Çarşamba

 

1. Din bir vicdan işi midir?

– Din öncelikle bir vicdan işidir, bir nasip meselesidir. Ancak din sadece bir vicdan işi değildir, aynı zamanda dünyevî ve toplumsal bir kurumdur. Dini vicdanlara haps etmek; din, inanç, inandığı gibi yaşamak hak ve hürriyetini ayaklar altına almak olur.

2. Bazıları “Din, dünya işlerine karışmasın ve karıştırılmasın” diyor…

– Din hükümlerine baktığımızda onun dünya işlerini tanzim ettiğini görüyoruz. Masonluk, Sabataycılık, şu veya bu ideoloji ve felsefe dünya işlerine karışıyor, onları tanzim etmek için birtakım görüşler beyan ediyor da, din niçin edemeyecekmiş?Din ve dünya birbirinden ayrılmaz, içiçedir.

3. Bazı samimiyetsiz, düşük, alçak kişiler din istismarı ve istihdamı (sömürüsü) yapıyor; dinî inançları ve duyguları kullanarak şahsî çıkar, prestij, nüfuz ve ikbal temin ediyor…

– Böyle bir şey gerçekten çok büyük bir ahlâksızlıktır. Din kutsaldır, çok yücedir; onun şahsî menfaatlere ve ikbale alet edilmesi iğrenç ve çirkin bir günahtır. Ancak dine hizmet eden herkesi din sömürüsü ile suçlamamak gerekir. Din ticareti, mukaddesat bezirgânlığı yapmayan, dini âlet ederek şahsî zenginlik ve nüfuz temin etmek için çalışmayan hakikî, samimî, ihlaslı din hizmetkârları saygıya layık kimselerdir.

4. Her Müslüman İslâm dininin temsilcisi midir?

– Değildir. İslâm’ın temsilcisi olabilmek için ilim, irfan, ahlâk, fazilet, hikmet, tecrübe, birikim sahibi olmak gerekir. Hilâfet olduğu taktirde izin ve icazet almış olması gerekir. Öyle herkes, önüne gelen, sellemehüsselam “Ben yüce dinimizin temsilcisiyim, onun adına konuşurum ve hareket ederim” diyemez. Böyle bir şeyin büyük zararı olur.

5. Bugünkü İslâm dünyasında büyük bir kargaşa, nizamsızlık, kopukluk, başıboşluk görülüyor. Bunun başlıca sebepleri nelerdir?

– Birinci sebebi, Müslümanların, bütün İslâm dünyasını kapsayan bir İmamet-i Kübra (İslâm Başkanlığı) kurumuna sahip olmamalarıdır. Dünyada ne kadar din, mezhep, cemaat, topluluk varsa bunların hepsinin bir başkanı ve teşkilatı bulunuyor ama 1924’ten beri Müslümanların başkan, başkanlık teşkilatı ve hiyerarşisi bulunmuyor. Kaos ve kargaşa bu yüzdendir.

6. Böyle bir başkanlık laiklik ilkesine aykırı olmaz mı?

– Pöh!.. Niçin olacakmış? Masonların Üstad-ı azamları aykırı olmuyor, Rumların Patrikleri, Musevilerin Hahambaşısı, Bahaîlerin ruhanî lideri aykırı olmuyor da Müslümanların dinî reisi mi olacakmış?

7. Müslümanların en büyük noksanı, eksikliği, açık tarafı nedir?

– Bedevî zihniyetidir. İslâm dini mükemmel bir medeniyettir. Bedevîlerin de Müslüman olmaya hakları vardır ama dinimiz bir bedevî dini değildir. İslâm dünyası, hem din esas ve hükümlerine ve hem de çağdaş şartlara göre medenîleşmedikçe Müslümanların iki yakaları bir araya gelmeyecek, İslâm dünyası kargaşa ve kaostan kurtulmayacaktır.

8. Bütün Müslümanlar derece ve rütbe itibarıyla eşit ve bir midir?

– Değildir. İlim, irfan, hikmet, firaset, kültür, ahlâk, fazilet, etnik köken, kabiliyet, istidat, karakter bakımından çeşitlilikler bulunmaktadır. Sıradan avam Müslüman tabakası vardır; havas vardır; ehassü’l-havas vardır. Başka bir tasnifle yüksek ve kaliteli Müslüman, orta Müslüman; Moloz ve bir işe yaramaz Müslüman… Müslüman toplumların, İslâm dünyasının yücelmesi, selamete, çıkması, izzet ve hürriyet sahibi olması için yeterli sayıda vasıflı üstün Müslümanların yetişmiş olması gerekir.

9. Vasıflı ve üstün Müslüman ne demektir?

– Şu haslet ve sıfatlara sahip Müslüman demektir: Bilgi ve kültür boyutunda güçlü ve üstün olacak. Aksiyon ve ahlâk boyutunda güçlü ve üstün olacak. Güzellik ve estetik boyutunda güçlü ve üstün olacak.

10. Bir buçuk milyarlık İslâm dünyası on beş milyonluk Yahudilik alemi ile başa çıkamıyor ve onun karşısında yenik düşüyor. Nedendir?

– Sadece kemmiyetin (kelle sayısı çokluğunun) bir işe yaramayışındandır. Önemli olan kemmiyet değil keyfiyet ve vasıftır. Bir köpek balığı bin hamsiyi yutar.

11. İktidar olmanın birinci ve temel şartı nedir?

– Muktedir olmaktır. Muktedir değilseniz asla iktidar olamazsınız. Seçimi kazansanız ve iktidara geçseniz bile…

12. Türkiye Müslümanlarının hürleşmesi, izzet kazanması, kendi ülkelerinde haysiyet ve güven içinde yaşaması kolay ve ucuz yoldan elde edilebilir mi?

– Kesinlikle hayır!.. Büyük çileler, büyük zahmetler, büyük fedakârlıklar gerekir bu iş için.

13. Kur’ân, Sünnet, Şeriat, tasavvuf (ahlâk) hüküm ve ilkelerine zıt metodlarla İslâmî kalkınma ve ilerleme olur mu?

– Asla olmaz. Hizmet ve faaliyetleri Kitabullah’a, Rasûl Sünneti’ne, şer’î hüküm ve prensiplere, tasavvufa uymayan İslâmcılar yanlış yoldadır. Onlar hizmet değil, hezimet üretirler. Böylelerinin peşinden giden ahmakların, cahillerin, gafillerin burunları pislikten kurtulmaz.

14. Samimî, ihlaslı, istikametli (doğru) din büyükleri, hizmetkârları lüks, israf, şatafat, gurur, debdebe, şaşaa, aşırı tüketim içinde yaşayabilirler mi?

– Yaşayamazlar. Yaşayanlar İslâm büyüğü değil, sahte büyüktür ancak. İyi, salih, örnek, gerçek Müslüman, zengin de olsa tevazu ve kanaat içinde yaşamalıdır. Riyazüssalihîn adlı muteber hadîs kitabında “Zengin Müslümanların, Cennet’e, fakir Müslümanlardan beş yüz sene sonra gireceğine dair” hadîs bulunmaktadır. Zenginliğin büyük sorumluluğu vardır. Serveti yüzünden azan, kuduran, ölçüyü kaçıran, gurur ve kibre düşen, sefihâne bir hayat süren kişiler, iyi ve salih Müslüman olamaz.

15. Bir Müslümanın dinî rütbe ve derecesi hangi kıstaslarla ölçülür?

Kur’ân-ı Kerim “Allah katında en üstününüz en takvalı olanınızdır” buyuruyor. Takva Allah’tan korkmak, hayatını O’nun bize gönderdiği İslâm dininin hüküm, emir, yasak ve tavsiyelerine göre tanzim etmek demektir. Yine Kur’ân “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyuruyor. Bir Müslümanın derecesi onun takvası, ilmi, irfanı, ahlâkı, karakteri, firaseti, hikmeti, zühtü, iffeti, istikameti (doğruluğu, dürüstlüğü) ile belli olur. Zenginliğin, lüks meskende oturmanın, lüks ve pahalı otomobile binmenin, lüks giyinmenin, su gibi para harcamanın iyilikle, büyüklükle, yüksek derece ile hiçbir ilgisi yoktur.

16. Bu fanî, oyalayıcı, geçici, aldatıcı dünya Müslüman için bir cennet olabilir mi?

– Olamaz! Dünya çeşitli tuzaklarla, imtihanlarla, sıkıntılarla, âfetlerle doludur. Dünya, gerçek mü’minin zindanıdır. Bu dünyayı cennet sanmak, cennet haline getirmek için çalışmak büyük ve vahim bir sapıklıktır. Cennet, ahiret alemindedir. Şu dünyada bütün doğanlar ölmek için doğar, bu dünyada yükseltilen bütün binalar yıkılmak ve harap olmak için yapılır. Gençlik, güzellik, sağlık, servet, riyaset, tantana, bolluk, genişlik, mal mülk, çoluk çocuk… Bunların hepsi fanîdir, fanîdir…

17. Dünya imar edilmesin mi, dünya işleri için çalışılmasın mı?

– İslâmî ölçülere göre ne kadar imar edilmesi, onun için ne kadar çalışılıp çabalanması gerekiyorsa elbette imar edilecek ve çalışılacaktır. Ancak dünyaperestlik (dünyaya tapınmak) akıllı ve firasetli Müslümana yakışmaz. Aşırı dünya sevgisi, para sevgisi, dünyayı sahte ve yalancı bir cennet yapmak hırsı Müslümanları çökertir. 10 Temmuz 2003