Sorular Cevaplandırılmalı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 18 Şubat 2019
Cumartesi
CLİNTON ABD başkanlığına seçildikten sonra kabinesini kurarken şöyle bir vak’a olmuştu: Adalet Bakanlığı’nı güvendiği ve tanıdığı bir zata teklif etmiş, bu kişi şu gerekçe ile bakanlığı kabul etmemişti: “Ben bundan yıllarca önce, kanunlara aykırı olarak bir Meksikalı’yı sosyal sigortasını yaptırmadan evimde hizmetçi olarak çalıştırmıştım. Sayın başkanın teklifi benim için şeref verici bir teveccühtür, ancak beyan ettiğim sebep dolayısıyla kabul edemiyorum…” demişti.
Hukuk devletlerinde, gerçek demokrasilerde, sağlıklı sistemlerde vazife gören politikacılar, bürokratlar, medyacılar, âmme hizmetkârları böyle olmalıdır. Bu gibi kişilerin gizli, mahrem özel hayatları dışında herşeyleri açık olmalıdır. Onlar kendilerine yöneltilen her soruya açıkca ve dürüst bir şekilde cevap vermek zorundadır.
Bu zatların öncelikle mal beyanları, servetleri çok açık, çok şeffaf, çok doğru şekilde kamu tarafından bilinmelidir. Politikaya başlarken fazla bir şeyi yok; aradan on onbeş yıl geçtikten sonra Karun gibi zengin olmuş. Bu arada ticaret, üretim, sanayi yapmamış. Peki bunca malı ve parayı nasıl kazanmış? Halk bunu bilmelidir.
İnsanlar dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı sorgulanamaz. Lâkin bizim ülkemizde devletin verdiği nüfus hüviyet kartlarında din hanesi vardır. Bir politikacı, bir bürokrat, bir medyacı bu konuda da şeffaf ve samimî olmaya mecburdur. Adam Yahudiliğin Sabataycılık tarikatine mensup ama kendini Müslüman gibi gösteriyor. Bu doğru değildir.
Dindar bir Müslüman Şeriatçidir. Devletin, medyanın, yargının onun Şeriatçi olmasına karışmaya hakkı yoktur. Şeriat İslâm dininin amelî hükümlerinin tamamına verilen addır ve bir Müslüman Şeriat’a bağlı olması dolayısı ile kınanamaz, sorgu ve suale maruz bırakılamaz.
Ben parti başkanı olsam, öğrenci iken kopya çeken kişileri bile milletvekili adayı yapmam. Küçükken kopya çeken büyüyünce neler yapmaz ki.
Adı yolsuzluklara, kokuşmaya karışan politikacılar, büyük bürokratlar, medyacılar millet huzurunda samimi açıklamalar yapmak zorundadır. Susmak bir nevi itiraf ve ikrar olur.
Particilik faaliyetleri, siyasî çalışmalar için büyük miktarda harcama yapan kimseler, bunca suyun kaynağını millete açıklamalıdır.
Kardeşi, yeğeni, yakınları, dostları kısa zamanda büyük zengin olmuşlar… Bu konuda susmak olmaz. Aksi takdirde hırsızlık, yolsuzluk şüpheleri kuvvetlenecektir.
Doğrudan doğruya ve dolaylı olarak uyuşturucu ticaretine, silah kaçakçılığına, hortumlamalara karışmış olan kimseler bir memleketin idaresinde söz sahibi olmamalıdır.
Müslüman bir politikacıya “Hangi tarikata mensupsun, beyan et” denilemez, bu konuda kendisine baskı yapılamaz. Çünkü bir tarikata mensubiyet din ve inanç hürriyeti ile ilgili özel ve vicdanî bir şeydir; sorulamaz, sorgulanamaz. ABD’de politikacılara “Sen niçin Quaker mezhebindensin, sen niçin Mormon, sen niçin şu veya bu din veya tarikatin mensubusun?” diye soruluyor mu?
Dindar veya dinsiz olsun önemli bir şahsiyet için gerekli birinci şart dürüstlük ve doğruluktur. Bir de, işinin ehli olması.
Bizdeki büyük medya sorgulama hususunda bazen çok aşırı gitmektedir. Medyacılar Gestapoculuk yapamaz. Medyacı hem savcılık, hem hakimlik, hem cellatlık taslayamaz. Medyacı en fazla bir nevi paralel savcılık yapabilir. İyi bir medyacı herhangi bir konuda bir istihbarat, delil, karine elde edince polis hafiyesi gibi çalışır, bir dosya hazırlar. Dişe dokunacak bilgi ve belge toplayabilirse bunu yayınlayarak adliyeye yardımcı olur…
Kokuşma, yolsuzluk, hortumlama, haram yeme konusunda en hassas kimseler islâmî kesime mensup politikacılar olmalıdır. Eğer hem İslâmcı görünüyor, hem de saman altından su yürüterek yüzlerce milyon dolar, hattâ milyarlarca dolar haram para elde ediyorsa o adam İslâm’a ve Müslümanlara en büyük hıyaneti ve düşmanlığı yapmaktadır.
Türkçüler ve milliyetçiler de bu gibi konularda temiz olmak zorundadır. Yüzde on komisyon alan, kadrolara ehil olmayan ülküdaşları dolduran, saçı bitmedik yetimlerin haklarını yiyen kimse ne Türkçüdür, ne de Milliyetçi. Türkçülüğün ve Milliyetçiliğin birinci temel şartı millet ve devlet malını yememek, gayr-i meşru yollardan para kazanmamaktır.
Sabataycı zümreye mensup çok ünlü ve güçlü bir zatın son kriz fırtınası esnasında ipliği pazara çıktı ve kendisi cezaevine girdi. Bu zat yıllar yılı İslâm dinine, Şeriata, Kur’ân nizamına, dindar Müslümanlara militanca saldırmıştı. Lâikliği ve çağdaşlığı savunur gibi hareket ediyor ve “İrtica bu memleket için en büyük tehdit ve tehlikedir” yaygarasını devamlı olarak kopartıyordu. Sonunda foyası meydana çıktı. Şeriat tehlikesi, lâiklik elden gidiyor, Atatürkçüler davranın, ortaçağ karanlığı… diye bağırırken bir milyar dolara yakın götürmüş…
Bu memleketteki bütün politikacılar, aydınlar, medyacılar, sorumlular vatansever olmaya mecburdur. Vatanseverlik kuru lafla olmaz. Devlet malını hortumlayan, ihalelerden yüzde on komisyon alan, gayr-i meşru servet edinen kimse vatansever değildir.
Sabataycıların, Tapınak Şovalyelerinin, Atatürkçülerin herkesten çok dikkatli ve hassas olmaları gerekir namuskârlık, vatanseverlik, haram yememe konusunda. Hiçbir ateist veya dinsizin “Haram dinî bir kavram ve değerdir, bizi bağlamaz biz lâik olarak yapacağımızı yapar, çalar, çırparız” demeye hakkı olamaz.
Namuslu politikacıların alınları açıktır. Hangi inanca veya felsefeye bağlı olurlarsa olsunlar temiz kişilerin veremeyeceği hesap yoktur.
Evet, bir takım kimseler en kısa zamanda mal beyanlarını ve siyasî faaliyetler için harcadıkları büyük paraların kaynaklarını samimî bir şekilde açıklamalıdır. Çok özel ve mahrem hayatları konusundaki soruları cevaplandırmama hakları vardır. Zaten medenî, görgülü, terbiyeli, efendi ve demokrat kişiler böyle sorular yöneltmez.
Bu memleket bugünkü batağa hırsızlık, hortumlama, talan, yağma, rüşvet, kara para yüzünden düştü. Biz kurtarırız, biz düze çıkartırız diyen adamların mutlaka ve mutlaka temiz, lekesiz, şaibesiz kimseler olması icab etmez mi? 05 Ağustos 2001