Cumartesi

– Eskiden birkaç günde bir kişi büromuzun kapısını çalar, iş arardı. Son aylarda her gün onlarca mağdur ve perişan vatandaş kapımızı çalıp iş var mı diye soruyor. Müsbet cevap alamayınca bazıları utanç içinde kıvranarak “Bir ekmek parası verebilir misiniz?” diyor.

O şehirde hırsızlık vak’aları çok artmış. İşsiz ve parasız kalan bazı bedbaht kişiler evlere, dükkanlara girip ne bulurlarsa götürüyorlarmış.

Zavallı kadıncağızın biri zaruret yüzünden kuyumcuda bileziğini bozdurmuş, dükkanın önünde parasını iki kişi kapıp kaçmış.

Fabrikalar, atölyeler hızla kapanıyormuş. Onbinlerce kişi işten çıkartılmış. Elde avuçta birkaç kuruş var, onu yiyip bitirecekler, sonra ne olacak?

İhracat yapan firmaların durumu çok kötüymüş. Dövizle kredi almışlarmış, şimdi onu ödemekte güçlük çekiyorlarmış. Taşıma ücretlerine anormal miktarda zam geldiği için mal gönderemiyorlarmış.

Her taraftan kötü haberler geliyor. Genel bir çöküş ve yıkılış manzarası var.

Bu satırları yazdığım için şimdi biri kalkıp “Sen mağdur, mazlum vatandaşları kışkırtıyorsun…” demeye kalkmasın… Gidiş çok kötüdür.

Hırsız, talancı, namussuz, alçak, haydut, gangster, harami, vatan haini adamlar halkı bu hale düşürdüler. Saçı bitmedik yetimlerin haklarını yediler, gözü yaşlı dulların haklarını yediler, koskoca bir milletin hakkını yediler. On milyonlarca vatandaş şimdi perişan vaziyette ağlıyor, inliyor. İntihar edenler, çıldıranlar var. Namussuzların ise tuzları kuru. Çalıp çırptıkları milyonlarca doları zulalara koymuşlar, ortalığın düzelmesini, heyecanın yatışmasını bekliyorlar.

Allah onlara bu haram paraları keyif ve sefa içinde yedirmeyecektir. İlâhî gazap ve azap tepelerine ansızın inecektir. Hiç şüpheleri olmasın.

Bunca ah, bunca gözyaşı, bunca inkisar onları yakacaktır. Haram paralarla aldıkları milyonlarca dolarlık villallar, yalılar, kâşâneler tepelerine çökecektir.

Memleket bu hallere düştü ama yiyiciler, yüzde oncular, hırsızlar, vurguncular, tokatlayıcılar soygun ve talanı durdurmuş değiller. Bu şerefsizler, yarın Kıymet’in kopacağını bilseler yine çalarlar, yine hortumlarlar, yine götürürler.

Beşerî adalet bunca kötülüğü, bunca zulmü, bunca haksızlığı önleyemezse; ilâhî adalet devreye girer ve zâlimlerin cezasını verir. Sadece zâlimlerin değil. O zâlimlere ses çıkartmayanların, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmayanların da…

Durum böyle giderse on milyonlarca vatandaş ne yapacaktır? Nereden ekmek parası, geçim parası bulacaklardır?

Kütlevî açlıklar olmasından, sosyal patlamalardan korkuyorum.

Nice namussuz haram paralarla, halktan tırtıkladıkları milyonlarca dolarla Amerika’da, Avrupa’da villalar, lüks meskenler almışlar. Bazısının denizleri köpürterek seyr eden lüks ve şahane yatları varmış. Yabancı bandralarla dolaşıyorlarmış. Ecnebi bankalara yüz milyonlarca, milyarlarca dolar kara, kirli, pis para konmuş.

Bir toplumda para tek değer olursa işin sonu böyle olur. Para bir değer değil, bir vasıtadır. Bütün semavî dinler para ticaretini, ribayı yasaklamıştır.

“Ribacılar Allah’a ve Resûlü’ne karşı savaş açmışlardır”

diyor Kur’ân. Allah’a ve Resûlü’ne savaş açanların âkibetleri hayr olmaz. Onlar için hem bu dünyada, hem de öteki dünyada rezillik, rüsvaylık, azap vardır.

Birtakım cahil, gafil, şaşırmış, dağıtmış Müslümanlar da son onbeş yirmi yıl içinde büyük hatâlar etmiş, günahlar işlemiş, dine ve akla ters işler etmişlerdi. Şimdi onlar da cezalarını çekiyor.

Hem Müslüman geçineceksin, hem de dinin imanın para olacak. Mümkün müdür böyle şey. Dini imanı para olan adam Müslüman değildir. Zahirde dindar görünse de.

“Bu düzen bozuktur, böyle bir düzende haram ve gayr-i meşru yollardan para kazanmak, zengin olmak caizdir” diyordu birtakım beyinsizler. Zimmetlerine geçirdikleri o haram paralar bu ülkenin, bu halkın, bu Ümmet-i Muhammed’in hakkıydı. Allah bu hakları onların yanlarında bırakmaz.

Müslüman kimseye para fahişeliği yakışmaz.

Bazı şeytanlar da “Efendim biz gerçi haram para topluyor, yüz milyonlarca dolarlık servetler ediniyoruz ama bunlarla ileride dinimize hizmet edeceğiz…” gibi gülünç bahaneler ileri sürüyormuş. Câhil ve gafil sürüngenler! Siz kimi kandırdığınızı sanıyorsunuz? Bir iki geri zekalıyı kandırsanız bile firasetli mü’minleri kandırmanız mümkün müdür? Hele Allah’ı kandırabilir misiniz? Siz dâvâ ve hizmet adamı değil, tezek böceklerisiniz. Sizin dininiz imanınız paradır. Sizin bu yüce İslâm dâvâsına verdiğiniz zararı harbî kâfirler veremez.

Haram yiyen birtakım münafıkların yüreklerinde yamukluk olmasaydı Allah ve Kur’ân düşmanı militan, harbî, azılı, kudurmuş, saldırgan din düşmanları ile dost olmazlardı. Hem Müslüman olacak, hem de azılı ve saldırgan dinsizle dost ve arkadaş olacak; bu nasıl oluyor?

Batan bankaların faturasını; batıranlar, suçlular mı ödüyor? Hayır. Fatura daima halka, ülkeye, devlete çıkıyor.

Ülkeyi, milleti, devleti ne hallere soktular ve hâlâ dinle, dindarlarla uğraşıyorlar. En büyük tehlike dincilermiş. Sanki bankaları dinciler soymuş, sanki Türk parasını dinciler paçavra etmiş, sanki bunca tahribatı dinciler yapmış.

Müslümanlar! Müslümanlar! Sizlere hitab ediyorum: Devlet, memleket, millet büyük tehlike karşısında. Türkiye’yi parçalamak isteyen güçler seferber olmuş her taraftan saldırıyor, yıkıyor. Şu güzelim memleketimizi birtakım yabancı devletler ve uluslararası şirketler sömürge haline getirmek istiyor. Siz bunca kötülük, hıyanet, felâket karşısında ne yapıyorsunuz? Yasal sınırlar içinde haklarınızı arıyor, kötülüklerle mücadele ediyor musunuz? 18 Mart 2001