Salı

 

Küçük bir halıcı dükkanına sahipti. Birkaç yıl önce, ülkeye bol turist geldiği zamanlarda ticaret ahlâkına yakışmaz şekilde, fâhiş fiyatlarla mal satmış, epey para kazanmıştı. İlk işi iki lüks otomobil almak olmuştu. Sonra bir yazlık edinmiş, içkili ve lüks yerlerde pahalı yemekler yemeye başlamış, gözde markaların kostümlerini, gömleklerini, kravatlarını, ayakkabalarını satın almıştı. Kazandığı parayı israfa, gösterişe yönelik tüketime harcıyordu. Sonra işler bozuldu, ülkeye turist gelmez oldu, kazıklayacak müşteri bulunmaz oldu. Şimdi bizim ne oldum delisi tâcirimiz çok sıkıntıdadır. Elde avuçta ne varsa yedi, sadece üç bin doları kaldı. Onlar da bittikten sonra ne olacak?… İşler açılır inşaallah, yine turistler gelmeye başlar, yine yüz dolarlık halıyı onlara bin dolara satar, yine çuvalla para kazanır, yine iki lüks otomobil alır, yine “Trua Musköter” içkili lokantasında lüks yemekler yer, hava atar.

Bu bir Müslüman Türk tâciridir. Şimdi Türkiyeli bir Musevî vatandaşımızı anlatayım. Çok zengindir ama kira ile bir evde oturur. Boğaz’a nâzır koru içinde nefis bir evdir burası. Ayda üç bin dolar öder. Yılda otuz altı bin dolar, yani bugünkü kurla 15 milyardan fazla bir para harcar mesken ihtiyacı için. Böyle bir daireyi mülk olarak alsa milyonla dolar sayması gerekecektir. O, bir eve bu kadar para verecek kadar aptal ve enayi midir? Eve vereceği parayı sermaye olarak kullanır ve senede bir misli kâr eder. Neticede, kirada oturmaktan dolayı o kazançlıdır. Aklın gereğini yapmaktadır.

Bizim Türk ve Müslüman yeni zenginlerde hiç mi hiç akıl yoktur. Ellerine biraz para geçti mi, şaşırır, dağıtırlar. En lüks arabalar, Bağdad caddesinde lüks meskenler, yazlıklar, mutfakları beş para etmez sözde lüks restoranlarda sığır gibi yemek yemeler, eski emektar karısının üzerine taze bir karı daha almalar, seks aşırılıkları, budalaca sefahatler, saçma sapan mobilyalar…

Böyle adamlarla, böyle zenginlerle, böyle tâcirlerle bir ülke kalkınır mı? Bu kişiler Japon, Güney Kore, Taiwan, Singapur tâcir ve işadamlarından ne kadar farklıdır.

Kazanan adam, kazandığı ile tezgah kurmalı, üretimi artırmalı, kaliteyi yükseltmelidir. Ticaretin dışında hayır hasenat yapmalıdır. Özel hayatında gösterişe, israfa, aşırı tüketime değil; kültüre, sanata, vasfa, kaliteye yönelik masraf yapmalıdır.

İktisat, ticaret, sanayi ahlâkla doğrudan doğruya alakalı ve irtibatlı bir faaliyet dalıdır. Ahlâk, fazilet, hikmet (bilgelik) olmazsa bunlar yürümez. Nasıl olur? Bizdeki gibi olur.

Batı dünyasını ticaret, sanayi, iktisat, finans hayatında ilerleten, güçlendiren, bugünkü üstün hale getiren püriten Protestanların ahlâkı olmuştur.

Serserilikle, türedilikle, ne oldum deliliğiyle, israfla, gösterişle, tüketim çılgınlığıyla, geri zekâlılıkla, sonradan görmüşlükle hiç bir yere varılmaz.

Küçük Faydalı Broşürler

Zamanımız medya asrıdır. İyiliklerin teşviki ve yayılması, kötülüklerin önlenmesi, insanların doğru yola çağırılması, fenalıklarla mücadele edilmesi, müjdeleme ve korkutma gibi hizmetler bilhassa basılı yayınlarla başarılı bir şekilde yürütülmektedir. Misyonerler, komünistler, çeşitli ideolojiler gazete, dergi, broşür gibi yayınlardan azamî şekilde yararlanmaktadır. İslâm dünyası bu konuda çok geri kalmıştır.

Geçenlerde bir dostum, bir hocadan bahsetti, konuşmaları ve sohbetleri çok yararlı oluyor. İstanbul’un çeşitli semtlerinde toplantılara katılıyor ve dinleyenleri irşad ediyormuş. “Bu konuşma ve sohbet metinlerini broşürler şeklinde bastırsanız ve dağıtsanız da, faydası daha çok olsa, daha fazla sayıda vatandaş yararlansa” dedim. Bilmem yaparlar mı, yapabilirler mi?

Türkiye’de şu anda yayın yapmak izne tâbi değildir. Her isteyen gazete, dergi, kitap, broşür çıkartabilir. Bunu kimse engelleyemez. Peki Müslümanlar niçin faydalı küçük broşürler çıkartıp, bunları milyonlarca nüsha dağıtamıyor?

Bu konudaki geriliğimizin üç sebebi vardır: Bilgi, ahlâk ve estetik boyutlarımızın yetersiz oluşu. Zaten her sahadaki zillet ve mağlubiyetimizin üç ana sebebi hep bunlar değil midir?

Konuşmak, konuşmayı beğendirmek kolaydır ama ortaya basılı bir eser koymak zordur. Lisan ve edebiyat olarak Türkçesi kaliteli olacak, fikir bakımından yüksek olacak. Aydınlatacak, yol gösterecek, düşündürecek; teklif, çare ve çözümler sunacak, islah edecek… Küçük bir broşür bu gibi unsurlar olmazsa ne işe yarar?

Bugünkü Müslümanlar köylü, gecekondu, varoş, kırsal kesim, taşra zihniyet ve kültürüne sahip bulundukları için yüksek tabakaya, şehirliye hitap edemiyorlar.

Uyarılmayı, aydınlatılmayı, irşad edilmeyi, Hakk’a ve doğruya davet edilmeyi bekleyen milyonlarca halk ve gençlik var. Bunlar için kağıdı, baskısı, tasarımı, içindeki fikirler, üslûbu, metodu güzel ve başarılı broşürler bastırılması gerekmez mi? Bazen küçük bir broşür bir insanın hayatını kurtarabilir. Bunca hoca, şeyh, efendi, hazret, büyük zat var. Bunların etrafında yekûn olarak milyonlarca bağlı ve taraftar var. Bazılarının çok zengin vakıfları, dernekleri, holdingleri var. Peki bunların hiç olmazsa bir kısmı, niçin benim bahsettiğim cinsten güzel islâmî broşürler yayınlayıp dağıtmazlar? Her din, her cemaat, her tâife, her ideoloji broşür çıkartıp dağıtıyor da Müslümanlar bu işi niçin yapamıyor? Bence beceremiyorlar! 29 Eylül 1999