SORULAR CEVAPLAR
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Aralık 2018
SORU: Türkiye’nin en büyük, en önde gelen, milyonlarca insanın tuttuğu ve sevdiği iki ünlü takım futbol oynuyor… Stat lebâlep dolu, milyonlarca vatandaş televizyon önünde… Birden oyun kızışıyor, beklenmedik bir şey oluyor, top kaleye giriyor, taraftarlar çılgınca alkışlıyor, gol yiyen takımı tutanlar haykırarak ağlıyor, bazıları kendilerini yerden yere atıyor… Goool goool gool!.. Yer gök inliyor… TV’ler haberi anında veriyor, ertesi günü gazeteler yaza yaza bitiremiyor… Bu haberin ilim, irfan, din, iman, ahlak, fazilet, bilgelik, insanlık bakımından (100 üzerinden) notu nedir?
CEVAP: (1) bile değildir, sıfırdır. Yüzde yüz önemsiz fâni bir olaydan ibarettir.
SORU: Büyük şehirlerimizi timsahlar, çıngıraklı yılanlar, kobralar, sırtlanlar, yaban domuzları ve benzeri vahşi ve muzır hayvanlar istila ettiler deseler inanır mısınız?
CEVAP: Başkalarına karışmam ama bendeniz inanırım. Şehirlerimiz bunlarla doludur. Gerçek timsahlar ve kobralar değil, mecazî mânada, insana benzeyen timsahlar ve kobralar. Bunları insanlardan ayırt edebilmek için özel, müstesnâ gözler lazımdır.
SORU: Bazı timsahlar polisle çatışırken vurulup ölen gençlere çok ağlıyor. Bunun sebebi nedir?
CEVAP: Timsahlar da elbette ağlar. Lakin onların ağlaması timsah ağlamasıdır. Timsahlar genç ölülerden çok hoşlanır.
SORU: Telefon kalem orantısı nedir?
CEVAP: İkisi arasındaki kıymet farkından ileri gelir. Cep telefonu iki bin lira, kalemi (O da varsa) bir lira… Bu adamcağız veya kadıncağız iki binde birdir. Telefonu bin lira, kalemi yüz lira; o 10’da birdir… Telefonu 100 liralık, kalemi de 100 liralık; o bire birdir… Telefon bin lira, kalem iki bin lira, o iyi notla imtihanı geçer.
SORU: Süslümanlar kimlerdir?
CEVAP: Kadın veya erkek olabilirler. Onları kılıklarından anlayabilirsiniz. Kadın iseler, şer’î değil, şeytanî tesettüre bürünürler. Genellikle herkesin içinde kahkahayla gülerler. Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın, fıkhın, İslâm ahlakının hicab hükümlerini hiçe sayarlar. Türedilik tarafları ağır basar. Çok konuşur, az düşünürler. Kendilerini İslâm’a ayarlamak ve uydurmak yerine, İslâm’ı kendilerine benzetmeye çalışırlar. İslâmcılık tarafları Müslümanlıklarından önce gelir. Her hal ve tavırlarından bid’at zırıl zırıl akar.
SORU: Japonya’daki Nara şehrinde olduğu gibi bizde de bazı şehirlerin bazı yerlerinde geyikler serbestçe dolaşsa, halk onları sevse, yiyecek verse, ne iyi olur değil mi?
CEVAP: Maalesef bizdeki bir kısım hayvanların ahlakı, vicdanı buna el vermez. Bazı haydutlar geyikleri geceleyin boğazlar, sabahleyin dana eti diye satar. Yakalansalar bile tutuksuz yargılanıp, sonunda ya beraat ederler, yahut lâ şey bir ceza ile paçayı kurtarırlar.
SORU: Lise ve üniversite öğrencisi Müslüman, dindar bir genç MEB’in açtığı Osmanlıca kurslarına gidip bin yıllık millî yazımızı öğrenmezse onun hükmü nedir?
CEVAP: Notu çok kötüdür onun. Niyetsizdir… İradesizdir… Onda sabır, sebat, azim, şuur yoktur. Kur’an yazısıyla Türkçe okuma yazma öğrenmek istemeyen, öğrenmeyen bir gencin aklından şüphe ederim. İstiyor da öğrenemiyorsa ondan köy olmaz, kasaba olmaz. Bütün Müslüman anne babalar, cemaatler, tarikatlar çocuklarına Osmanlıca öğret(tir)melidir.
SORU: Osmanlıcanın kemali nedir?
CEVAP: Özel notlarını Osmanlıca yazıyla tutmaktır. Osmanlı edebiyatını, Fuzulî Divanı’nı orijinal metninden kolayca okuyacak, anlayacak, bu kıraatten zevk ve lezzet alacak şekilde bilmektir.
SORU: Metin mühendis olacak, Sevgi doktor olacak, Osmanlıca onlara lazım mı?
CEVAP: Osmanlıca, Latin yazısıyla okuyup yazabilen her Müslüman’a lazımdır. Gökbilimciye de, sismoloğa da, ziraatçiye de, Yüksek Terzilik Okuluna gidene de…
SORU: Yakın tarihimizde Osmanlıca ve Latin yazısı konusunda, birbirine zıt iki şahsiyeti zikr eder misiniz?
CEVAP: Biri Millî Şef İsmet Paşadır. 1928’de Latin yazısı dev(i)rimi yapılınca bir daha İslâm yazısını hiç kullanmamıştır. İkincisi, Bediüzzaman’dır. Latin alfabesini, hattâ onun bir harfini bile kasden müteammiden öğrenmemiştir.
SORU: Hem Nurcuyum diyor, hem de İslâm Kur’an yazısını öğrenmiyor, yazı meselesine önem vermiyor, buna ne dersiniz?
CEVAP: Kardeşlik hukukunu muhafaza etmek, gereken saygı ve sevgiyi göstermek şartıyla ben ona Nurcu, uyanık ve şuurlu Müslüman demem.
SORU: (Kız soruyor) Nişanlım çok iyi bir insan, dindar faziletli namuslu musalli dürüst bir kimse. Bir kusuru var: Yeme içme konusunda çok israf ediyor, gerekenden fazla yiyor, artan ekmekleri çöpe atıyor. Ne dersiniz?
CEVAP: Bu günah ve kusurlarından vazgeçmezse, nişanı bozun derim. Devamlı israf etmek, ekmeğe saygı göstermemek günah ve kusur olarak kişiye yeter.
SORU: Penceremin kenarına kumrular konuyor ve pisletiyor. Onları nasıl uzaklaştırabilirim?
CEVAP: Bu ne biçim sorudur. Onlar size sevap kazandırabilir, yümn ü bereket getirir. Kuşlara buğday, bulgur, ekmek kırıntısı ikram ediniz. Kirletirlerse temizleyiniz.
SORU: Arkadaşım Mevlevî olduğunu söylüyor ama namaz kılmıyor…
CEVAP: Mevlana Celalüddin Rûmî hazretleri beş vakit namaz kılan bir veliydi. Onun yolundan giden, onun irşad eteğine tutunan Mevlevî de namaz kılar, Şeriat’in emirlerine uyar. Namazsız abdestsiz Şeriatsız Mevlevilik olmaz.
SORU: Hayat pahalı, gelirim az, nasıl geçineceğim?
CEVAP: İhtiyaçlarını azalt, masraflarını kıs, kanaat ile yaşa… Yaşın müsaitse geleneksel sanatlarımızdan birini öğren, evinin bir köşesinde ürün ver, yan gelir elde et.
SORU: Sadece cuma namazına gidiyorum, yeterli midir?
CEVAP: Yetmez yetmez yetmez… Hemen beş vakit namaza başla. Beş vakit kılmadan kurtulman çok zor olur. Namaz hesabını veremezsen öteki hesapları da veremezsin.
SORU: En kötü uyku ile en iyi uyku hangileridir?
CEVAP: En kötü uyku, sabah namazı vaktindekidir. En iyisi ise, öğle=kaylule uykusudur.
SORU: Küçük bir bardak çaya iki şeker atıyorum, hükmü nedir?
CEVAP: İleride şeker hastası olmaktır. Bir bardak çayı yarım şekerle içmeye alışınız. Daha sonra inşaallah büsbütün bırakırsınız.
SORU: Adam durup dururken balkondan düşmüş…
CEVAP: Ya haram yemiştir, ya rüşvet almıştır, yahut bedduaya uğramıştır. İnsanlar durup dururken balkondan düşmez.
SORU: Dinî bir konuda sıradan bir Müslüman’ın “Bana göre bunun hükmü şöyledir, böyledir…” demesi caiz midir?
CEVAP: Böyle konuşmak haddini bilmezliktir. Ömründe uçurtma uçurmamış bir kimsenin uçak yapımı ve kullanılması işlerine karışması, uzmanlık taslaması gibidir. Hiçbir aklı başında bir Müslüman dinî konularda “Bana göre…” lafını etmez.
SORU: Benim şeyhim beni kurtarır, Cennete sokar sözünün hükmü nedir?
CEVAP: Küfürdür… Şeyh gerçekten mübarek veli bir mürşid-i kâmil ise, müridinin kurtuluşuna, (Allah izin verirse) vesile olabilir ama bizzat kurtaramaz.
SORU: Şeyh-i Ekber Muhyiddin Arabî hazretlerine Şeyhi-i Ekfer diyene ne yapalım?
CEVAP: Tartışmayınız, uzaklaşınız ve ıslahına dua ediniz.
SORU: Aynı şeyleri sık sık tekrarlıyorsunuz…
CEVAP: Zarurî, faydalı, lüzumlu, iyi, doğru, güzel, kurtarıcı, necat ve felah kazandırıcı şeyleri tekrarlamak çok iyi bir şeydir. Bunu yapabiliyorsam ne mutlu bana. 12 Mart 2015