Soyguncular
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Pazar
Lisanımızın kelime hazinesi her geçen gün biraz daha eriyor, zayıflıyor. Okur-yazarlarımız dahil olmak üzere günlük konuşma Türkçemiz üç-dört yüz kelimelik bir zekâ özürlüler dili haline gelmiştir. Sanırım basınımızın Türkçesi de bu kadardır. Lisan, fert olsun cemiyet olsun (birey, toplum) insanı insan yapan birinci unsurdur. O gidince insanlık, medeniyet, yüksek kültür de gidiyor.
Türkçe kan kaybettikçe İngilizceden ve Amerikancadan bol bol kelime alınıyor.
Kelime yetersizliği ve zekâ özürlülüğü sebebiyle bazı kesimler ünlemlerle, iniltilerle, böğürtülerle, garip sedalarla duygularını, meramlarını, tepki ve infiallerini anlatmaya çalışıyor.
Son birkaç yıl içinde, sadece bir konuda dilimiz zenginleşmeye başladı. Kokuşma ve soygun edebiyatı konusunda.
Meselâ ortaya hortumlama kelimesi çıktı. Eskiden fil hortumu, itfaiyenin su hortumu denilirdi. Şimdi devletin, belediyelerin bütçelerini gayr-i meşru şekilde emip aktarmaya hortumlama deniliyor.
Dibini delme, içini boşaltma tâbirleri yeni mânâlar kazandı. Özel bir banka sahibi oluyorlar. Bankanın sermayesini, hesap açan vatandaşların paralarını başka yerlere aktarıyor, zimmetlerine geçiriyorlar. Bunun adı banka boşaltmadır.
Argo dilimiz bu konuda zengindir. Çarpma, tokatlama, götürme…
Eskiden ihracat vardı. Onbeş yirmi yıldan beri hayalî ihracat diye yeni bir ihracat türü çıktı. İhracat yapmıyorlar, yapmış gibi sahte evrak tanzim edip, devletten prim ve avanta alıyorlar.
Meraklının biri çıksa da bir soygun ve kokuşma sözlüğü ve ansiklopedisi hazırlasa.
Hiçbir iş yapmadan sadece aydan aya maaş alan asalaklar türedi. Eskiden, lütfen zahmet edip daireye geliyorlar ve maaşlarını bizzat alıyorlardı. Şimdi fen ve teknik ilerledi, zahmet falan etmiyorlar, maaşları otomatik şekilde banka hesaplarına yatırılıyor.
Kokuşma ile ilgili hukuk, din-ahlâk, iktisat konusunda da kitaplar hazırlanmalıdır.
Dinsizlerin, Allah’tan korkmayanların haram yemeleri, yolsuzluk yapmaları, devletin ve halkın haklarını zimmetlerine geçirmeleri anlaşılıyor da, dindar geçinen bazı haşaratın aynı şeyleri yapmaları havsalaya ve akla sığmıyor. Hakikî ve namuslu dindarları, şerefli Müslümanları tenzih ederim ama birtakım sahte dindarlar, yalancı Müslümanlar haram ve pis işlere bulaşmışlardır. Bunlar hakkında ilmî araştırma yapılması, kitap ve broşürler telif edilmesi gerekir.
Bazı dindarlar birtakım yasaklar konusunda çok zayıf durumdadır. Herif sofu geçinir, ağzına bir damla içki koymaz; “haramdır içemem” der. Bu adam birtakım haram kazançlar elde etmeye gelince sanki bir canavar kesilir. Böyle canavarlar teşhir edilmelidir.
Müslümanlar gıybet konusunda da çok kötü durumdalar. Kadıncağız tesettürlü bir hanım, saçının bir telini bile göstermez, örtünme konusunda pek titiz ve hassastır. Gıybete geldi mi, hiçbir ölçü ve sınır tanımaz, hergün bir iki saat gıybet yapar. Oldu mu? Gıybet de haram değil mi? Bu gibi Müslümanlara uyarıcı broşürler yayınlanmalı, bunlar yüz binlerce dağıtılmalıdır. Belki ders alırlar.
Sırası gelmişken bazı İslâmcılara dokunmak istiyorum: Adam yoğun bir İslâmcılık edebiyatı yapıyor; din, iman, Müslümanlık deyip duruyor. Bakıyorsunuz ki, bu adamın en yakın dostları ateist, militan, saldırgan dinsizlerdir. Onlarla can ciğerdir, kuzu sarması gibidir. Tam bir uyum içindedirler, aralarından su sızmaz, muhabbetleri berkemaldir. Nasıl oluyor bu iş?
Azılı, saldırgan, militan, azgın bir İslâm düşmanı var. Bu adam, müftü iken irtidat eden (İslâm’dan çıkan), “ölünce benim ölümü yıkamayınız, namaz kılmayınız, bir çukura atınız” diye vasiyet etmiş birinin kutsal dinimiz aleyhinde bir sürü hezeyannâmesini yayınlamıştır. İslâm bâtıl ve hurafe imiş… Kur’ân hak kitap değilmiş… Herif o kadar azgın bir dinsizdi ki, Allah’a dil uzatmış, Arş’a hırlamıştı. İşte bu adamın yazılarını basan dinsiz gazeteci ve politikacı ile bazı İslâmcıların dostluğunu, muhabbetini anlamanın imkânı var mıdır?
Öyle İslâmcılar var ki, meşreb ve siyasî tercih ayrılıkları yüzünden bazı din kardeşlerine can düşmanı kesilirler; öte yandan en azgın, en kuduz, en saldırgan, en aşırı İslâm düşmanları ile can ciğer ilişkiler içinde bulunurlar. Bunların kalplerinde maraz vardır dersem yanlış bir hüküm mü vermiş olurum?
Birtakım şaîbeli adamlar cesaret, gözükaralık, atılganlık hususunda şerefli ve namuslu kimselerden çok ileridir. Zaten bu memleketin talihsizliği de, namusluların en az namussuzlar kadar cesur olmamasından kaynaklanmaktadır.
Meselâ şu “Bay X”i ele alalım. Baştan ayağa pisliğe, şâibeye, harama bulaşmıştır. Yakınları ile birlikte o biçim bir şirket kurmuşlar ve hayli haram ve necis kazanç temin etmişlerdir. Ellerinde Şeytan’dan alınma tapu gibi bir fetva ve ruhsat bulunmaktadır: Bu düzen bozuktur, bozuk düzenlerde haram yemek caizdir. Hakikî ve sağlam hocalara sormak lazım, böyle bir fetvaya inanan adamların imanından şüphe edilmesi gerekmez mi?
Be adam senin maaşın, zâhirdeki gelirin belli. Peki, normal ve şeffaf gelirinin çok üstünde olan hayat tarzını nasıl izah edeceksin?
Müslüman güçlü olmalıymış, güçlü olmak için zengin olmak gerekirmiş, o halde haram ve gayr-i meşru servetler edinmek caizmiş. İblis’ten alınan fetvalardan biri de budur.
Hiç bir şeye yanmam da, bu gibi adamların, harama bulaşmamış temiz Müslümanlara çamur atmalarına yanarım.
Türkiye’de herkesin kafası karışık. Müslümanların da. Dindar yığınlar birtakım bozuk adamlara güveniyor, bel bağlıyor, onların bu ülkeye, bu halka hizmet edeceğine inanıyor. Boş ümitlerdir bunlar. Bana mal ve servetini beyan et ve onları nasıl elde ettiğini açıkla, senin ne mal olduğunu söylerim. 28 Ocak 2002