Sorular Cevaplar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Perşembe
Soru: Bir kadın polis memuru dindar olsa ve başını bir eşarpla örtse; bu memure, üzerinde resmî üniforması bulunduğu halde vazife görebilir mi?
Cevap: Tabiî görebilir. Amerika Birleşik Devletleri’nde böyle kadın polisler vardır. Başları örtülü olarak hizmet vermektedirler. Resmî üniformalı bir kadının başını örtmesinin hukuka, demokrasiye, insan haklarına, medeniyete aykırı hiçbir tarafı yoktur. Laikliğe de aykırı değildir. Biz ABD’den daha demokrat değiliz. Orada olduğuna göre bizde de olabilir.
Soru: Başörtüsü dinî bir simge değil midir?
Cevap: Başörtüsü din ve inançla ilgili bir kıyafettir. Din ve inanç hürriyetinin tam olması için, bunları hayata uygulamak hürriyetinin de bulunması gerekir. Din, inanç ve inandığı gibi yaşamak hürriyeti evrensel bir değerdir, laiklikten önce gelir.
Soru: Özel bir kolej açılsa, bu kolejin bir camii olsa ve her sabah derslere başlamadan önce, Müslüman öğrenciler burada toplanarak dua etseler. Bu toplantıya katılmak da mecburî olsa. Böyle bir şey caiz olur mu?
Cevap: Elbette olur. Demokrasinin, hukukun, insan haklarının beşiği olan İngiltere’de, sabahları öğrenciler kolejlerin kiliselerinde toplanıp dua etmektedir. Orada normal ve tabiî görülen bir şey bizde niçin olmasın?
Soru: Dindar kız öğrencilerin üniversitelere başörtüleriyle girmeleri doğru mudur? Böyle bir şey medeniyete, hukuka, insan haklarına uygun mudur?
Cevap: Çok uygundur. Bütün medenî ülkelerde Müslüman kızlara bu hak tanınmıştır. ABD’de California üniversitesinde böyle 150 başörtülü Müslüman kız öğrenci vardır. Onları kimse rahatsız etmemektedir. Hukuk, demokrasi, medeniyet oradadır. Başörtüsüne karşı çıkmak laikliğe de, medeniyete de, hukuka da, insan haklarına da, akla ve mantığa da aykırıdır.
Soru: Üniversite kampüslerinde büyük cemaatlerle cuma namazı kılınabilir mi?
Cevap: Pekâlâ kılınabilir. Amerikan üniversitelerinde kılınmaktadır. Yukarıda bahsettiğim California üniversitesinde her hafta beş yüz kişilik bir cuma cemaati olmaktadır.
Soru: Paraların, pulların üzerine “Biz Allah’a güveniyoruz” diye yazılması demokrasiye, hukuka, medeniyete, insan haklarına uygun mudur?
Cevap: Tabiî uygundur. Dünyanın en güçlü devleti olan ABD’nin paralarının ve pullarının üzerinde “We trust in God” yazılıdır.
Soru: Laik bir rejimde, devlete bağlı bir Diyanet dairesi, devlet memuru sıfatında yüz bin din görevlisi olabilir mi?
Cevap: Laik bir sistemde asla böyle bir şey olamaz. Laik rejimler din işlerini dinî cemaatlere ve ümmetlere bırakırlar.
Soru: Medenî, demokrat, hukukun üstünlüğüne inanmış, evrensel insan haklarına hürmet ve riayet eden aydınlar dine ve dindarlara hakaret edebilir mi?
Cevap: Asla böyle bir terbiyesizlik ve saldırganlık yapmazlar. Demokrat, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne inanmış gerçek bir aydın, kendisi inançsız olsa bile ülkesindeki dinlere ve dindarlara saldırmaz, hakaret etmez, onlarla savaşmaz. Böyle yapanlar aydın değil, aydın karikatürüdür.
Soru: Dünyada anayasasında laiklik yazan kaç ciddî devlet vardır?
Cevap: İki devlet vardır. Biri Fransa’dır, oradaki rejim gerçekten laik bir rejimdir. İkincisi Türkiye’dir. Burada gerçek laiklik yoktur, “Devlet dini” sistemi vardır. Devlet ile din uyum içinde değildir, dine ve dindarlara baskı yapılmaktadır.
Soru: Zamanımızda gerçekten demokrat ve hukukun üstünlüğü prensibi üzerine oturmuş devletlerin resmî ideolojileri var mıdır?
Cevap: Yoktur. Resmî ideoloji Kuzey Kore, Küba, Vietnam, Çin gibi devletlerde kalmıştır. Onlar da demokrat, hukuka ve insan haklarına saygılı değildir.
Soru: Yirmi birinci asır nasıl bir asır olacaktır?
Cevap: Bir din ve inanç asrı olacaktır. İnsanlığın buna ihtiyacı vardır.
Okuyucularımdan biri telefon ile sordu: “Civarımızda bir yerde tefsir dersleri veriliyor, ben de katılayım mı?” Katılmamasını tavsiye ederim. Çünkü:
(1) Rastgele tefsir dersi verilmez ve alınmaz. Usûl-i fıkıh ve usûl-i tefsir bilmeyenler tefsir okuyamaz.
(2) Tefsir dersi verecek hocanın, âlî ve ‘âlî (biri elifle, diğeri ‘ayn ile) ilimlerini okumuş, icazet almış, tefsir okutabilecek dereceye gelmiş olması gerekir. Biraz sarf nahiv okumuş olmakla tefsir dersi veremez.
(3) Müslümanların, tefsir derslerine değil, itikad ve ilmihal derslerine ihtiyaçları vardır.
(4) Hadîste “Kendi re’yiyle Kur’anı tefsir eden kâfir olur” buyurulmaktadır. Zamanımızda nice zındık, “Kur’an Müslümanlığı” bayrağı ile ortaya çıkıp halkı kandırmakta, yanlış yollara sokmaktadır.
(5) Tefsir dersi almak câhil insanın gururunu okşar. Din âlimi olmayan Müslümana sahih itikadı, ilmihali, İslâm ahlâkının esaslarını bilmek yeter. Doktor, mühendis, bakkal, kasap, esnaf, ev kadını gibi Müslümanlara tefsir dersi vermenin vebali çoktur. Herkes kendi kafasına göre, kendi re’yiyle Kur’anı yorumlamaya, din hakkında ulu orta konuşmaya, yalan yanlış ahkâm kesmeye başlar.
(6) Diyanet’in, bazı camilerde ehil olmayan kişiler tarafından verilen tefsir derslerine engel olması gerekir.
(7) İlle de tefsir okumak isteyenler, Elmalılı Hamdi Efendi merhumun “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsir kitabını orijinal metninden okumaya çalışsınlar. Sadeleştirilmiş baskıları tavsiye etmem. Sadeleştirirken hatâlar yapılmıştır. 21 Mayıs 1999