Sözleşmeye Uyulmalıdır
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Perşembe
Türkiye, devlet olarak uluslararası
yi 1985’te resmen kabul etmiştir. 1999 tarihiyle 165 ülke tarafından kabul edilmiş olan bu sözleşmenin 6’ncı maddesi şöyledir:
Taraf devletler herhangi bir biçimde kadın satışını ve kadınların fahişeleştirilerek istismar edilmelerini sona erdirmek için mevzuat çıkartmak da dahil gerekli her türlü tedbiri alır.”
Bu sözleşme Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1979’da kabul edilmiş ve imzaya açılmış, 1981’de yürürlüğe konmuştur.
Devletimiz bu sözleşmeyi kabul edeli on yedi sene oluyor. Lakin 6’ncı maddede bahsedilen hususa hâlâ riayet edilmemektedir. Maalesef kadınlar için en iğrenç ve çirkin kölelik olan fahişeliğe bizde resmen izin verilmektedir. Bu konuda, yukarıda adı geçen Sözleşme’ye aykırı olarak neler yapılmaktadır:
(1) Devlet, üzerinde TC yazılı resmî antetli vesikalar vererek bazı kadınların fahişelik yapmasını yasallaştırmakta, tanzim etmektedir.
(2) Başta İstanbul olmak üzere birçok şehrimizde yasal genelevler çalıştırılmaktadır.
(3) Beş-on yıl öncesine kadar, faaliyet branşları içinde genelevcilik de bulunan bir Madam, vergi rekortmeni olduğu için resmî ödül törenlerine davet edilmekte ve resmen mükafatlandırılmaktaydı. Hattâ bu törenlerden birinde zamanın cumhurbaşkanı da bulunmuştur.
(4) Devlet resmî izin ve vesikalarla kadın çalıştıran müesseselerden KDV ve diğer vergiler toplamakta, bunları bütçesine koymaktadır.
Bazıları,
diyerek konuyu başka sahaya çekmek isteyecektir. Bizim konumuz şudur: Türkiye uluslararası bir sözleşme imzalamış ve bunun altıncı maddesi gereğince kadın satışını önleyeceğini, kadınların fahişe olarak istismar edilmelerini önlemek için kanun ve tüzükler çıkartacağını beyan etmiş, söz vermiştir. Konumuz budur.
Kendilerini ilerici sayan, kadın hakları konusunda lâfa gelince mangalda kül bırakmayan bazı aydınlarımız, yazarlarımız Müslüman kadın ve kızların başörtüsü takmaları konusunda son derece yasakçı davrandıkları, başörtüsünü medeniyet dışı gördükleri halde, bazı kadınların resmî “vesikalarla” fahişelik yapması ayıbı karşısında sus pus vaziyettedir. Ortada gerçekten büyük bir samimiyetsizlik, çifte standart bulunmaktadır.
Başta ABD olmak üzere bütün ileri, medenî, hukukun üstünlüğünü tanımış, demokratik bir idare sistemine sahip, insan haklarına saygılı ülkelerinde dindar Müslüman kadın ve kızların başörtülerine ilişilmemekte, öğrencilerin başörtüleriyle bırakın üniversitelere, bütün okullara devam etmeleri serbest bulunmaktadır. Bu konuda sadece Fransa’da bazı rahatsızlıklar olmuş, onlar da bağımsız yargı tarafından Müslümanların lehine hal ve fasl olunmuştur.
Hırsızlık gibi, katil gibi, fahişelik ve kadın istismarı ve satışı maalesef her toplumda az veya çok vardır. Lâkin kadınlara devlet tarafından resmî vesika verilmesi bir insanlık ayıbıdır. Kadın haklarına karşı işlenmiş çok ağır bir cürümdür.
Bunu mâzur göstermek istiyenler, bin dereden su getirerek mâzeretler ileri sürecek,
diyecektir. Peki, kadın satışı konusunda bu kadar toleranslı olan zihniyet, Müslüman kız öğrencilerin başörtüleri konusunda niçin aynı toleransı ve yumuşaklığı sergilemiyor?
Medenî ve ileri Hollanda’da Müslüman kız öğrenciler, ilkokuldan üniversiteye kadar bütün devlet okullarına başörtülü olarak gidebilmektedir de Müslüman bir ülke olan Türkiye’de niçin gidemiyorlar?
Demokrasi, Batılı anlamda insan hakları bizde çıkmamış, başta İngiltere olmak üzere Batı ülkelerinde çıkmıştır. Biz uzun yıllardan beri Batılı olmak için çırpınıyoruz, fakat Batı’daki din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetini samimiyetle almak hususunda hiç de acelemiz yok.
Başörtüsü konusunda bazıları Tunus’u örnek ve model alıyor. Tunus, diktatörlük ile idare edilen küçük bir ülkedir. Orada siyasî bakımdan çoğulculuk yoktur.Tek şahıs sultası hüküm sürmektedir. Tunus insan hakları, din ve inanç hürriyeti hususunda elbette ki, Türkiye için örnek ve model olamaz. Bu konuda bize model olacak ülkeler ABD, Kanada, İngiltere ve diğer Batı Avrupa ülkeleridir.
Çağımız insan hakları çağıdır. İnsan haklarının temeli de din, inanç, inandığı gibi yaşamak, fikir ve vicdan serbestisidir. Fahişeliğe resmî izin, Müslüman kız öğrencilerin başörtülerine yasak. Böyle demokrasi olmaz, böyle medeniyet olmaz, böyle Batıcılık olmaz, böyle çağdaşlık olmaz.
Din hürriyetinin kısıtlanması taraftarları, yasakçılar, zorlayıcılar lâikliği bahane ediyorlar. Bu konuda da tutarsızdırlar, samimî değillerdir. Onlarınki lâiklik değil, lâikçiliktir. Gerçekten lâik bir sistemde siyasî otorite, yönetim dine zıt gitmez; din hürriyetini en geniş şekilde kabul eder.
Militan ve fanatik bir hukuk profesörü kadın
şeklinde saçma ve gülünç bir görüş ileri sürüyormuş. Bu görüş bir hezeyandan ibarettir.
Tesettür kadın için de, erkek için de evrensel bir olgudur.
Kadınlar göğüslerini örtüyor da, başlarını niçin örtemeyecekmiş?
Başörtüsü köleliğin değil, hürriyetin ve haysiyetin sembolüdür. Başörtüsü ile savaşan Don Kişot’lar önce kendi gözlerindeki mertekleri görseler iyi ederler. 14 Haziran 2002