Cumartesi

Star gazetesi yayınlanmaya başlayalıdan beri ancak birkaç ay geçti. Bazı günler bir milyonun üzerinde satıyor, birinci sınıf gazetecilik yapıyor. Medya karteli ile bozuşmasına ve dağıtım şirketleri tarafından dağıtılmamasına rağmen, kendi özel dağıtım teşkilâtını kurarak bu başarıyı elde etmiş bulunuyor. Yayınları, tenkitleri, teşhirleri ses getiriyor, tesirli oluyor.

Peki, yıllardan beri yayınlanan Müslüman gazeteler niçin Star kadar başarılı değildir? Niçin bizim gazetelerimiz ikinci, üçüncü lig takımı gibi tesirsiz, nüfuzsuz, güçsüzdür?

Müslümanlarda güçlü gazete çıkartacak para, sermaye, müessese yok mu? Yok diyen yalan söylemiş olur.

Geçen gün Üsküdar’da bir lokantada yemek yiyordum, bir bey selâm verdi, biraz konuştuk. Eskiden dinî bir cemaate mensupmuş, o cemaat gazete çıkartmış, bu kişi karısının bileziklerini yardım ve destek olsun diye vererek, ayrıca bin zahmetle gazete satarak hizmet etmiş. “Sonra yıllar geçtikten sonra bir baktım ki, cemaatin başındaki baron krallar, mihraceler gibi lüks, saltanatlı, debdebeli, ihtişamlı, israflı bir hayat sürüyor. Çıkardığı gazete de oportünist-eyyamcı bir siyaset takip ediyor. Cemaati terkettim, çünkü aldatılmıştım” dedi.

İyi futbol için vasıflı, güçlü, üstün futbolcu gerektiği gibi iyi gazete çıkartmak için de vasıflı, güçlü, üstün elemanlar gerekir. Dinsizler, ateistler, materyalistler, inkârcılar haram parayla, gangster gibi elemanlarla çok satan ve tesiri büyük olan gazete çıkartabilirler ama bir İslâm gazetesi için bu geçerli değildir.

Çağımızda, bilhassa Türkiye’de medya en büyük güçtür. Bu gücün desteği olmadan siyasî iktidar mevkiinde tutunmak mümkün değildir. Çok güçlü ve üstün bir islâmî medyaya sahip olmadan bu memlekette gerçek demokrasinin, hukukun üstünlüğü sisteminin, temel ve evrensel insan haklarını samimiyetle tanıyan bir zihniyetin hükümferma olması da mümkün değildir.

“Dervişlerimiz, kardeşlerimiz, yoldaşlarımız, bağlılarımız, hocaefendilerimizi sevenler, dâvâmıza gönül verenler gazetemizi desteklesinler, okutsunlar, dağıtsınlar, destek olsunlar…” demekle bir yere varılamaz. Böyle metodlarla güçlü ve üstün medya kurulamaz. Bir sürü köşeyazarıyla, masabaşı haberlerle, deli dolu muhalefet yapmakla da güçlü basın ve televizyon kurulamaz.

“Filan gazeteyi Müslümanlar çıkartıyor ama en doğru, en vasıflı, en güçlü gazete odur. Bu gazete asla yalan yazmaz, şişirmez, haksızlık yapmaz. Gerektiğinde, yamuk işler yapan bozuk Müslümanları da şiddetle tenkit ve teşhir eder. Halkı dindar dinsiz, lâik Şeriatçı, Sünnî Alevî, sağcı solcu, şucu bucu diye kamplara, kutuplara ayırmaz. Çeşitliliklere hürmet eder, ancak birliği de sarsmaz…” dedirtebilirsen iyi, vasıflı, güçlü, üstün gazete çıkartmış olursun.

Yayın hayatına başladıklarında dinî prensiplere, islâmî ve şer’î hükümlere son derece bağlı bulunan öyle gazeteler var ki, şimdi zıt bir yayın siyaseti takip ediyorlar. Başlangıçta, “Her şey İslâm için”di. Şimdi ise her şey din baronunun menfaati, saltanatı, serveti, güvenliği, şöhreti içindir.

İslâm dâvâsının, Müslümanların, Türkiye’nin Le Monde, The Times ve benzerleri gibi çok güçlü, çok ciddî, çok vasıflı gazetelere ihtiyacı var. Bunları hangi beyinler, hangi sermayeler çıkartacaktır?

Felâket Dellâllığı mı?

Gazetenin biri, İstanbul’da büyük bir zelzele olma ihtimalinin bulunduğunu haber veren Fransız ilim adamı için “Felâket dellâlı” demiş. Hatâlı bir hükümdür bu.

Bazı Teknik Üniversite profesörlerinin binaların zelzeleye dayanıklı olup olmadıklarını kontrol suretiyle çok büyük paralar vurmakta olduklarını biliyoruz. “Zelzele olacak, herkes kontrol ettirsin” gibi propagandaları para kazanmak, voli vurmak, deprem korkusu rantı yemek için yapanlar elbette hatâ etmektedir. Lâkin öne sürülen korkunç ihtimalin şakası yoktur. İstanbul’da deprem olacak diye haber veren Fransız profesör bu işi para için, menfaat karşılığında yapmamış, ilmî bir toplantıda konuşmuştur.

Şehirde zelzele olma ihtimali varsa mutlaka tedbir alınmalıdır. Ben yıllardan beri büyük bir İstanbul zelzelesi tehlikesi konusunda uyarıcı yazılar kaleme almaktayım. Bu yılın haziranında “Temmuz ve ağustosta çok önemli hadiseler olabilir” diye uyarmıştım. Ardından 17 Ağustos depremi oldu; Adapazarı, İzmit, Gölcük, Yalova büyük hasar gördü.

Büyük bir İstanbul zelzelesi korkunç ve dehşetli yıkımlara, kayıplara, felâkete yol açacaktır. “Felâket dellâllığı yapılmasın, halk şu kış kıyamette tedirgin edilmesin, inşaat ve yapı profesörleri voli vurmasın” demekle tehlike geçiştirilmiş olmaz.

İhtimal (olasılık) demek mutlaka olacak değildir. Lâkin ihtimal varsa mutlaka tedbir alınması gerekir.

Büyük bir zelzelede iki Boğaz köprüsü ne olacaktır? Şehirde ulaşım nasıl temin edilecektir? Yıkıntılar nasıl kaldırılacaktır? Felâketzede halka nasıl yardım edilecektir?.. Bu soruların cevapları devekuşu gibi başımızı kuma sokmakla, “Halkı tedirgin etmeyelim, paniğe düşürmeyelim” demekle verilmiş olmaz.

Mânevî bakımdan zelzele felâketini uzaklaştırmak için iki büyük tedbir ve çareden birincisi sadaka vermek, yani fakir ve sıkıntıda olan vatandaşlara yardım etmek, ikincisi ise emr-i mâruf ve nehy-i münker etmektir.

Ramazana çok az kaldı, bu kutsal ayda zekâtlar, fitreler, sadakalar fakirlere, felâketzede halka, muhtaçlara verilmelidir. Ülkemizde ahlâksızlık ve namussuzluk maalesef çok yaygın olduğu için yardım paraları haydutlara, yiyicilere, götürücülere, mafyalara kaptırılmamalıdır.

Yardıma muhtaç ve layık kimseler ve aileler muhtarlara, esnafa sorularak öğrenilir. Gerçek fakirler haya sahibidir, dilenmezler, bir şey istemezler. Zenginlerin, varlıklıların onları arayıp bulması gerekir.

Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmaya gelince. Bu ikinci hayatî vazifenin yerine getirilmesi sadaka vermekten, zekat dağıtmaktan bin kat zordur. Zira ilim, irfan, kültür, hikmet, firaset isteyen bir şeydir. Bu nasıl yapılacaktır? Ülkemizi kasıp kavuran bunca pislikle, bunca namussuzlukla, bunca yolsuzluk ve kokuşma, bunca rüşvet ve hortumlama ile nasıl mücadele edilecektir? Şaşırmış kalmış halk ve gençlik imana, dine, ibadete, ahlâka nasıl çağrılacaktır? Milyarlarca dolarla oynayan bunca kodaman, kocaman, baron, ünlü, saltanatlı, imkânlı zatlar var. Lâkin bu adamlardan emr-i mâruf ve nehy-i münker hizmetleri için bir kuruş çıkmaz. 05 Aralık 1999