

Benim çocukluğumda Afrika’da bağımsız birkaç devlet vardı. Batı sahilindeki Liberya Cumhuriyeti. Aslında bağımsız değildi, Fireston Lastik Şirketi’nin kontrolundaydı. Mısır’ın zahirî ve sûnî bir istiklâli vardı ama orada da İngilizler hakimdi. Bir de Habeşistan vardı. Şimdi Afrika’da sömürge kalmadı, ortaya bir sürü salkım saçak devlet ve devletçik çıktı.

Dünyadaki resmî ideolojilerin yüzde doksanı bırakıldı. Salazarizm, Frankizm, Titoizm tarihe karıştı. Resmî ideoloji; Çin’de, birkaç küçük ülkede kaldı. Kuzey Kore, Küba falan. Bir de bizde var.

1948’de İsrail devleti kuruldu. Yahudiler bir vatana ve ülkeye ihtiyaçları olduğunu iddia ederek, Filistin’de kendilerine mahsus bir devlet kurdular. Peki Filistin boş muydu? Hayır, orada Araplar yaşıyordu. Onları kovdular. Yahudiler bir vatana kavuşurken, Filistinliler vatansız kaldı.

Son elli senede dünya ne kadar değişti. Birtakım iyi, güzel, doğru değişiklikler ve yenilikler oldu. Ortaya yeni değerler çıktı, insan hakları konusunda hayli ilerleme oldu. Madalyonun arka tarafında da çok büyük kötülükler, çirkinlikler yer aldı. Zengin ülkeler Üçüncü Dünya’nın fakir ve geri kalmış ülkelerini ve halklarını sömürdüler. Dünyada şu anda bir milyar aç insan var. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra üçüncüsü patlak vermedi ama yarım asır içinde şu insanlık âlemi hiç savaşsız kalmadı. Neydi o Vietnam savaşı. Sonunda akıl almaz iş gerçekleşti ve Amerika yenilip çekildi.

İcatlar, keşifler, fen, ilim o kadar ilerledi ki, 11 Eylül’de teröristler New York’ta Amerika’nın medar-ı iftiharı olan dev ikiz kuleleri ansızın çökerttiler. Washington’da Pentagon binasının bir kısmını yakıp yıktılar. Dünyanın süper gücü Amerika kalbinden, beyninden vurulmuş oldu, çılgına döndü. Aradan bir ay geçmedi ki, Amerika ve İngiltere dünyanın en fakir, geri kalmış, harap olmuş ülkesi Afganistan’a en ağır silahlarla saldırmaya başladı.

Her tarafta kin, öfke, intikam duyguları görülüyor. Homurtular, feryatlar, gözyaşları, iniltiler birbirine karışıyor.

İslâm dünyası, din kardeşi Afganistan’a saldırılmasını kabul etmiyor, hazmedemiyor. Tepkiler, protestolar her geçen gün artıyor. Bizde de büyük rahatsızlık ve tedirginlik var. Afgan halkı suçsuz, Afgan halkı mâsum. Suçlu varsa, suçlular varsa medenî devletler ancak onlarla savaşabilir. Muharip olmayan halka, kadınlara, çocuklara, aç ve perişan yığınlara saldırmak medeniyetle bağdaşmaz.

Dünyada petrol rezervleri azalıyor. Petrol bitince doğalgaz kullanılacak. Amerika ve müttefikleri Afganistan’ın kuzeyindeki Herat bölgesinin doğalgazını kontrolları altına almak istiyor.

Ondokuzuncu asrın sonlarına doğru Sudan’da bir Mehdi zuhur etmiş, İngiliz generali Gordon’u öldürmüş, bir İslâm devleti kurmuştu. Afganistan’da şimdi o Mehdi hadisesine benzer bir durum var. Dünyanın zengin ve güçlü devletleri kendilerinden emir almayan, kendilerine itaat etmeyen bir İslâm devletine hayat hakkı tanımıyor.

Amerika çok güçlü bir devlet ama dış siyaset işlerinde başarılı değil. Milyarlarca insan ondan nefret ediyor. Niçin? Yanlış, aptalca siyasetleri yüzünden.

Filistin-İsrail anlaşmazlığının müzminleşmesi, her geçen gün biraz daha şiddetlenmesi, dünyanın geleceğini tehdit eden bir kangren haline gelmesi Amerika’nın siyaseti yüzündendir. Âdil ve kalıcı bir barış olmadan ihtilâf halledilir mi?

Amerika’da, İsrail’dekinden fazla Yahudi var. Amerikan siyasetinde onların büyük ağırlığı ve tesiri var. Onları memnun edeyim derken Arap ve İslâm âlemini darılttı. Halbuki Araplar’ın petrolüne muhtaç.

11 Eylül’den sonra, Rus emperyalizmi ile mücadele eden Çeçenlerin, Hint işgaline karşı direnen Keşmirlilerin, Doğu Türkistanlıların durumu kötüleşti. Çeçenistan’da birkaç bin mücahit, dev Rusya ile nasıl başedecek? Ruslar orada çılgınlar gibi yakıyor, yıkıyor, sivilleri öldürüyor, kadınların ırzına geçiyor. Hindistan bir milyar nüfusu olan, atom silahına bile sahip bulunan dev bir ülke. Keşmirli Müslümanlar onun boyunduruğundan nasıl kurtulacak? Çin, Doğu Türkistan’a yıllardan beri Çinli göçmen getirip yerleştiriyor. Oradaki Müslümanların hali ne olacak?

İslâm dünyasına beş yüz yıl önderlik etmiş, beş yüz yıl Tevhid bayrağını yüceltmiş olan Türkiye’nin durumu da hiç parlak değil. Lozan’ın gizli protokolları ile Türkiye’nin islâmî kimliğini bırakması ve Batılılaşması öngörülmüştü. Planlananlar gerçekleşmedi. İslâmî kimlik zayıfladı, Batılılaşma yürümedi, iki arada bir derede kalındı. Siyasette, kültürde, temel müesseselerde, iktisat ve finans hayatında, eğitimde, üniversitelerde kirlenme, çözülme, dağılma, bozulma, çöküş müşahede ediliyor. Kokuşma tufan gibi, borç gırtlağa kadar.

Müslüman âlemi 1924’ten bu yana başsız. Artık Müslümanların bir emîrü’l-mü’minîni, halifesi, İmam-ı Kebir’i yok. Dünyadaki bütün dinlerin ruhanî reisi, başkanı var da Müslümanların niçin yok? Müslümanların bir din başkanına sahip olması akla, mantığa, temel insan haklarına, hukuka aykırı mıdır? Değil ama, dünyadaki büyük ve tesirli güçler böyle bir şeyi istemiyor. Müslümanların kendi iradeleri de bu müeseseyi yeniden kuracak güce sahip değil. İslâm dünyası bin başlı bir “hydre” gibi. Üniter bir teşkilatı ve hiyerarşisi yok, her kafadan bir ses çıkıyor. Buna rağmen, İslâm dini ne kuvvetli bir dinmiş ki, hâlâ ilerliyor, hâlâ korkutuyor. Önümüzdeki yıllar büyük hadiselere gebedir. Hayal ve tasavvur edilemeyecek hadiseler olacaktır. Bekleyelim. 14 Ekim 2001