Pazar / Millî Gazete / Takvimden Yapraklar

 

Uluslararası hukuk uzmanlarından

Fransız Serge Sur

İsrail’in Gazzeye giden Türk yardım gemisine uluslararası sularda saldırıp Türk vatandaşlarını öldürmesini çok açık bir hukuk ihlali olarak vasıflandırmıştır. (Le Monde)

İsrail bu konuda uluslararası bir tahkikat komisyonu kurulmasını kabul etmedi. Kendisi araştıracakmış. Ne gülünç!.. Kendisi hakkında hem savcı olacak, hem hakim.

İsrail’i muhakeme etmek için bir yol daha var:

Uluslararası Ceza Mahkemesine müracaat etmek.
İsrail bu mahkemeyle ilgili anlaşmayı imzalamamıştır ama vatandaşları öldürülen Türkiye imzalamıştır.

Bu konuda dünya çapında imza toplanıyormuş ve 500 bin imza olması gerekiyormuş.

İsrail nasıl cezalandırılabilir?

1.

Siyasî boykot yaparak.

Türkiye Tel-Aviv’deki elçisini geri çekmiştir.

2.

İktisadî, ticarî, mâlî

(finansla ilgili)

boykot

. Türkiye’nin bunu yapması çok zor.

Krizden sonra bile ticarî-iktisadî ilişkiler sürüyor.

3. Dünya çapında

İsraili kınayan propaganda yapmak,

insanlığı harekete geçirmek. Bu konuda İsrail gerçekten kendi kalesine gol atmıştır.

Hemen hemen bütün dünya onu lânetlemekte ve takbih etmektedir

(kötülemektedir.)

ABD hükûmetinin

İsraile kayıtsız şartsız desteği

eskisi gibi sürmektedir.

Türkiye’deki durum:

Ülkemizde

1,5 milyon civarında Sabataycı ve Kripto Yahudi bulunmaktadır.

Bunların militan takımı İsraili desteklemektedir.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı:

Bu bakanlık artık eskisi gibi bir

Monşerler Ocağı

değildir. Lakin büsbütün arındırıldığı da söylenemez.

Dikkat edilecek husus:

İsrail aleyhinde propaganda yaparken

adaletten, insaftan, doğruluk ve dürüstlükten, hakkaniyetten asla ayrılmamak

gerekir.

İsrail’in meşruiyeti:

Tartışılabilir. Bunu

Neturei Karta Yahudileri tartışabiliyor da başka insanlar niçin tartışmasın?

Antisemitizm meselesi:

Siyonistlerin ve İsrailin haksızlıklarını söylemek ve yazmak antisemitizm değildir.

Antisiyonizm ile antisemitizm aynı kefeye konulamaz.

PKKmeselesi:

Yıllardan beri yazar dururum,

PKK bir Siyonist ve Ermeni oyunudur.

Siyonistler Türkiyeyi parçalayabilir mi?..

Bu mümkün bir şeydir ama madalyonun arka tarafında Müslüman Türkiyenin Siyonist İsraili batırma senaryosu da vardır.

Önemli bir husus:

İsrail konusunda insan iradesini aşan ilahî irade vardır.

Tahminime göre,

Kudüs’te 88 yıl hüküm süren Frenk krallığı gibi İsrail’in de sonu gelecektir.

Temennim:

İmkanı olan Yahudilerin İsraili terk etmeleri ve ABD’ye göçmeleridir.

Kendi selametleri için…

Uyarı:

İsrailin patlatacağı veya onun yüzünden patlayacak

3’üncü dünya savaşında on milyonlarca insan ölecek, büyük yıkımlar olacak, korkunç acılar çekilecektir.

Türkiyelilerin bunlara hazır olmaları, tedbir almaları gerekir. Gaflet edilmesin.

(İkinci yazı) Sağlık ve Tıp Faciası

Türkiye halkının sağlığının en büyük düşmanı

bugünkü sağlıksız tıp, ilaç ve tedavi sistemidir.

Bugünkü tıp ve ilaç sanayii çok büyük bir tehdit ve tehlikedir.
Bizde Ortodoks Tıp Kilisesi büyük bir endüstri ve sektör haline gelmiştir,

adeta mafyalaşmıştır.

Bugünkü bozuk tıbbın amaçları ve hedefleri şunlardır:

1.

Hastalık yoksa, hastalık icat edilmelidir.

2. Hastaların

yani müşterilerin

sayısı çoğaltılmalıdır.

3. İlaç üretimi ve tüketimi her geçen gün artmalıdır.

4.

Ucuz ve kolay tedaviler yerine pahalı tedaviler

uygulanmalıdır.

Ben tıbba, tabiplere, ilaca karşı değilim. Sağlıklı tıp (maalesef sağlıksızı da var) insanlığın yararına bir ilimdir.

Lakin her meslek dalının bir etiği olduğu gibi tıbbın da vardır. Bir tıp sistemi hasta kavramını kaldırıp onun yerine

müşteri

kavramını getirirse o sistem ahlâksızdır.

Para kazanmak için, hiç lüzumu olmadığı halde sezaryenle doğum yaptıranlar ahlaksızdır.

Maddî menfaat edinmek için gerekmediği halde lüzumundan fazla ilaç yazanlar, tükettirenler ahlaksızdır. Fazla ilaç tükettiren doktorlara prim veren firmalar ahlaksızdır.

Ameliyat gerekmediği halde lüzumsuz yere ameliyat yapanlar ahlaksızdır.

Her yıl dünya yeni ve nevzuhur bir hastalık salgınıyla sarsılıyor. Aşılar, ilaçlar, milyarlarca dolarlar…

Bu da büyük bir ahlaksızlığın ve tezgâhın neticesidir. Geçen yıl

domuz gribi

diye bir dalavere çıkarttılar,

sadece bir firma milyarlarca dolar kazandı.

Şu anda halkımızın yarısı hastadır, ilaç tüketmektedir, hastahane koridorlarında sürünmektedir. Paralel tıplara izin verilmemesi büyük bir zulümdür. Bir buçuk milyarlık Çin’de başarı ile uygulanan

Çin tıbbı bizde niçin okutulmuyor, uygulanmıyor?

Lavanta çayı ile başlangıçta kolayca tedavi edilebilecek basit bir soğuk algınlığı için niçin bir yığın faydasız ve tesirsiz ilaç yutturuluyor? Elma sirkesiyle tedavi edilebilen damar sertliği için niçin kimyevî ve sarsıcı ilaçlar kullanılıyor?

Şu anlatacağım vak’a bizde olmamıştır:

Adam kaza geçirmiş, hastahaneye koşturmuşlar, geldiğinde canı çıkmış, ölmüşmüş…

Buna rağmen yatağa yatırmışlar, serumlar, kalp masajı, pahalı ilaçlar, ağzından burnundan borular, doktorlar, hemşireler, yoğun bakımlar ve sonunda yüklü mü yüklü bir fatura…

Hipokrat yeminine, tıp etiğine bağlı faziletli doktorlara, faziletli hastahanelere, faziletli ilaç sanayine bir şey dediğim yoktur. Onlara minnet ve teşekkür borçluyuz. Hepsinin ellerinden öperim. Ötekilere teessüfler ediyorum.

(Üçüncü yazı) Depremi Gündemden Çıkarttık

Mavi Marmara yardım gemisi krizi,

öteki var olan veya gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel olan krizleri unutturdu. Haftalardan beri medyamızda

beklenen büyük İstanbul zelzelesi hakkında bir satır bile yazılmıyor.

Zelzele ihtimali ortadan kalktı mı? Kalkmadı. Peki niçin üzerinde durmuyoruz?

Çünkü tedbir alacak kafa yapısına sahip değiliz. Çünkü çare ve çözüm aramak işimize gelmiyor. En son

Şili’de 8 kuvvetinde dehşetli bir zelzele oldu

ve pek az kayıp verildi. Niçin?

Çünkü onlar tedbir almışlar, gerçekten sağlam binalar yapmışlardı.

Biz kendimizi aldatıp duruyoruz. İstanbul’da 70 küsur bin bina yıkılacak ve 37 bin insan ölecekmiş…

En beyinsiz mahluklar bile bu kadar aptalca bir hesap yapmaz. Her binada 10 kişi ölse 700 bin kişi eder.

Yeni İstanbul valisi beyefendinin gündemindeki birinci madde beklenen büyük İstanbul depremi olmalıdır.

Nerede okudum hatırlamıyorum: Tema Vakfı ile Borusan’ın patronu Afyonun bir köyünde hayırlı çalışmalar yapmışlar, köyde tarım faaliyetleri hızlanmış, para kazanılmış,

nüfus 360 iken 1500’e çıkmış.

Yani şehirden köye bir akın olmuş.

Bir köy ile bir şey olmaz. En az bin köyde böyle faaliyet yapılmalıdır. Kalkınan, para kazanılan o köylerin her birine biner kişi gitse,

yekun olarak bir milyon kişi şehirden köye göç etmiş olur.

İstanbulun nüfusunu en kısa zamanda yarıya indirmek gerekiyor.

Bugünkü mesken ve

yeni Boğaz köprüsü siyaseti ile birkaç sene içinde mega kentin nüfusu ikiye katlanacaktır.

Alman, İsveç veya Singapur kafalılar bunu başarabilirler.

Bugünkü kafayla köy olmaz, kasaba olmaz.

14 Haziran 2010