Pazartesi

Türkiye’yi bir bütün olarak kabul edecek, ondaki bütün çeşitlilikleri hesaba katacaksın. Mesela şu anda ülkemizde iki üç bin kişilik küçük bir Rum cemaati vardır. Benim çocukluğumda İstanbul’da yüz binden fazla Rum vardı. 6-7 Eylül hadisesinden sonra kaçtılar, kaçırıldılar. Kalan az sayıdaki Rumları hesaba katacaksın. Onlar da Türkiyelidir. Kendilerini tanımamız, eğer bir haksızlığa uğruyorlarsa onlara yardımcı olmamız gerekir.

Rumlardan bir Stefanos Yerasimos bey vardır ki, kendi sahasındaki kültür ve uzmanlık bakımından bu ülkede onun gibi kaç insan bulunur? Siz bu zatın ismini duymuş muydunuz? Şu anda Beyoğlu’ndaki Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nün müdürlüğünü yapmaktadır.

Yetmiş seksen bin kadarlık bir Ermeni cemaati de vardır. Üçe ayrılırlar. Büyük kısmı millî Gregoryen kilisesi mensubudur. Bir miktar da Katolik Ermeni vardır. Az sayıda da Protestan. Onlar içinden çıkmış bir Etyen Mahcupyan vardır ki, ülkemizin sayılı düşünürlerindendir. Ermenilerin Türkiye kültürü, tarihi, sanatı üzerinde uzmanlaşmış kıymetli şahsiyetleri olmuştur ve halen de bulunmaktadır. Fuzulî hakkında en büyük araştırma kitabını, üç cilt olarak Ermeni Terzibaşiyan telif etmiştir. Ermenilerin özel okulları, hastahaneleri, vakıfları, hayır dernekleri bulunmaktadır. Biz, ülkemizdeki Ermenileri tanıyor muyuz? Sıkıntıları, meseleleri, zorlukları varsa (ki vardır) onlara yardımcı ve destek oluyor muyuz?

Ülkemizde yirmi altı bin kişilik bir Yahudi cemaati vardır. Ayrıca, sayılarının ne kadar olduğu bilinmeyen Sabataycılar vardır.

Süryaniler vardır. Nesturiler vardır. Bunlar kimlerdir, sayıları ne kadardır? Süryaniler başta İsveç olmak üzere göç ediyorlar, niçin? Sebebini biliyor muyuz?

Ülkemizde İslâm’ı bizim gibi yorumlamayan ve anlamayan başka mezhebten, başka meşrebten Müslümanlar da var. Onlarla bir diyaloğumuz var mıdır? Yoksa kendileri ile sadece kavga mı ediyoruz?

İslâm’a karşı olan, “Kahrolsun Şeriat!” diye bağıran zümreyi ilmî ve objektif açıdan inceliyor muyuz? Dertleri nedir? Niçin bu kadar ölçüsüzce düşmanlık yapıyorlar?

Türkiye’de solcular var. Mütecanis (homojen) bir topluluk değildirler. Nelere inanırlar, neleri isterler, niçin solcudurlar? Onları inceliyor muyuz, mahiyetlerini biliyor muyuz?

Bizde dört ayrı Mason teşkilatı vardır. Bazıları birbirine düşmandır. Haberimiz var mı?

Adamın biri Alevîlere hitaben kocaman bir katip yazdı. İsmi Alisiz Alevîlik. “Hazret-i Ali Sünnidir, Şeriatçıdır, Alevîler böyle bir kişinin peşinden gitmemelidir” diyor. Bizim Alevi kardeşlerimiz ve vatandaşlarımızla bir diyaloğumuz var mı? Mezhep farklılığı olmakla birlikte Sünniler de Aleviler de iman kardeşidir. Onlara bu gözle bakabildik mi şimdiye kadar?

Ve en önemlisi biz kendimizi tanıyor muyuz? İlmin, irfanın, yüksek kültürün, hikmetin, vicdanın aynasında kendimizi inceliyor muyuz? Biz nasıl Müslümanlarız?

Velhasıl biz ülkemizi, ondaki çeşitlilikleri, dünyayı, kendimizi tanıyor muyuz, biliyor muyuz?

Bir koşuşturmadır, bir toz dumandır gidiyor. Dar ufuklar, küçük fanatizmler, ucuz reçeteler, kuruntular… Yüzbinlerce, milyonlarca Müslüman birtakım din baronlarına para toplamakla, onları alkışlamakla, onların olmayacak dualarına âmin demekle; onları daha zengin, daha ünlü, daha mutlu etmek için didinmekle meşgul. Müslümanlık bu mudur? İnsanlık bu mudur? Hazret- i Muhammed’in getirdiği hak dinde din baronluğu diye bir şey var mıdır? Müslümanlardan mütemâdiyen para toplamak var mıdır? İbadetleri, yüksek ahlâkı, faziletleri, âleme nizam veren temel müesseseleri ihmal edip de saçma sapan baron ütopyalarının peşinde koşmak var mıdır? Niçin Ezan-ı Muhammedî okununca din baronu bendeleri camilere gelip cemaatle ibadet etmiyorlar? Bazı cemaatler, yetiştirdikleri gençleri camilere göndermiyor, bozulurlarmış. Bu düşünce tarzı İslâm dininin ruhuna uygun mudur? Beyni yıkanmış saf ve ahmak Müslümanlardan toplanan trilyonlar, katrilyonlar ile Karun gibi zengin olan, Nemrud ve Firavun gibi hayat süren bazı baronlardan hesap sorulmayacak mıdır? Onlardan mal beyanı istenmeyecek midir?

Sorular, sorular, sorular…

Terk ve Unutma

Merve Kavakçı şu anda nerededir, ne yapmaktadır?

Millet tarafından seçilen bu hanım Meclis’e niçin girememiştir? Müslümanlar Merve Kavakçı’yı şu anda kendi haline bırakmıştır.

Birkaç haftalık bir heyecan, sansasyon, gürültü ve sonra unutma ve terk. Olur mu böyle şey?

Başbağlar köyü faciasının bir yıldönümü daha sesssiz sedasız geçti.

Başbağlar gibi bir fâcia solcuların, ateistlerin, İslâm düşmanlarının başına gelmiş olsaydı cihanı velveleye verirlerdi. Başbağlar katliâmının katilleri bulunmadı, cezalandırılmadı. Müslüman kesimin başını çeken adamlar bu işin peşine gereği gibi düşmedi. Biraz acıklı konuşma, biraz vah vah edebiyatı, biraz hayıflanma ve sonunda terk ve unutma.

Fransa’da dört bin yıl öncesine ait,

İkinci Ramses devrini anlatan

tarihî bir roman yayınlandı ve bir milyondan fazla satıldı. Medenî milletler binlerce yıl önce cereyan etmiş hadiselerle bile ilgileniyor. Osmanlı prensesi

Kenize Murad

, hanedanın Türkiye’den ayrılması devrini anlatan

Fransızca bir roman

yazdı,

Fransa’da bir milyon satıldı.

Türkçeye yapılan tercümesi ise

üç bin adet basıldı, bilmem hepsi satıldı mı?

Fransızlar bile, bizim tarihimizle, bizim ile ilgili meselelerle bizden daha fazla meşgul oluyor.

Sivas’ta cereyan eden facia ve tertiplerle karşıtlarımız ne kadar ilgilendi, olup bitenleri ne kadar çarpıttı, suçluları suçsuz, kışkırtıcıları mâsum yaptı, hadiseyi kendi lehlerine istismar etti.

Bizden birtakım kişiler başlangıçta Sivas davası ile hayli ilgilenir göründü, bu konuda hayli nümayiş ve yatırım yapıldı, büyük laflar edildi. Aradan şu kadar yıl geçti, şimdi cezaevlerinde

otuz küsur idam mahkûmu

var. Acaba Müslüman kesimden kaç kodaman, kaç ilgili, kaç sorumlu kişi bu bedbaht vatandaşlarla, dışarıdaki aileleriyle ilgileniyor.

Kapılarını çalan, ziyaretlerine giden kalmamıştır belki de.

“Biz sadece kendi hizmetlerimize bakarız, başka işlere karışmayız… Bizi destekleyen Müslümandır, desteklemeyen değildir… Bizi tenkit eden şeytan ve mason uşağıdır… Müslümanları biz kurtarırız… Mümkün olduğu kadar fazla para veriniz.”

diyenler bunca facia karşısında ne yapıyorlar? 13 Temmuz 1999