Son Otuz Yıl
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
O günden bu güne kaç Müslüman nesil harcandı. Birtakım aktivist İslâmcılar uzun yıllar boyunca attılar tuttular, binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce genci ve vatandaşı peşlerinden koşturdular. Mangalda kül bırakmıyorlardı. İslâm nizamı kuruyorlar, Asr-ı Saâdet’i geri getiriyorlardı. Kendileri gibi düşünmeyen, onları desteklemeyenler hâindi, münafıktı, mason uşağıydı.
Arap dünyasından, Mısır’dan, Suudi Arabistan’dan, Pakistan’dan, İran’dan kurtuluş reçeteleri ithal ediyorlar, dehşetli propagandalar yapıyorlardı. Son otuz yıl içinde yayınlanmış olan bir takım İslâmî gazetelerin, dergilerin koleksiyonları kütüphanelerdedir. Bunlar incelense, ciddî ve derin araştırmalar yapılsa neler ortaya çıkacaktır. Ya kitaplar… İslâm’ı yaymak, dine hizmet etmek adına onbinlerce kitap çıkartıldı. “
diyen Pakistanlı muharririn kitabı dört yayınevi tarafından ayrı ayrı tercüme ettirildi ve hâlen yeni baskıları yapılmaya devam ediliyor.
bunun Türkçe tercümesi
adıyla basılmıştı. Bir baskı yapıldı, nüshası kalmadı, lakin yeni baskılar yapılmıyor. Niçin?
Ali Şeriatî’nin,
cümlesini ihtiva eden kitabı da satıldı, okundu. Diyanet’ten, İlahiyat fakültelerinden, cemaatlerden, din alimlerinden bu kitaba ve
Otuz yılboyunca bozuk kitapları okuyan, ithal malı bozuk reçeteleri benimseyen, beyinleri yıkanan nesiller büyük kayıp verdiler.
Eski komünistlerin büyük bir kısmı şimdi
kesildi, düzenin rantlarını yiyorlar.
Eski hızlı İslâmcılardan nicesi de sisteme entegre oldu ve haram rant yemeye başladı.
diyen nice kişi şimdi düzen müesseseleri içinde
, semiriyor.
İranlı Lider Humeynî’nin Türkiye’de temsilcisi olan bir ahund
vardı. 70’li yıllarda nice islâmî cemaat ve hizip bu hocayı destekliyor, Anadolu şehirlerinde konferans vermesi için salonlar kiralıyordu. Ehl-i sünnet alimlerinin ve hocalarının yüzüne bakmayanlar,
denilince hayranlıktan ve sevgiden kendilerini kaybediyordu.
Kafa karıştırıcılar Diyanet’e de bir ara iyice hakim olmuşlar ve
başkanlık yayınları arasında çıkartmışlardı. Bu görüşü benimseyen bir taşra vaizi bu kitaptan yüzlerce adet getirtmiş, bir cuma günü büyük camiin vaaz kürsüsüne çıkarak,
diye çığırtkanlık yapmıştı. Zavallı Müslümanlar kitabı almışlar, fakat kafalarının karışmasından, zihinlerinin altüst olmasından başka bir şey elde etmemişlerdi.
diyen bir adamın kitapları cayır cayır satılıyor ve okunuyordu.
o kavme mensup değil miydi? Bir Müslümana,
Bunları düşünen yoktu.
Ehl-i Sünnet Müslümanlığını yıkmak için açık ve sinsice çalıştılar.
Adam yıllar yılı meydanı boş buldu, esti savurdu. Amerika’da sapık bir
kitaplar ve dergiler çıkartıyor, vicdana sığmaz hezeyanlar savuruyordu.
diye meydan okuyordu. Bu adama cevap mı verildi? Ne gezer.
Başlarına gelen bunca beladan sonra bir takım adamların ve grupların akılları başlarına geldi mi?
Dünya yıkılsa onlar bildiklerinden şaşmazlar; Nuh derler, Peygamber demezler.
Bulgaristan’da krallık zamanında
medresesinde okuduktan sonra Mısır’da Ezher Üniversitesi’nde parlak bir tahsil yapan, sonra ülkesine dönen ve
,
adıyla bir kitap çıkartarak kötü gidişi bundan çeyrek asır önce haber vermiş, hatâlı görüşleri çürütmüş, bâtıl ve bid’at çıkışlara cephe almıştı. Şimdi bu kitabın
Yaşar Nuri Öztürk’ün kitaplarını bile satanlar böyle faydalı bir kitabı boykot etmişlerdir. İnsafa, vicdana sığar mı bu?
Türkiye Müslümanları için necat, felah, itila, hürleşme yolu Sünnet ve Cemaat imamlarının yoludur.
Son otuz yıl içinde, Türkiye Müslümanları Mevlana Celalüddin Rumî hazretlerinin meşrebi üzere, Şeriat ve Tarikat yollarından gitmiş olsalardı, bugünkü hüsrana uğramış olurlar mıydı? Elbette olmazlardı.
İslâm şehir, metropol, medeniyet dinidir
Ucuz ithal reçeteler, üç beş işporta slogan, demagoji, aktivizm, bid’at, ifrat-tefrit, din sömürüsü ile bugünkü noktaya geldik. Kurtulmak istiyorsak metod değiştirmeliyiz.
Taşra’daki üniversitelerden birinin profesörü vazifesinden alınmış, yani işinden atılmış. Sebebi de, yıllarca önce yazmış olduğu bir kitapta
Hışma uğrayan profesör on kişilik bir heyet tarafından Ankara’da sorguya çekilmiş.
– Niçin laiklik aleyhinde yazdın?
– Ben laiklik aleyhinde yazmadım, sadece bizdeki laiklik uygulamasının doğru olmadığını, böyle bir laiklik olamayacağını yazmıştım.
– Buna hakkın yoktur. Laiklik uygulamasını da tenkit edemezsin. Statüko neyse doğru olan odur.
Profesör, yazılarından birinde Bediüzzaman’dan saygı ile bahsetmişmiş. On kişilik engizitör heyeti bunu da ağır ve vahim bir suç ve cinayet olarak kabul etmiş.
Bizdeki laikler, çağdaşlar, ilericiler, uygarlar vaktiyle
diye bağırıp duruyorlardı.
Solcu, ateist bir profesöre böyle bir muamele yapılsa kızılca kıyamet kopartacak olan sahte hürriyetçiler, sahte medeniler; haksızlığa uğrayan profesör millî kimliğe bağlı bir kimseyse,
diye seviniyor.
Bu statüko yaşar mı, devam eder mi? 20 Mart 2000